İnsanlar ve hadiselere anlam yükler hüküm veririz.
Müspet veya menfi veya beyne beyne (fifty/fifty) değer biçeriz.
Hayatın akışı değer biçmek ve hüküm vermekle geçer.
Müspet/pozitif değerlendirdiklerimizin geri yansıması memnun ve mutlu eder, menfi/negatif yansımaları üzer mutsuz eder.
Eğer ilgi alanı sadece şahsi dünyamızla ilgili ise nefsimiz ölçü olur.
Menfaatimize uygun ise pozitif değilse negatif hislere sebep olur.
İnsan fıtratı itibarıyla başkalarıyla işbirliğine mecburdur.
Bir ekmek için çok ellere muhtaçtır.
Sadece kendini nefsini düşünmek fıtrata aykırıdır.
Alâkadarlık daireleri ve dereceleri vardır.
Küresel ısınmaya; iklim değişikliğine sebep olan insan bu benim meselem değildir diyemez.
Yalnız komşusunda yangın veya herhangi bir meseleye lakayt kalıp da küresel ısınmaya önem ve öncelikli yaklaşmak da insani değildir
Risale-i Nur’da Meyve Risalesi eserinin “Dördüncü Meselesi” hayata bakış açısı, nokta-i nazar, paradigma, bakışın kalibresi denilebilir.
“Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın;
2-Ceset ve hane dairesinden,
3-Mahalle ve şehir dairesinden ve
4-Vatan ve memleket dairesinden ve
5-Küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut,
6-Tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.
Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir.
Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var.
Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir.
Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.” (Said Nursi, Meyve Risalesi, Dördüncü Meseleden…)
Evet insanların en büyük hatası hayatta önem ve öncelikleri doğru sıraya koyamamasıdır.
Psikoloji biliminin çare aradığı en mühim meselesi olan “stres”e de çaredir. Stres için en tesirli hayat değerlerini tayin ederken önem ve öncelikleri doğru sıralamaktır.
İnsanların en mühim derdi “Neyi dert etmesi veya neyi dert etmemesidir?”
Problem dert edinmeye değmeyen şeyleri dert edinmek.
Dert edinmeye değer şeyleri ise edinmemek derttir.
Bazı dertler de vardır ki, derdin devası derdin kendisidir. Dava sahibi olmak gibi.
“Dertlerden uzak kalayım demek asıl derttir. Rahata keyfe niyet keyfi kaçırır.
Kendi içinde kapanan, küçük kafalı, nefsini düşünen insan gereksiz çok küçük şeylerden hayatını zehir eder.
Dizi filmlerin, romanların ana teması eften püften şeyleri dert edinenlerin boşa geçen hayat hikayeleridir…
İnsan hayata, hadisata, kâinata sahip olduğu değerler penceresinden bakar.
O değerlerle kıyaslama yapar. İyi-kötü, faydalı-zararlı, güzel-çirkin, olumlu-olumsuz… Uzat uzatabildiğin kadar.
Değerler çatışması sosyal çatışmaların da sebeplerindendir.
Ortak akıl, ortak değerler
Bilim dünyasında belirli bir kesimin üzerinde anlaştığı değerlere evrensel değer falan diyorlar. İçinde konjonktürün güçlü olanların tesiri, boyası görülür.
Bilimsel gibi görünse de fıtrat kanunlarına uygun değildir.
İnsan aklının kapasitesi sınırlı. Sınırlıların ortak aklı da yine sınırlı.
O akıl akıl olsa. Külli büyük bir akla ihtiyaç vardır.
“Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki; ferdler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.” (İşarat-ül İ'caz – 84)
Yaratıcının koyduğu kanun ve kurallar kısmi değil umumidir.
Ortak akıl külli aklın ortaya koyduklarına erişmek ve uygulamakla insanların faydasına neticeler elde edebilir.
Hayata bakışımız yaratıcının bizim hayattan en kazançlı çıkacağımız yol ve yöntemi peygamberleriyle bildirmiştir. Uygulamalı eğitimci, rehberimiz olan Hz. Muhammed’in (asm) hayata dair her prensibi bilimin keşifleriyle çelişmez, örtüşür.
Netice olarak değerler inanç temeline dayanacak. İman hayata hayat olacak.
“Tekvini şeriat” tabiat kanunlarıdır. Bilim de araştırmalarıyla var olanı keşfetmişlerdir. Suyun kaldırma özelliği Arşimet hamama gitmeden önce de yürürlükteydi.
Bilim ile din nasıl ayrışır. Allah’ın eserlerinden isim ve sıfatlarını keşif hem ilimdir hem dinin meselesidir.
Demek ki, hayata ve hadiselere bakış açımız, “nokta-i nazar” kanun koyucunun kaidelerine göre bakmak demektir.