İlk olarak Tenhalayın Kalbimi adlı şiir kitabınız, ardından Esmerliğime Bakma adlı denemeleriniz ve şimdi de Dünya Telaşı. Kitaptaki şiirlere baktığımızda şiirinizin sesinde bir yükselmenin yanında sizi daha kalabalık görüyoruz. Bu kitapla birlikte tenhalığı bir kenara mı bıraktınız?
İnsan bazen yalnız kalmayı arzular. Kafa dinlemek ya da daha çok kendini dinlemek ister. Bu çok da uzun sürmez. Benimki de öyleydi. Kalbimin tenhalığa ihtiyaç duyduğu bir zaman vardı. Geçti. Artık kalabalıkları arzular oldum. Şiirimin kendimden başlayıp daha büyük bir coğrafyaya seslenmesini istiyorum. Kelimelerim ne kadar uzağa ulaşırsa o kadar çok açılacak nefesim. Buna inanarak tüm coğrafyayı avucumun içinde sayarak çoğaltıyorum sesimi. Tenha olmak, bir zamandan sonra insan ruhuna dar gelmeye başlıyor. Ne kadar kalabalıksa o kadar iyi hissediyor insan kendini.
Sütun Yayınları “beş şair beş kitap” sloganıyla beş şairin aynı anda kitabını çıkardı. Görüyoruz ki şiir programlarına da bu beş şair birlikte katılıyor. Bu birliktelikten memnun musunuz?
İnsanın yola çıktığı yol arkadaşları çok önemlidir. Bu anlamda bu arkadaşlarla birlikte olmaktan son derece memnunum. Samimiyet günümüzde kaybettiğimiz çok önemli bir değerimiz. Birçok şiir programında birbirine selam vermeden programdan ayrılan ya da programda sudan sebeplerle birbirini kıran şairleri görünce bizim programlarımıza daha bir sıcak bakıyorum.
Kalender Yıldız, Hüseyin Kaya, Hasan Çağlayan ve Ziya Paşa Akyürek; şairliklerine ve dostluklarına yürekten inandığım isimler. Onlarla birlikte olmaktan dolayı son derece mutluyum. Elbette burada Yılmaz Yılmaz ismini de anmak gerekir. Çünkü kitaplarımızın editörü olan Yılmaz Yılmaz’ın çalışmalarımızdaki emeği ve samimiyeti ortaya güzel sonuçların çıkmasındaki en önemli etkendir. Daha güzel şeyler olacağına dair en güzel ipuçlarını editörümüzün güzel cümlelerinden ve kalbinden anlayabiliyorum.
Kitabınızın ilk şiiri “Taşrada Bir Şair Kalbi.” Hep Anadolu’da bulundunuz. Dergilerinizi, kitaplarınızı Anadolu’dan saldınız edebiyatın uçsuz bucaksız göğüne. “taşra bir şairi kalbine sarsa yeridir.” diyorsunuz şiirinizde. Taşra sizi sardı mı kalbine gerçekten?
Yaşadığım yeri sahiplenmeyi severim. Benim olsun, benden bir parça olsun isterim. Bu yüzden Anadolu’nun bağrında bulunmaktan son derece memnunum. Anadolu da benden memnun ki dilimden ve kalemimden sözler şükür ki eksik olmadı. Sesimin yankısını yaşadığım yerlerde daha çok hissedebiliyorum. Büyük şehrin yorucu kalabalığından uzakta; ben gibi, biz gibi yaşamak güzel. Tanıdık olmak, çıkmaz sokaklarını bildiğin bir şehri solumak insana emin adımlarla yürüme rahatlığı veriyor. Taşra beni kalbimin en sıcak noktasına sarıyor. Buna inanıyorum. Kurduğum her cümle buna şahittir.
“Allah biliyor ya, en çok kendimizi seviyoruz hepimiz / Dünyayı seviyoruz derken, mazlumu seviyoruz derken” diyorsunuz Sırat-ı Müstakim şiirinizde. Bu tür bir sevgi ne yazık ki bütün insanlığı kuşatmaya başladı. Ne oldu da böyle bir kalp sahibi oldu insanlar?
Kalabalıklar içinde yaşasak da herkes artık tek başına bir dünya olmaya başladı. Toplum olarak birçok alanda ilerlemiş olabiliriz ama bu bizi büyük bir yalnızlığa sürüklüyor ve her gün biraz daha bireyselleşiyoruz. “Kendi” denen cennetine sığınıyor insanlar. Ne yaparsak yapalım sonucunda bütün yolların kendimize çıkmasını istiyoruz. Attığımız adımların bile bizi işaret etmesinden yana arşınlıyoruz yolları. Göstermelik sevgiler, reklâm kokan hareketler ve herkesin gözü önünde insanın kendini temize çekmek için yaptığı iyilik senaryoları.
Bu çağda kendini kurtarmak, ailesini fenalıklardan sakındırmak en büyük kazanç olarak görülüyor. Durum böyle olunca da kendini severek dünyayı sevmiş görünüyor insanlar.
İçindeki sesin coğrafyası büyük olduğu için de herkesi seviyor gibi görünen bir role bürünmek toplum nazarında daha hoş karşılanıyor.
İnsan artık kendisi ve çevresindeki birinci derecede yakınları için yaşar oldu. Dünyayı kuşatıyor gibi görünse de her sevgi cümlesi aslında insanın sadece kendisini kuşatıyor. Çünkü gemisini kurtaran kaptanlar daha rağbet görüyor dünyada.
“Bozgun Şubat”, “Uygun Adım”, “Göçmen Bir Kırılgan” gibi şiirlerinizin eleştiri dozu oldukça yüksek. Yaşadığı hayattan hoşnut olmamış, düzene karşı sert bir bakışın olduğu şiirler bunlar. Nedir sizi hayatın akışında rahatsız eden?
Sessiz kalmak bir zamandan sonra insanın içini acıtmaya başlıyor. Farklı bir açıdan bakacak olursak insanın içini acıtmalı. Bir haksızlık varsa bunu haykırmalıyız dünyanın yüzüne. Birileri yaptıklarının yanına kâr kalmadığını bilmeli. Haksızlık karşısında sessiz kalmamak için herkes üzerine düşeni yapmalı. Ben de namluya dizelerimi sürdüm. “Bakışın yok üstümde, rüzgârla giden / Ürper artık, kork yeni bir devrimden.” diyerek karanlık şubata gözdağı vermiş oldum, tarafımı belli ettim.
Duyarsız olmak, kalabalığa uymak en büyük cendere. İnsan kendinden başkasını duymazsa bir zaman sonra kendini de duyamayacaktır. Benim şiirle altını çizdiğim gerçek, en büyük devrimin insanların kendi içlerinde yapacakları devrimdir. İnsanın kendinden başlatacağı her türlü iyilik hareketi hedefe er geç ulaşacaktır. Yeter ki kendinden başlayıp yangınını büyütsün.
“Koşarak geçiyorum Rabbim, bir halk gibi sokaklardan / Tokat’tan, Sivas’tan, Sakarya’dan koşarak” diyorsunuz Her Şehir Biraz Üşümek şiirinizde. Bu şehirler hayatınızın hangi noktasında duruyor ki nefes nefese bir koşunun içinde şiirinizde yer edinmiş?
İnsanların hayatlarından şehirler geçer. Bazen tek şehri yaşayanlar vardır bazen de birçok şehrin havasını teneffüs ederek ömrüne ömür ekleyenler.. Şehirler yaşanırken insanın içini ısıtır da ayrılık denen tufan insanı içine çekince insan sonsuz bir titremeye tutulur. Ben de hayatımın çizgisini koyultan şehirlerin bendeki yerini yazmak istedim. Doğduğum, büyüdüğüm, hayatıma bir yön verdiğim şehirler bunlar. Üçünün de ortak özelliği ırmaklarının da meşhur olması. Yeşilırmak’la söğüt ağaçlarının serinliğini duyarken Kızılırmak’la kahırlı bir mevsimi yaşarım. Sakarya ise genç yanımın çağlayıp duran yıllarının en canlı şahididir. Bu şehirlerden birer parçayı içimde taşırım. Koşuşum bilirim ki beni daha geniş coğrafyalara taşıyacaktır. Aynen ırmakların denizlere açılması gibi.
“Mahcubuz Mütemadiyen” diyorsunuz şiirinizde. Mahcupluğunuz nerden geliyor?
Dünyayı her gün biraz daha yaşanmaz hale getirmekten, zulme şahit olma bahtsızlığını göstermekten, kul olmak denen o kutlu payeyi hakkıyla idrak edememekten geliyor mahcupluğum.
Son olarak yeni çalışmalarınızı sormak istiyorum. Dünya Telâşı’nın telâşı geçince yeni çalışmalar görecek miyiz sizden?
Evet. Üç yeni kitap hazır. Kısa süre içerisinde çıkacak. Üçü de çocukların kalbine dokunacak kitaplar. Çocuk hikâyeleri ve çocuk şiirleri. Her şeye rağmen çocukların kalbi hâlâ tertemiz. O kalpleri anlatmak benim için büyük mutluluk. Bu mutluluğa ortak olmak için onların kalbinden ve gözünden dünyaya baktım. Gördüklerimi de yazdım.
Milli Gazete