Evet, toplumsal değer yargılarını nazar-ı itibara almayan kanunlar birçok kişinin psikolojisini bozabilir. Yaşanmış bir olay ve bu olaydan etkilenen kişileri aşağıya derç ediyorum. Bunun gibi yüzlercesi vardır.
Personel eşliğinde muayene odasına getirilen kızcağız, tesettürlü, ufak boylu, yirmili yaşlarda gösteriyordu. İntihara kalkışmasının sebebini gidecek yerinin olmaması ve kötü yola düşme korkusuna bağlıyordu. İlk defa böyle bir nedenle intihara kalkışan birini görüyordum. Anlattıkları beni dehşete düşürmüştü. Bazen hastalarımız eksik anlatabiliyor veya anlattıkları doğru olmayabiliyor, bu yüzden mutlaka bir yakını ile görüşmek gerekir. Acilen çağrılan annesi, yarım saat sonra içerdeydi. Annesi kızının dediklerini doğrulamıştı. Kızın alınan öykü ve yapılan ruhsal durum muayenesinde psikiyatrik herhangi bir rahatsızlığı yoktu. Kızın düştüğü bu durum maalesef batıdan aldığımız kanunların çarpıklığının neticesi ve aile birliğini temelden sarsan gayri ahlaki ilişkilerin sonucuydu.
Babası, evli bir kadını evine getirmiş ve onlara yol görünmüştü. Kanun bu noktada onlara serbestiyet vermişti. Onlar istedikleri şekilde hayatlarını yaşasınlar, bu olaydan kimler mi etkilenmiş, intiharlar mı olmuş, aileler mi dağılmış, insanların psikolojisi mi bozulmuş? Maalesef getirilen kanunlar bunların hiç birisiyle ilgilenmemekte ve nazara almamaktadır. Hekimsiniz ve bu konuda kızın psikolojisini düzeltmek adına elinizden hiç bir şey gelmiyor.
Kızın anlattığına göre babası emekli olduktan sonra internette birisiyle tanışmış, işi ilerletmişler. Baba dışarıda hukuk fakültesini okuyan oğlunu ziyarete gitme bahanesiyle sürekli kadınla buluşmaya gidiyormuş. En son karşı kadının kocası olayı öğrenince kadın can havliyle adamın evine atmış kendini. Olay ondan sonra patlak vermiş. Olayı öğrenen annesi kadını evden kovmaya çalışmış, kadın gitmemiş. Adam da engel olmuş. En son annesi kabullenmek mecburiyetinde kalarak üç çocuğunu alıp başka eve çıkmış. Kiraları ödeyemeyince mecburen başka şehirde yaşayan dedesinin evine gelmişler. Anlattıklarına göre anneanne çocukları istemediğini söyleyerek genç torununu evden kovmuş. Kızın hukuk fakültesini okuyan kardeşi bu durumdan etkilenerek okulu bırakmış, başıboş kalan ufak kardeş bir örgütün eylemlerine katıldığı için gözaltına alınmış ve halen hapisteymiş. Gidecek bir yeri olmayan genç kız ise kötü yola düşme korkusuyla intihara kalkışmış.
Avrupa’dan aldığımız meş’um kanunların tanıdığı bu özgürlük ile kaç kişinin etkilendiğini, kaç ailenin yok olduğunu saymaya gerek var mı? Kaçan kadının ailesi, kaçtığı adamın ailesi, her iki tarafın çocukları, geniş aileleri bu olayda feci şekilde etkilendikleri ve zarar gördükleri halde buna nasıl özgürlük denilebilir? Bunun müsebbipleri, yeteri kadar, yetkin ve etkin psikologlarımız, psikiyatristlerimiz, hukukçularımız, ilahiyatçılarımız, sosyologlarımız varken onlara danışmadan Avrupa’dan kanun dilenciliği yapan ve İstanbul sözleşmesini içimize sokan idarecilerimizdir.
Evet namaz kıldığınızda kıbleniz şimalse o namaz geçerli olur mu? Devlet adamları ve idareciler kendi öz kaynaklarını ve İslami değerlerini nazara almayarak batıdan her şeyi filtrelemeden aldıkları gibi aile mefhumunun yok olmaya yüz tuttuğu Avrupa’dan aileyi ilgilendiren kanunları da benzer şekilde alırsa bu samimiyetsizlik göstergesi değil midir? Bu durum ailenin sonunu getirmez mi? Kanunen icra konumunda olan devlet adamları, bu konuda kanuni düzenleme yapmayarak, hatta zinanın yasak olması gibi var olan kanuni düzenlemeleri kaldırarak din adamlarına benzer şekilde “yapmayın, etmeyin” şeklinde vaaz vermesi sorunu çözebilir mi? Bunun tedavisi ancak o kanunların düzeltilmesiyle olur. Mesela İstanbul sözleşmesi kaldırıldı deniliyor. Fakat ondan referans alınarak hazırlanan ve aileyi temelden sarsan 6284 numaralı yasa hala duruyor. Yani zina halen suç değil…
Ailenin korunmasına yönelik bu denli uğraşılara rağmen neden halen aileler dağılmakta, çocuklar ebeveynsiz kalmakta ve kadın cinayetleri işlenmektedir? Başka ne yapılabilir? Acaba yanlış bir şeyler mi yapılıyor? Cevapsız kalan bu sorulara istinaden aile mefhumunun korunmasına yönelik yeni bakış açılarına ihtiyaç elzem hale gelmiştir. Teşhis konulmadan tedavi yapılamaz. Hastalığın sebebi bilinmeden verilen ilaçlar faydasızdır.
Said Nursi’nin “Merkez-i Hilafet uleması ve Darü’l Hikmet ve zabita-i ahlakiye ile fuhuş işret, kumar gibi kebairi izale değil, tevkif edemediler. Anadolu hükümetinin bir emriyle, bütün işret, kumar gibi kebairler men edildi. Demek desatir-i hikmet, nevamis-i hükümetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse avamda müsmir olamaz” sözü nazarı itibara alınırsa sorun kökten çözülür. Fakat buna da herkes müyesser olamaz.