Sevinç Özarlan'ın haberi:
Muşlu Salih Yüce'nin kanserle mücadelesi herkes için örnek. Umutsuzluk içinde kansere direnmeye çalışan biriyken iki yılda hastalığını yendi. Artık sadece kendisi için değil, tüm hastalar için koşturuyor. Onun bu 'hayat dolu' yolculuğunda manevi dinamiklerin önemi büyük.
"Kanser olduğumu öğrendiğim ilk günlerde Allah ile sürekli pazarlık yapıyordum! Ölmemek için yeni bir şans diliyordum... 'Neden ben?' diye isyan ediyordum, ta ki elime 'Hastalar Risalesi' geçene kadar. İşte o zaman anladım ki Allah'ın en şanslı kuluyum ve O'nun sevdiği en iyi kullarından biriyim. Aslında hastalığım bana verilen bir ceza değil, en büyük ödüldü. O günlere dönüp baktığımda, kanserle mücadele etmeyi öğrenmek ve öğretmek için kansere yakalandım diyebiliyorum. Çünkü kanser bir ölüm hükmü değil, o andan itibaren hayatın daha değerli olacağını gösteren bir yaşam manifestosuydu."
Bu sözler, 20 yaşında yumuşak doku kanseri tanısı konulan Muşlu Salih Yüce'ye (35) ait. Yaşadıkları, anlattıkları insanı sarsıyor. Kanserin eşittir ölüm olarak algılandığı bir zamandayız. Bu zorlu hastalığı, hayata dönüş manifestosu olarak algılayıp onunla mücadele etmek ancak Allah'ın ilmiyle mümkün. İşte Yüce'nin 10 yıldan fazladır süren hikayesi bunun en güzel örneği.
Dökülen saçlarımla fotoğraf çektirmediğime çok pişmanım
Hiç kolay değil, düşünün 20 yaşındasınız, geleceğe dair birçok planınız var. Arkadaşlarınız üniversite okuyor, kimi iş hayatına atılmış, o da askerliğini tamamlayacak, memleketine dönecek ve hayalindeki giyim mağazasını kurup iş hayatına atılacak. Kolunda çıkan bir şişlik gözlerine simsiyah bir perde inmesine yetiyor. Doktorlara inanmıyor, inanmak istemiyor... Yaratana isyan ediyor. "Neden ben. Neden sokaktaki bir insan değil de ben. Ben ne yaptım ki? Benim suçum neydi ki bu cezayı aldım! Şunu yaptım, bunu yaptım, şöyle davrandım, böyle davrandım, ama hiçbir sebep bulamıyorsun..." Bu kavga nereye kadar? Kaçış yolu olmadığına ikna olduğu o anda Salih'in 'hayat dolu' yolculuğu başlıyor.
Yüce, Bediüzzaman Said Nursi'nin "Hastalar Risalesi" adlı eserinden aldığı güç ve doktorlarının desteğiyle tedavi sürecinde kendine bir söz verir: "Eğer kanseri yenebilirsem bir hasta, bir baba ve birey olarak edindiğim tecrübeleri, toplumla ve hastalarla paylaşacağım. Kanserle mücadele konusunda Türkiye'de toplumsal bir eylem planı oluşturup uygulanması üzerine çalışacağım."
Yaklaşık 2 yıl sonra kanseri yenen Salih Yüce'nin geldiği noktayı belki de en iyi şu cümlesi özetliyor: "Dökülen saçlarımın hatırası olarak bir fotoğraf çektirmediğime çok pişmanım." O artık kanser hastalarına diyor ki: "Mutlaka bir fotoğraf çektirin. Çünkü iyileştiğinizde o kareye bakarak bugününüze daha çok şükredeceksiniz."
İnsanın hayata kıl payı tutunduğu en zor zamanlarda, küçük bir desteğin bile hayati önemi var. Yüce de kanseri yendikten sonra köşesine çekilmez, diğer hastalara destek olmanın yollarını arar. Muş, Türkiye'nin doğusunda küçük bir şehir. Ekonomik göstergeler açısından diğer illerine oranla alt sıralarda yer alıyor. Salih Yüce, ilk olarak Muş'ta "Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Sevgi Derneği"ni kurar. Ardından kansere karşı mücadelede özel olarak çocukları ve gençleri hedefleyen, onların sosyal ve kültürel yaşamlarını zenginleştirmeyi amaçlayan Genç Birikim Derneği'ni açar. Bu iki dernek vasıtasıyla 2004'ten bugüne kanserle mücadele konusunda çok sayıda çalışma gerçekleştirir.
"Uluslararası Onkoloji Günleri" bunlardan ilki. Bu yıl 13-20 Mayıs arasında 5.'si gerçekleştirilecek olan etkinlik, çocukların ve gençlerin kansere karşı korunması üzerine yapılan en önemli uluslararası çalışmaların başında geliyor. Uluslararası alanda iyi örnekler ve deneyimlerin paylaşıldığı, kanserle mücadele alanındaki gelişmelerin tartışıldığı bir platform özelliği de taşıyor. Hastalıklarıyla gündeme gelen ünlü isimler de bu yılki organizasyonun katılımcıları arasında.
İkinci proje, "Mobil Mamografi Projesi'. Son yıllarda Muş'ta ve yakın diğer illerde kanserli hasta sayısının artışı nedeniyle Salih Yüce, Japonya Büyükelçiliği Kalkınma Programı'na başvurur ve mobil kanser tarama aracı projesini hayata geçirir. Proje çerçevesinde içinde mamografi cihazı bulunan tam donanımlı bir araç oluşturulur. Şu anda araç bölgede yer alan 12 ilde meme kanseri taraması yapılıyor. Her yıl düzenli olarak 4 bin kadına tarama yapılacak ve 2 bin kadına meme kanseri konusunda eğitim verilecek.
Muş'taki umut dünyaya yayıldı
Salih Yüce, çabalarını uluslararası alana da taşır ve 2006 yılında Avrupa Kanser Hastaları Koalisyonu-European Cancer Patients Coalition'a (ECPC) üye olur. ECPC sayesinde Avrupa'da kanserle ilgili gelişmeleri ve çalışmaları yakından takip etme ve bunlara katılma imkanı bulur. Hastalarla düzenli olarak bir araya gelerek neler yapabileceklerini tartışır. Ulusal Kanser Haftası, Dünya Kanser Günü gibi özel günleri fırsat bilerek sorunlara yönelik çözüm önerileri sunar. Muş'ta Erken Tanı Merkezi'nin ve devlet hastanesine kemoterapi merkezinin kurulmasını sağlar.
Yüce şu anda, Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı ve Sağlıkta Umut Vakfı'nın destekleri ile 4 Şubat 2010 tarihinde kurulan "Kansere Karşı El Ele Federasyonu"nun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığını yürütüyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor: "Kanser olmasaydım bunları yapmayacaktım."
İyi ki kanser oldum!
"Şimdi bana 'dünyaya yeniden gelsen ve tekrar kanser olsan ne hissederdin' diye sorsalar bugünkü kadar mutlu olurum diyorum. Çünkü hayatım olduğu gibi değişti. Önceki yaşantımda göremeyeceğim, yapamayacağım şeyleri yaşamaya ve görmeye başladım. Kansere yakalanmasaydım, mücadele etmeyi öğrenmeseydim Muş'tan çıkamayacaktım. Bu vesile ile ilk defa uçağa bindim, fırsatlardan haberdar oldum. Avrupa Birliği'ne kanserle ilgili ilk projeyi sundum, Avrupa Birliği gençlik programları aracılığı ile Avrupa'daki birçok ülkeye çalışma ziyaretleri, eğitimler ve değişim programları düzenledim, hastalığımla birlikte ben olmaktan çıkıp biz olduk. Çözüm için politikalar üretmeye başladık, evde saklanmak yerine etiketlenmeyi göze alarak sahaya çıktık ve şimdi kanser hastalarının da toplumun bir parçası olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Bugün ülkemizde çok önemli bilim adamları var. Çalışmalarıyla göz dolduruyorlar. Dünyanın en gelişmiş ülkelerine de gitsem Türkiye'de gördüğüm tedavinin dışında bir tedavi görmem. Bilimsel olarak çok önemli bir yerde olmamıza rağmen biz hastalar sosyal olarak henüz sıfır noktasındayız. Kampanyalar yürütemiyoruz, hasta gruplarını oluşturamıyoruz ve kendimizi anlatmak için yeterince çaba göstermiyoruz. Bu yüzden biz tedavisi biten hastalar rol model olmalı ve bizden sonra gelen hastalara yol göstermeliyiz."
Zaman