Ne zor bir karardır her el açana birşeyler vermek. Her kapımızı çalanı boş çevirmemek. “Doğru mu söylüyor acaba, gerçekten fakir fukara mıdır, yoksa kandırıyor mu beni?” diye düşünmekten eşikte, bakakalırız bazen kapıda bekleyenin yüzüne.
Hayatımızın her sahasında yerlerini almıştır artık dilenciler. Kırmızı ışıklarda beklerken camımızın önünden gitmezler. Cidde’de zencilerdir dilenenler. Kara kara gözlerini açıp gözlerinizden vicdanınıza doğru bir psikolojik baskı yapmaktır onların uzmanlık alanları. Yollarda, kaldırımlarda, elleri, kolları kesilmiş güneşin altında kavrulan minicik yavruların önüne atılan paraları kollayan gözler vardır az gerilerinde. “Versem bir türlü, vermesem bir türlü!” deriz her seferinde…
Haremin temizlikçilerine sadaka vermek çok yaygındır burada. İnsanların kolayına geldiğinden midir, yoksa Beytullahı silip süpürdüklerinden midir bilinmez, pek çok kişi onlara sadaka vermeyi tercih eder. Bu sebeple onlarda bile bir psikolojik baskı baş göstermeye başlamıştır insanlara karşı. Bir temizlikçinin yanından geçerken, insanın gözlerinin içine içine bakarlar bazen. Ola ki; kaza ile elinizi çantanıza veya cebinize götürün, artık vermezseniz olmaz derecesine gelmiştir bile sizin için ve “böyle mübarek bir yerde umduğunu vermelidir insan haremin temizlikçisine” diyerek bir vermektir bu.
Her durumda bu böyle neticelenir aslında. “Vermezsem olmaz” diyerek bir vermektir yaptığımız her defasında. Oysa ki, veznedardır insan hakikat-ı halde, kendini malın, mülkün yegâne sahibi zannetse de…
Aksini nasıl yapabilir ki bir müslüman. Cenab-ı Hak “Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır” ( zariyat-19) diye tarif ederken takva sahiplerini, aksini nasıl yapabilir ki bir müttaki!
Bazen çok kötü hissetse de kendini; kandırılmış, kullanılmış, sömürülmüş gibi.. Yine de ses edemez birileri ona “ver” diyerek el açarken… Cenab-ı Hak “El açıp isteyeni de azarlama!” ( Duha-10) diye ihtar ederken…
Kabalıkla, çirkince istese bile birisi, yine de vermiş Nebi. Çünkü o çok cömert idi.
"Bunlar ya çirkin sözlerle benden mal istemek ya da beni cimri göstermek arasında beni muhayyer bıraktılar. Ben cimri değilim" (bk. Müslim, Zekât,127 (Davudoğlu V/479 vd.)) diyerek yine de vermiş idi.
Rahmet Peygamberi hep vermeyi öğütlemiş ümmetine. İsteyene vermek! İki kolunda bilezik görseniz bile yine de vermek. (Kurtubî)
“Boş çevirmeyin” diyor Allah Resulü. “Sakın boş çevirmeyin!”
"Eğer miskin (dilenciler) yalan söylemiyor olsalardı, onları boş çeviren iflah olmazdı."(E1-Hindî, VI/362)
"Dilenciyi az (da olsa) bir şeyle ya da güzellikle geri çevirin. Çünkü insan ve cin olmayan (melek) size uğrayıp Allah (cc)`in bahşettiği nimetler konusunda nasıl davrandığınıza bakıyor olabilirler." (Kurtubi)
Geçen gün Kabe’nin karşısında oturmuş ibadet ile meşgul iken bir adam geldi oturdu yanımıza. Otuz, otuzbeş yaşlarında bir genç. Giyimi kuşamı gayet nezih. Zahiren bir sağlık sıkıntısı da var gibi durmuyordu. Hatta bana bir dilenciye göre fazla zinde gözüktü. Yüzünde ise kaybolmayan bir tebessüm vardı. Bizden ne istiyor acaba, neden yanımıza gelip de oturdu diye düşünürken o maksadını söylemişti bile…
“Acıktım! Yemek almak istiyorum. Para verir misiniz?”
Oysa dilencilik, görüntüsüne hiç yakışmıyordu.
Parasını aldı, arkasını dönüp sakin adımlarla gözden kayboldu.
Tahmin ederim bu Ayetleri ve Hadis-i şerifleri okuyan birisi bir daha zor geri çevirir el açanı. Velev fırsatçı, yalancı bile olsa… Zira bunu hakikat-i halde birkaç dakika içerisinde bilmemiz çok güç olur.
Bilsek bile muttali olmadığımız hususi durumlar, sebepler varsa…
Veya bir melek yanımıza uğradıysa...