Karar anı ve terazinin kefesi

Dursun SİVRİ

Karar vermek insana ait olan bir özellik. İnsanı diğer mâhlûkattan ayıran belirleyici özelliği de “soru sorması”dır. Sadece bu soru sorma hususiyetine cevap veremiyor evrimciler.

Karar, irade, tercih, fiilin, amelin, eylem sürecinin başladığı noktadır.

Sorular, karar öncesi zihinde zuhur eder.

Karara tesir eden faktörler, etkenler çok olursa soru sayısı da o kadar çoğalır.

 

Soruların sayısı kadar ağırlığı, etkisi, önemi de önemli bir konu.

Onlarca soru, her birinin ağırlıklı ortalama puanı birbirinden farklı olabilir.

Sorunun anlamı ve önemi derecesinde cevabın da kıymeti, önemi olacaktır.

İnsanların hayat felsefesi, değerleri, hayatta önem ve önceliklere göre karara etki eden faktörler değişir.

Onun için gerek ticarette ve gerekse siyasette muhatap hedef kitlenin, başka bir deyimle müşterilerinin değerleri dikkate alınır.

 

Kitle homojen olsa pozisyon belirlemek, hedef kitleye göre mesaj geliştirmek kolay. Çok renkli bir kitlede herkesin önem ve öncelikleri farklıdır. O zaman ortak alan, ortak payda, asgari müştereklere göre mesaj geliştirmek gerekiyor.

Bir de muhatap kitleden birisi olarak siyasi ve ticari propagandalara bakacak olursak, sadece söylemlere itibar etmek saflık olur. “Zira kimse demez ayranım ekşidir. Mihenge vurmak lazım” diyor Üstad Bediüzzaman…

 

Arka plan, evveliyet, uygulama örnekleri, referansları önem kazanır. “Ayinesi iştir kişinin, görünür rütbe-i aklı eserinde” diyen Ziya paşanın sözü karar anı denilince ne demek olduğu anlaşılmaktadır. Bir zamanlar 1982 Anayasasının referandumuna “Hayır” demek oldukça bir cesaret istiyordu. Yıldırım Avcı DYP’nin Genel Başkanıydı. Gözleri mavi renkliydi. Hayır dese Kenan Evren zulmü var. Bir çare topluma bir mesaj vermek lazım. “Gözlerime bakın ne demek istediğimi anlarsınız” diyerek mesaj verdiğini hatırlıyorum. İşte o mesaja henüz stajyerliği kalkmamış bir taze öğretmen olarak ”Hayır” deme bahtiyarlığına, 12 Eylül 2010 da virgülünün dahi değişmesinin çok anlamlı olduğu değişim referandumuna da“Evet” deme bahtiyarlığını yaşadım elhamdülillah.

 

Karar anı dedik ya. Birkaç gün sonra yine bir karar anı daha yaşayacağız.

Kararlarda kişilerin inançları, iddiaları, davaları, hissiyatları, şahsi öncelikleri, davasına taaluk eden öncelikleri, vatan memleket meselelerine bakışındaki öncelikleri gibi çok girift etkenler olur.

 

Biz, hayata bakışımızın değerlerini, hayati önceliklerimizde dikkate aldığımız ölçü ve prensipleri Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin telif ettiği Risalelerden, hayatta iken benzeri konudaki uygulamalarından öğreniyoruz.

Bu uygulamalarında gerekçelerine bakıyoruz. Gerekçelerinde “def’i şer celb-i nefa racidir” gibi bir ölçüyü gerekçe gösteriyor.

 

Çok partili döneme geçilen yıllarda uygulamaları ile 25 yıldan fazla mahiyeti belli olan resmi ideolojinin aktörlerinin paradigmalarının ne dehşetli bir dönemi bu memleketin insanlarına yaşattığını nazara vererek o günkü şartlarda bunun karşısında en güçlü alternatifi adres göstermesi gayet basit ve mantıklı bir gerekçedir.

 

Bugün milletin değerleri ile hâlen barışık olmayan eski partinin uzantısı olan bir parti (halkçılar) orijinal ismi ile faaliyettedir. Temel hak ve hürriyetlerin, din ve vicdan hürriyetinin, yasaklanması, kısıtlanması, darbelerin arkasındaki zihniyetle örtüşmesi, dayanışması, din ve vicdan hürriyetinin en büyük engeli, kararları ve görevde oldukları zamanki uygulamaları ile bu millete muhalif bir anlayışın kesinlikle iktidar olmaması lazım olduğu konusunda hiçbir tereddüt olamaz.

 

Niçin darbe yapıyorlar. Milletin oyları ile iktidar olmaları mümkün değil. Darbeciliğin özü, ruhu, felsefesi laikçilik nakaratını kimler fazla geveliyorsa adres bellidir.

“Düşmanın düşmanı düşman kaldıkça dosttur, dostun düşmanı düşman kaldıkça düşmandır” kaidesince darbeci zihniyetin kime karşı olduğundan hareket etmek gerekmez mi?

 

Sevad-ı âzam, icma-ı ümmet gibi dini ıstılahlara ve demokratik ilkelere göre meseleyi teraziye koyduğumuz zaman ortaya çıkan tablo ap açık ortaya çıkmaktadır. Ekseriyetin temayülünün bir anlamının olması lazım değil mi?

Toplum ekseriyetinin kararı konusunda Üstad ilk mecliste yayınladığı beyannamede gayet açık ıstılah olarak referans göstermektedir. Bu milletin ekseriyetin sağlam Müslümanlar olduğunu ortalama kanaatinin de delil olabileceğine vurgu yapmaktadır.

İnsanların hem aynaya hem etrafına bakması insaniyetin icabıdır.

 

Bir de karar terazisinin kefesine konulan şeylerin ağırlık derecelerine bakmak lazım.

Evet bu terazinin kefesi misâlinde Üstad terazinin bir kefesinde Türkiye’nin, milletin, din ve vicdan hürriyetinin, temel hak ve hürriyetlerin, huzurun kardeşliğin önündeki engel olan derin statükonun resmi temsilcisi var. Öbür kefesinde de milletin ortalamasının inançla yoğrulmuş değerleri var. “Terazinin bir kefesinin hiffeti öbür kefenin sıkleti demektir.” Mayası, misyonu, söylemi, eylemi bilinen bir zihniyetin karşısında kim duruyor ona bakmak aklın, vicdanın gereğidir.

 

Önümüzdeki karar 100 yıllık tarihi bir dönüm noktası ve kavşağını geçme sınavıdır. Çok fazla teferruatla mantık oyunları ile kafa karıştırmanın zamanı değil. Olay gayet basittir.

Karar anında terzinin kefesine nelerin konulacağı, ağrırlıklı taban puanın neler olacağını arif olan anlıyor. Efkâr-ı âmmenin ortalama vicdanı hep doğru karar vermiştir, yine verecektir inşallah.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.