Kastamonu, Bediüzzaman ve Mehmet Feyzi Efendi Mevlidinden izlenimler (1)

Himmet UÇ

Geçtiğimiz hafta sonu Kastamonu’da düzenlenen mevlid Nasrullah Cami’inde saat 11’de başladı. Nasrullah camiinin imanı Hamdi Bey açılışta Kur’an okudu. Camii dört büyük kubbeden ve altı küçük kubbeden oluşuyor. Bu cami milli mücadele yıllarında ve daha sonraları meşhur şahısların uğrak yeri olmuş. Mehmet Akif Anadolu’da milli mücadele ruhunu harekete geçirmek ve halkı bilinçlendirmek için vaaz etmiş. 19  Kasım 1920’de verdiği vaazda “milletler topla tüfekle, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek herkes kendi başının derdine kendi menfaatini temin etme sevdasına düştüğü zaman yıkılır.” demiş.  Bu vaaz daha sonra Anadolu’da bazı camilerde ve Diyarbakır Ulu camide de okunur. Orada milletlerin birlik olma ruhunu tahrik etmiş.

Daha sonra Kastamonu müftüsü sayın Dursun Ali Şeker konuştu. Müftü şehre dışarıdan gelenlere “hoş geldin” dedi. “İkra emri mübinindeki hitap sadece Müslümanlara değil insan olan herkese karşı söylenmiştir, seni yaratan Rabbinin adı ile oku, her insanı yaratan Allah’tır okumak genel olarak söylenmiş, sınır koymamış. Herşeyi okumak yolunda bir genel hitapta bulunmuş. Eğitim çok önemli. Eğitimsiz bir insanın kestiği yenmez ama eğitimli bir köpeğin avladığı hayvan yenir, çünkü ikincisi ne yaptığını biliyordur. Alim yeryüzünde Allah’ın güvendiği kişidir. Allah‘ın sultanıdır manası da vardır. Ona uzatılan dilleri Allah helak eder. Alim ilmi ile Allah’ın rızasını takib ederse, Allah her şeyi ona musahhar kılar, onlar ona hürmet eder. İlim karakterine aykırı şeyler için okunmaz ve uygulanmaz” şeklinde konuştu.

Kastamonu’da 7 yıl büyük çileler çeken Bediüzzaman Hazretleri de ilmin ve irfanın ve mücadelenin büyük insanıdır. Yedi sene bu evliyalar şehrinde kaldı. Bu şehirde 17 bin evliya olduğu söylenir. Büyük alimler yetişmiş. Osmanlının büyük alimlerini yetiştirmiş. Geçmişte İstanbul, Harem‘e kadar bu şehrin idaresindedir. Harem iskelesinin ismi de bundan ileri gelir. Bediüzzaman da bu yolda yürümüş ve sıkıntılara katlanmış, bugün bu cemaatin ve daha birçoklarının yüreğinde ve aklında yansıma  bulmuş. Onun da feyz ve bereketi Resullullahtan (asm) kaynaklanmış, O’nun (asm) feyzi de Allah’tan gelmiş.

Mevlid fotoğrafları için TIKLAYINIZ

Nasrullah Camii küçük bir cami ama eski tarihli ve şöhretli bir camii şerif. Mevlidi okuyan imam Hamdi Bey güzel sesi ile “Mefahiri mevcudat, Hazreti fahri alem Muhammet‘e salavat” diye başladı. Allah adın zikredelim evvela, vacib oldur cümle iste her kula, her kim Bismillah ile başlar işe, her işi asan eder Allah ana. Allah adı olsa her işin önü, herkiz ebter olmaya onun sonu. Her nefeste Alllah adın di müdam, Allah adıyla olur her iş tamam. Bir kez Allah dese aşk ile lisan, dökülür cümle  günah misli hazan. İsmi pakin pak olur zikreyleyen her murada erişir Allah diyen. Aşkı ile gel imdi Allah diyelim, derdile göz yaşı dökelim. O lakim rahmet kıla ol padişah, o kerim ü ol rahim ü ol ilah. Birdir o birliğine şek yoktur, gerçi yanlış söyleyenler yok durur. Allahümmesalli alamuhammedin ve ala ali Muhammed.

İndiler gökten melekler saf saf, Kabe gibi evin kıldılar beytin tavaf. Huriler geldiler bölük bölük durur, evin doldurur. Çevre yanıma gelip oturdular Mustafa’yı birbirine muştular. Dediler senin oğlun gibi hiçbir oğul yaratılalı cihana gelmiş değil, bu senin oğlun gibi kadri cemil yaratılalı cihana gelmiş değil. Bu gelen ilmü ledün sultanıdır bu gelen aşkına döner cümle felek. Allahümmesalla ala Muhammed ve ala ali Muhammed. Doğdu ol saatte ol sultanı din, nura garkoldu semavatı zemin.”

Herkes ayakta, Fahri alemin teşrifi aliyesini karşıladılar. Çocukluğumda annemin okuduğu mevlitlerde küçücük halimle ben de ayağa kalkardım. Bilmem bilir miydim, bilmez miydim? Annem ağlar, millet ağlar dayanır mı buna dağlar, ben şaşkın bir çocuk bakarım ağlayan insanlara, onlara rahmet ve Fatiha.

1936’da Kastamonu’ya sürgün olarak geldi Bediüzzaman. Abdullah Abi  o zaman orta okul talebesidir. Üstad  ona “sen Nur  talebelerinin ağabeyi olacaksın” demiş ve öyle olmuş. Muallimlerimiz Alllah’tan bahsetmiyorlar. Abdullah Ağabey ve arkadaşına karşı bir metin irad eder, materyalist bir eğitime karşı söylenmiş bir protest ifadedir. Bilim tarihinde böyle bir cümle yok.

Sözü Abdullah Yeğin ağabey aldı. Önüne bir masa getirildi: “Selamün aleyküm. Muhterem kardeşlerimiz uzak yerlerden geldiniz Allah hepinizden razı olsun. Bu toplanmalar Cenabı Hakka duadır, fiili duadır. Allah’ın böyle fitne zamanında bizi Üstad ile karşılaştırması bir ilahi ihsandır. Bu şefkat ve merhamet bizi daima teşvik eder. Elhamdülallih bütün dünyada insanları imana davet eden aklen ve mantıken isbat eden, ilmen en güzel imani eserleri Cenab-ı Hakkın rahmeti ile ihsan eden ve bu Avrupanın tasallutu altında “imamiyeti kaldıracak Kuranı okutturmayacağız” diyen Avrupaya rağmen Cenabı Hak sevgili kullarını vazifelendiriyor. Üstad ana ve baba Ali Resullulhan’ın (Asm) soyundandırlar. Vazifeli insanlar ne kadar zorlansa da vazifeli   insanları  Allah  istihdam ediyor ve koruyor. İntakı bilhak nevinden konuşturuyor bütün nurlar sünahattır. “Bu risalelere kendim dahi kalem karıştıramıyorum geldiği gibi kalsın” diyor. Bizim için imanı kuvvetlendiren bu eserleri ne kadar çok okusak kimseye bir zararı yok. Okumaya devam edin bakın sonra  ayrılmak istemiyorsunuz, her hayırlı işler devam ile oluyor. Devam her kapıyı açıyor külliyatı istediğimiz gibi anlarız.” Ardından Asay-ı Musadan bazı yerleri okurlar.

Mehmet Feyzi abi her mahkemede pervasız Üstadı müdafaaya çalışmıştır. Hüsnü Bayram ağabey geldiler. Abdullah Abi onun gelmesini teşriflerini bekliyoruz dediler.
Birinci Hüccet-i imaniyeyi okudu. Ayetül kübra’nın başını okudu.
“Bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen herbir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gayet keremkârâne bir ziyafetgâh vegayet san’atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâhve talimgâh ve gayet hayretkârâne ve şevk-engizâne bir seyrangâh vetemâşâgâh ve gayet mânidarâne ve hikmetperverâne bir mütalâagâholan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken, en başta göklerin nur yaldızıyla yazılan güzel yüzü görünür. “Bana bak, aradığını sana bildireceğim” der.”

Bu basamakta gezegenlerin hareketlerinden, hikmetlerinden bahseder. Daha sonra ikinci basamakta hava boşluğunda cereyan eden olayları onları astronominin ve coğrafyanın Allah’a açılan kapıları, kapatılmış tarzından kurtarır. Allah’a açılan metinler haline getirir Bediüzzaman. Abdullah Ağabey Ayetül Kübra gibi bir büyük eserin Kastamonu‘da yazılmasından dolayı ondan bir kısım okudu.
(Devam edecek) 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.