Son zamanların en çok konuşulan meselesi olan Ergenekon davasının mahiyetini anlamak için bugüne ait veriler yetmez. Ergenekon benzeri çeteleşmenin mahiyetini anlamak için Cumhuriyetin kuruluş yıllarına, hatta, Meşrutiyet şafağının henüz doğmadığı yıllara gitmek lazım.
Devlet-i Aliyenin eski parlak günlerinden hızla uzaklaştığını fark eden kafası çalışan her Osmanlı aydının arayışa girdiği yıllardan söz ediyorum.
Tarihçiler yeni dönem için değişik isimleri milat sayarlar. Kimisi, Yeniçeri ocağını kurutan İkinci Mahmut’u ilk değişimci sayarlar. Kimisi de ülkeyi modern ve meşruti anlayışa götüren bunun bedelini canıyla ödeyen Sultan Abdülaziz’i başlangıç sayar. Kimisi de Cumhuriyetin öğündüğü üniversitenin bankanın okulun müzenin hasılı birçok müessesenin banisi olan Sultan Abdülhamit’i değişim kıvılcımını yakan isim olarak sayar.
***
Gavur lakabı yakıştırılan pantolonlu Mahmut Padişah’ın İstanbul esnafından aldığı destekle Yeniçeri ordusunu topa tuttuğu ve kökünü kurutunca buna, “Vaka yı Hayriye” yani “hayırlı olay” adını verdiği döneme bakmak lazım.
Padişahı ordusunu yok etmeye iten ve bunu başardığında o günü bayram sayan hadiseler ile bizim son günlerde yaşadığımız kirli çeteleşmeler arasında benzerlikler bir hayli fazla.
O gün, ordunun içerisine yerleşen habis ur yeniçeri idi ve bu usulle alınmıştı. Bugün ise sadece orduya değil her alana sızmaya çalışan benzeri menhus organize yapılanma var. Bununla mücadele eden gözü kara Mahmud-u Saniimiz yok ama…
Milli irademiz var, Meclisimiz var, hükümetimiz var, gönüllü kuruluşlarımız var, keyfiliğe hesap sormaya “Taraf” olmaya başlayan her gün sesi daha çok yükselen medyamız var, yargımız var ve nihayet “Öz” savcılarımız var.
Çok şükür…
***
Hürriyeti ika etmek için Selanik’te Makedon dağlarında mücadele veren Resneli Niyazi de ilginç bir kişiliktir.
“Hürriyet Kahramanı” ünvanıyla İttihat ve Terakki değirmenine su taşıyan Niyazi Bey, cemiyeti başa gelince unutuluverecekti. İttihatçılar başa geçtikten sonra Niyazi Beyin adı sanı unutulacak, öldüğünde cenazesi bile sessiz sedasız kaldırılacaktı.
Daha önce dağlarda ceylanlarla resimleri çizilen korkusuz kahramanın akibeti dilimize güzel bir darbımeselin yerleşmesine vesile olacaktı:
“Ne şehit oldu, ne gazi, bizim Niyazi…”
***
Günümüzdeki Ergenekon soruşturmasında adı geçen kişilerin planladığı olayların kanlı “Babiali baskınları”yla benzerliği de ilginçtir. Kanla gelenin kanla gitme korkusu hep mukadderdir.
Bu sebeple kanla gelen despot olur çoğu kez.
Fıkrada geçen “körlerin dolmayı çifter götürme” esprisini çağrıştıran bu halet-i ruhiyenin yansıması olarak “devrim” yapanlar hep karşı “devrim korkusu”yla kabus yaşarlar. Ne yaşarlarsa yaşasınlar neyse de milleti germeleri, birbirine düşürmeleri ağır felaketlere yol açıyor.
Bu damarı işlettiren provokatörleri ve gizli plan sahiplerini de tabloya eklediğiniz de yaşadığımız karanlık sahnelerin arka planı ortaya çıkıyor işte.