Türkiye’nin büyük yatırımcılarından ve iş adamlarından Rahmi Koç, birkaç gün önce ulusal bir gazetenin kendisiyle yaptığı mülâkatta diyor ki: “İmkânlarım sayesinde bütün dünyayı karadan, havadan ve denizden gezdim gördüm. Halkıyla, insanlarıyla ve iklimleriyle tanıştım. Fakat Türkiye kadar güzel bir ülke görmedim...”
Koç’u teyid ve tasdik etmek için Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna en azından gezmek görmek lâzım. Şükürler olsun Cenâb-ı Lemyezel’e, imkânlar ve can dostlarımızın himmetleriyle, Türkiye’de gitmediğim çok nadir bir kaç yer kaldı. Çok dağlar, tepeler, yemyeşil yamaçlar, ormanlar ve ovalar adeta bizi bağrına bastı. O kadar güzel, o kadar asil, cennet vatanımız...
Bazen çağırırlar, dış dünyaya giderim. Oralarda da gönül tellerine vururum, fakat dönesiye kadar aziz vatanımızı özlerim, özlemini çekerim, vatan hasreti beni yakar kavurur, göz yaşı döktürür. Evet şükür secdesi yaptığım zamanlar olmuştur. Şu sıralar bir hafta boyunca Karadeniz’in haşin ve yazda kışın yaşandığı, müthiş bir havaya mâlik, zümrüt gibi yeşilin bütün tonlarının hâkim olduğu, Trabzon’un Uzungöl beldesindeyiz. Havası, suyu, yeşilliği bir bambaşkadır, bu aziz yörenin. İşte güzel Türkiye’nin bambaşka bir sahifesi.
Bu beldenin ve Trabzon’un, Rize’nin, Giresun’un, Samsun’un ve Karadeniz’in diğer kıyı şehirlerinin maddî cihetlerini, tarihî seyrini bir çok makalemde yazdım ve çok yerde anlattım. Fakat bütün bunlara rağmen “Mânevî ciheti ne âlemde?” suâli daima önümüze gelmektedir ve bu suâli sormak, her vatan evlâdının üzerine düşen bir akl-ı selim vecibesidir. İnsanın vücudu dıştan çok harika görülebilir, fakat iç dünyası, ruh âlemi nasıl; hafıza, akıl ve kalb nasıllar, nerelerdeler, teşhisi çok önemlidir.
Karadeniz’in bir ucundan bir ucuna müteaddit defalar gidip gelmişimdir. Hayranlıkla ve büyük bir sevgiyle tepelerde, yamaçlarda minaresi göklere uzanan camileri seyretmişimdir. Seyrine doyum olmayan aziz Karadeniz’in her beldesi bu nev’î muhteşem mânevî turralarla doludur. Türkiye’mizde resmî 79 bin cami ve minarelerinin ustaları, çoğunlukla Karadeniz’in bağrından fışkırmıştır. Türkiye’nin her yerinde, her minarenin böğründe onların nazik, kibar ve asude imzalarını görebilirsiniz.
“Camiler yaptık da ne oldu?” gibi suâllere deriz ki: Türkiye’de 400 kilise var. Buna mukabil ibadete açık 79 bin cami var. İslâm’ın ve aziz vatanımızın mânevî güzelliklerinden biri de kiliseler bomboş, camilerimiz tıklım tıklım.
Türkiye’mizin bu sıcak aylarında ve okulların kapalı bulunduğu bu mevsimde vatan ahalisi ve münevver kişiler, evlâtlarını, talebelerini mânevî sıralar ve rahleler üstünde Kur’ân’ın derslerine ve Nurun hakikatlerine, bir insan, bir vatan sevgisi ve İlâhî bir vazife olarak muhatap etmektedirler. İşte biz de, liseli ve üniversiteli gençlerin mânevî ritim ve avazlarının içinde bulunmakta, o gözlükle Türkiye’ye ve Karadeniz’e bakmakta ve bu mânevî güzelliği ruhumuzda yaşamaktayız. Yaşatanlara ne mutlu. Binler tebrikler..
Kâinatın Serveri, Sevgililer Sevgilisi, Peygamberimiz, Efendimiz (asm), Kâbe’deki Hacerü’l-Esved taşına bakan bir direğe dayanarak “Kostantiniyye feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne iyi kumandan ve onu fetheden asker ne iyi asker”1 buyurmuştur. Bu müjde sözleri etrafındakileri heyecana getirmiş ve Hz. Peygamber Efendimizin (asm) ebedî âleme teşriflerinden tam 821 yıl sonra 29 Mayıs 1453 sabahı fethedilmiştir.
Bu fetihte ve bu hadis-i şerifte derin izler, derin mânâlar dopdoludur. İnanıyorum ki Türkiye’mizin her cihetle istikbale ait güzelliklerini Efendimiz (asm) görmüştür ve üstünde önemle durmuştur. Özetle; Türkiye’yi maddî güzellikler sardığı gibi; mânevî güzelliği de her karış toprağı bir mânevî dershane hâline getirmiştir. Şükürler olsun.
Dipnot:
1- Camiü’s-sağir: 5: 262,80, Hadis no: 7227.
Yeni Asya