Bir istasyonda unutulmak gibi perdelerin arkasında yüzüm
Unutulmuş evlerden söz ediyorum gidip gelmeyenlerden
Kararan bir gün, çok fazla hüzün sesi akşam
Bitecek bir kum tanesi savrulması gibi kimsesizlik
Biliyorum, Allah sımsıkı tuttuğu gibi kalbimizden
Sımsıkı tutacak ellerimizden, biz buna hicret diyeceğiz
Ne kadar yol varsa yalınayak yürümek, yeni bir coğrafyaya
Susuzluktan kurtulmak gibi gelir, evine kavuşmak gibi
Biz buna hicret diyelim, eski bir marş takılsın dilimize.
Aşk bir kalbe düşse zamansız bir şölen telaşı
Memleket meselesi olur bir kuşun yuvasını bulması
Kaybolmaz, nerde olduğunu biliyoruz ya kalbimizin
Dönüp dönüp ona dokunmak gibi bir şey annemizin duası
Acı bir tat ağzımızda yüzümüzü dağıtan
Ardımızdan bakan çoksa yüzümüz daha da acı
Buna gitmek denirse bir halk gidiyor demektir kırıla kırıla
Kaldım öylece koparılmış bir can avucumda.
Duvarları yıkacak bir acemi kaçış
Bir telaş, gitmek düşünce akla karmakarışık yollar
Ölmeyi çok isteyen bir derviş kadar usta
Yolunu kaybedecek kadar yeni bir seyyahım
Bütün ağırlığım bir kalpten ibarettir
Dağdan aşırır beni, toz duman yollara düşürür beni
Müjdeli bir haber sonsuz elçiden
Hicret ne güzelsin sen aldın kalbimi çevirdin çöle
Çöl dediysem sımsıkı bir duruş şehrin ışıklarına karşı
Bir defa daha geri dönmem unutkan olduğum yalan
İz bırakırım geldiğim yolda, kalabalık olsun diye seferim
Kalabalığız, büyük bir ordu ardımızda, her yer şimdi toz duman.