Semih Yıldırım'ın haberi
Gaziantep'ten başladığımız yolculuğun ilk durağı dünyanın en eski şehri Halep... İkinci molayı Ortadoğu'nun en ışıltılı başkentlerinden biri olan Şam'da veriyoruz. Son durağımız ise küllerinden tekrar tekrar doğabilen Beyrut...
İstanbul'dan THY'nin tarifeli seferleri ile Halep'e gidilebiliyor, ancak tek yöntem bu değil. Gaziantep ya da Hatay'a gidip oradan özel izinli taksiler ile oldukça makul fiyatlara Halep'e ulaşmak mümkün. Biz İstanbul'dan cuma akşamı uçak ile Antep'e hareket ediyoruz. Geceyi Gaziantep'te geçirip ertesi sabah taksi ile Halep'e doğru yola çıkıyoruz. Oldukça kısa süren sınır geçiş işlemlerinden sonra Suriye topraklarındayız. Arapça tabelaları görmezden gelsek kendimizi hâlâ Kilis'te ya da başka bir Türkiye şehrinde sanabiliriz. Bu tanıdıklık Halep'e ulaşana kadar devam ediyor.
Neredeyse her karışı Osmanlı'nın izini taşıyan tarihi şehri görmek heyecanlandırıyor bizi. Bir an önce keşif için yola düşüyoruz. Şehrin merkezi günün 24 saati hareketli. Bazen çok sakin görünen trafik, dakikalar içinde kilitlenebiliyor. Bölgenin Hıristiyanlar için oldukça önemli yerlere yakınlığı ve İslam kültürünün en eski yerleşkelerinden biri olması sebebiyle pek çok turist, şehrin sokaklarını arşınlıyor. İlk hedefimiz Halep Kalesi ve kapalı çarşı. Çarşı bizi, siyah beyaz bir eski zamana götürüyor. Dar sokaklar, akıp giden kalabalık ve mangallardan tüten dumanların ışık huzmeleriyle dansı bir Doğu masalı sahnesini canlandırıyor gözlerimizin önünde.
Çarşıdan çıkıyoruz, Mardin'de olduğu gibi daracık tenha sokaklarla karşılaşıyoruz. Kıvrılıp giden dehlizlerde el arabalarını çeken hamallar, çocuklar ve kadınlar bir görünüp bir kayboluyor. Zaman bu coğrafyada yavaş akıyor, camın kenarında nargilesini tüttüren insanlar ve dükkanların önüne atılan sandalyelerde namaz vaktini bekleyen yaşlıları selamlayarak kaleye doğru yürüyüşümüze devam ediyoruz. On bin yaşını deviren dünyadaki en yaşlı kale olan Halep Kalesi de şehir gibi biraz karmaşık. İçindeki onlarca yolun her biri kalenin başka bir köşesine çıkıyor. Kalenin tepesindeki çay bahçesinde naneli çayınızı yudumlarken şehri izleyebilmek için akşam altıya kadar vaktiniz var. Kale kapılarını kapattıktan sonra konuklarını etrafında ağırlıyor. Palmiye ağaçları altında oturan kadınlar, banklarda dinlenen yaşlılar, bisiklete binen çocuklar ve kafeleri dolduran yüzlerce insan, geç saatlere kadar kalenin etrafında zaman geçiriyor.
Halep denince ilk akla gelen şeylerden biri de yemekler. Küçük farklılıklar dışında Gaziantep, Hatay, Mersin mutfağının neredeyse aynısı Suriye mutfağı. Yemeğinizi şehrin en iyi restoranlarından biri olan Beroea'da yiyebilirsiniz. Eski bir Osmanlı binasında hizmet veren restoranda Halep yemeklerinin en iyi örneklerini tadabilirsiniz. Kebaplardan Halep işi, mezelerden humus, babbagannus, salatalardan ise fattus mutlaka tadılması gereken lezzetlerden.
Halep'te dolu dolu geçen bir günün ardından Şam'a doğru yola çıkıyoruz. Halep-Şam arasında her saat otobüs bulmak mümkün. Halep-Şam arası 400 kilometre, otobüsle bu yol 4,5 saat kadar sürüyor. Ücret kişi başı 200 Suriye paundu, Türkiye ile kıyaslanınca çok ucuz kaldığı bir gerçek. Yani Halep'ten Şam'a yolculuğumuz kişi başına 7 TL'ye mal oluyor. Yolculuk esnasında Hama ve Humus şehirlerinden geçiyoruz, geçtiğimiz her şehirde bizi beyaz taşlarla kaplanmış evler karşılıyor.
İmam Gazali ve Emeviye Camii
5 saatin sonunda Şam'a ulaşıyoruz. Halep'e göre daha modern bir şehir burası. Sabırsızlıkla Hicaz Meydanı'ndaki otelimize hareket ediyoruz, ardından Hamidiye Çarşısı'na. Çarşı, Sultan Abdülhamit Han tarafından yaptırılmış, bizim kapalı çarşıdan daha dar ama oldukça uzun, üstü kapalı bir cadde aslında. Çarşının içindeki dondurmacılardan birinde antep fıstığına bulanmış dondurmalarımızla serinleyip Emeviye Camii'ne doğru yürüyüşümüze devam ediyoruz. Çarşının Emeviye Camii'ne bakan çıkışında Jüpiter Tapınağı'nın kalıntıları mevcut, ardında Emeviye'nin görkemli kapısı... Yakın zamana kadar dünyanın en büyük camii olan bu güzel yapının kapısına yöneliyoruz. Suriye'de camilerin avlularına ayakkabı ile girmek yasak. Bu sebeple yalın ayak avluya yöneliyoruz. Camiler bu coğrafyada sadece bir ibadethane değil, bir yaşam alanı. Geniş ve mermerle kaplı avlunun ışığı gözlerimizi alıyor ama İslam sanatının estetik mihenk taşlarından olan bu güzellik bizi saatlerce kendine bağlıyor. Kilise olarak inşa edilen, Emeviler döneminde halife tarafından camiye çevrilen yapının içerisinde Hz. Hüseyin'in ve Hz. Yahya peygamberin türbeleri ziyaret edilebiliyor. Hz. İsa'nın dünyaya ineceği rivayet edilen ak minare de bu caminin bir parçası. Caminin içinde dikkatimizi çeken bir diğer nokta da dört mezhebi temsilen 4 mihrabın yan yana olması. Son olarak İmam-ı Gazali'nin İhya-u Ulûmiddin eserinin bu camide kaleme aldığını öğreniyoruz. Camiden çıktıktan sonra şu an etrafında tadilatı devam eden Selahaddin Eyyubi'nin türbesini ve yanındaki ilk Türk hava şehitlerinin mezarlarını ziyaret ediyoruz.
Eski Şam'ın sokaklarında turistler için İngilizce tabelalar asılı. Sizi gezmek istediğiniz rotaya yönlendiriyorlar. Bir kahvehanede soluklanıyoruz. Etrafta miskin miskin nargilesini tüttüren yaşlılar var, bize nereden geldiğimizi soruyorlar. Bu şehirde İstanbul'un adını duyan herkesin önce gözleri parlıyor. Sokaklarda oynayan çocuklar, üzerimizde batmaya meyletmiş güneş ve yavaş akan zaman... Yasemin kokan şehrin sokaklarında kayboluyoruz. Akşam gün batımıyla beraber istikametimiz Kasiyun tepesi oluyor. Bu tepe şehri gece izlemek için çok güzel bir yer. Çay bahçelerinden birine oturup Şam'ı izliyoruz. Camilerin minarelerine takılmış yeşil ışıklar yaklaşık 2 bin camiye ev sahipliği yapan bu şehirde gecenin karanlığını renklendiriyor.
***
Beyrut Avrupa şehirlerinden farksız
Şamdan Beyrut'a yolculuk oldukça kısa ve ucuz. Şam'dan her saatte Beyrut'a kalkan taksiler var. Dört kişi için yaklaşık 60 dolar ödeyerek 2 saatlik konforlu bir yolculukla varıyoruz Beyrut'a. Farkına vardığımız ilk şey 2006 savaşında harabeye dönen şehrin yaralarını sarmış olması. Halep ve Şam'da doğuyu ve mistik havayı doyasıya yaşamışken Beyrut'ta tam bir Avrupa şehrinde hissediyoruz kendimizi. Işıl ışıl sokaklar, günün her saati açık kafeteryalar, ünlü markaların ürünlerinin süslediği vitrinlerle Avrupa şehirlerinden farkı yok Beyrut'un.
Sahil boyunca akşam gezintisine çıkan Beyrutlular yorulduklarında bir bankta dinlenip seyyar nargilecilerde çaylarını yudumlayıp eşsiz günbatımının keyfini çıkarıyorlar. Turizm şehri olmanın yanında ticaret merkezi de olan Beyrut'ta aslına uygun olarak inşa edilen Fransız meydanı görülmeye değer. Yürüyüş yapmayı ve gezmeyi sevenler ise Ravşa kayalıklarında günbatımını doyasıya izleyebilir. Karnımız acıktığında Halep ve Şam'da tattığımız lezzetleri İstanboli restorantta deniyoruz. Humus, mutabel, fattus ve felafel lezzet olarak hemen hemen aynı. Beyrut'taki restoran ve kafeleri Suriye'den ayıran özellik, hizmet kalitesi ve fiyat. Para ve zamanı kısıtlı olanlar ise değişik bir fast-food hizmeti sunan BarBar ayaküstü büfede farklı lezzetler tadabilir.
Yolculuğumuza başladığımız nokta olan Öncüpınar sınır kapısından Suriye'ye veda ederken ecdadın ayak izlerini takip ettiğimiz yolculukta 150 yıl önce yollarımızı ayırdığımız vatan topraklarını ziyaret etmenin huzuru var içimizde.
Zaman