Sahibi, kalplerimizin haritası Furkan’ında, bizi 'ahsen-i takvimde yarattığını’ buyuruyor. Yani? Yani ‘kıvamların en güzeli’nde. Kemalinde. Elhamdülillah. O Güzeller Güzelinin yarattığı güzeller sayısınca elhamdülillah. O Güzeli güzel bilen güzeller sayısınca elhamdülillah. Güzel olmak bir nimet mi peki? Evet, elbette, öyle. Çünkü güzellik uyumdur. Fakat imtihanı da çetin olur güzel olanın. Kıvamının ölçüsü benzersizleştikçe nesnesi nadirleşir, eşsizleşir, doğru. Lakin tadını kaçırmak da başkalarından kolaylaşır. Çünkü güzelin güzelliği, sadece güzelliği değil, çirkinliği de gösterir teninde. Beyazın beyazlığında şiddetlendikçe lekesine karanlık katması gibi. Onu ziyade göstermesi gibi.
Güzelsin arkadaşım. Yalnız cismen değil manen de güzelsin. Bedeninden çok kalbinde güzelsin. Ama basitlikte bir güzellik değil seninkisi. Karışıksın. Karmaşıksın. Karıştırırsın. Onlarla kıvamın güzel. Hassas ölçülerle yapılmışsın. İnce mizanlarla tartılmışsın. Zarif nakışlarla dokunmuş herbir yerin. Yine dokanır olmuş herşey sana işte bu yüzden. Sanırsın bin gurmenin dilinde, damağında, kaşığında, bakışında denkleştirmişler lezzetini. Şimdi, azıcık biber atsalar veya keder katsalar, ağlayan bir yüze denk gelsen yahut yarım bir tebessüme nazar etsen, için acır. Kıvamın bozulur. Yalnız sevdiklerin için değil arkadaşım. Sevdiklerinin sevdikleri için bile canın yanar. Hasmına bile garip gönül dertlenir. Gam yaprağın havadan bile nem kapar. Sen ki kalbiyle herşeye dokunansın. Fakat dikkat et: Aynı zamanda dokunulansın. Gece yastığına ağlayan başka mahluk var mı?
Bak mürşidim senin hakkında ne diyor: "İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir."
Herkese kalbini açıyorsun. Herkese ışığından saçıyorsun. Herkese neşenden kesmişsin koca bir dilim. O kadar çok var ki orada. ‘Tüm dünyaya yeter’ gibi geliyor. ‘Herkes sen gibi sever’ geliyor. Yanılıyorsun. Öyle değil. Şefkatin hem gücünü hem güçsüzlüğünü arttırıyor. İnsana Allah'ı en çok şefkati arattırıyor. Çünkü şefkat ettiğin kadar üzülüyorsun. Acıdığın kadar acıya da talipsin. Yaraların büyüyor sevmekle. Yâr çiçekleri sayısınca solgunluğun artıyor. İşte aynı nedenden: Ancak sevdiğin kadar üzüyorlar seni. Zamanla sen de sevmekten yoruluyorsun. Kapanıyorsun. Kapanıyorsun. Ve katılaşıyorsun.
"Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkâr hırs kalbi deler. Sanemleri içine idhal eder. Allah darılır. Maksudunun aksiyle mücazat eder."
Kalp kırıklığı biraz da Sahibinin dargınlığı. Öyle ya. Kalp dediğin içerden kırılır. Sokmasaydın kalbine hiçbirisi seni kırmaya güç yetiremezdi. Sahibi izin vermezdi. Kale Sultanıyla muhkemdi. Sen Sultanı bıraktın. Avluya daldın. Yetmedi. Kapıdan geçen serserilere altın tahtlar yaptın. Dünyaya çok fazla hüsnüzan ettin arkadaşım. Zannettin. Halbuki Kur'an "Zannın fazlasından kaçın!" emretmişti. Zan yanıltıcıydı çünkü. O kadar pembe düşler gördün ki onun hakkında. Sonun hakkında. Sonlular hakkında. Senin hakkında. Gülümsedikçe dünya da sana tebessüm edecek sanıyordun. Umuyordun. Bekliyordun. Fakat âlem aynandan ibaret değildi. Hayallerini âlemin sandın. Kendine fena aldandın. Keşke işitseydin: "Kalb ve mahiyet-i insaniye zişuur bir aynadır. Onda temessül edeni şuur ile hisseder. Aşk-ı bekâ ile sever."
Herbirimiz birer aynayız. Herbirimizin kalbi bu dünyayı bir renge büründürüyor. Keşke rengin galip olsaydı ama imtihan dünyası: Renkler kapışıyor. Kıvamlar karışıyor. Zıtlar yarışıyor. Şeytanın alevi Âdem'in toprağına sataşır. Gecenin karası gündüzün beyzasına sataşır. Sen gülümsersin de başkası kaşlarını çatar. Seni kıran da bilmiyor ki kalbini. Bencile kendinden başka âlem var mı? Halbuki her namazda Fatiha şunu tekrar öğretiyor: "Âlemlerin Rabbine hamdolsun!" Yani şunu hatırlatıyor: "Bu dünyada sen biricik değilsin, senden başkaları da var, onları da Allah yarattı. Kırmadan kalplerini yürü bu yolu. Bencilleşme, âlemleri ‘ben'inden ibaret görme, haddini bil!" Her namazda tekrar tekrar okuruz bunu. Çünkü insan en çok unutur bunu. Yoksa kalp kırmaya nasıl cüret edebilirdik?