El’an Kastamonu Lahikasının birinci mektubunun hitap kısmının son kelimesindeyiz. “Arkadaşlarım” diyor Said Nursî…
Arkadaş kelimesi takribî olarak, Kastamonu Lahikasında 42, Barla Lahikasında 88 ve Emirdağ Lahikasında 65 defa geçmektedir.
Said Nursî lahikalarda yer alan mektublarında muhataplarına “kardeş, arkadaş” ve bazen de “dost” olarak hitap etmiş ve başlarına “aziz, sıddık, fedakar…” gibi vasıflar eklemiştir.
Bir kelamın kıymeti, o kelamı kimin dediği ve kime dediği ile de alakadar olması sebebiyle mektubların başındaki bu hitaplar ve sonundaki imzalar da ehemmiyetlidir.
Said Nursî, kardeşlerim ve arkadaşlarım şeklinde hitap etmesi ile bu zamanda iman ve Kur’an hizmetinde bulunanlar arasındaki irtibatın ne tarzda olması gerektiğini de vurgulamış olmaktadır. Kendisinden evvelki büyük zâtlar gibi “Ey oğul” gibi tabirler yerinde kardeş, arkadaş ve dost hitaplarını kullanmasıyla bu zamanın tesirli hizmetinin yapılanmasındaki sırrı da göstermiştir ki; bu sır şahs-ı maneviye bakmaktadır.
Kastamonu Lahikasındaki bir mektubunda[1] “Ben size nisbeten kardeşim, mürşitlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım” diyen Said Nursî, Kur’anın güneşten daha parlak hakikatlerinin ziyalarını göstermek için azami ihlası esas tutmuştur. Kabrinin bilinmemesine varıncaya kadar; ihlası değil kıracak, gölge düşürecek her şeyden bizim akrep ve yılandan çekindiğimiz gibi çekinmiştir. Arkadaşlarım diye hitap ettiği zatlar ile çok ciddi meseleleri istişare ederek onları hakikaten kardeş ve arkadaş kabul ettiğini göstermiştir.
Lahikaların tamamı ve hassaten Barla Lahikası için Sadi Nursî diyor: “Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’anın şakirtleri onda herbiri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. ” Demek Kur’anın şakirtleri arkadaştırlar ve nuranî meclislerde, merdese salonlarında, Kur’an hazinelerinin mücevherleri ile süslenen dükkan ve menzillerde bir araya gelirler. Zaman, mekan ve hatta dünyaların farklılığı da buna mani değildir. Zira vücud âlemlerinin kaffesi de bir tek menzil sayılır.
Şimdi Lahika mektublarında Said Nursî’nin arkadaşlarını hangi vasıflar ile vasfeylediğine bakalım:
Barla Lahikası mektublarında arkadaş kelimesi geçen bazı hitap ifadeleri:
- Mütefekkür ve Hikakatli Arkadaşım (Re’fet Bey)
- Hamiyetli arkadaşım (Hulusi Bey)
- Hizmet-i Kur’aniyede çalışkan Arkadaşlarım Sabri, Hafız Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü
- Hakikatli bir Arkadaşım (Re’fet Bey)
- Hizmet-i Kur’aniyede Kuvvetli Arkadaşım (Binbaşı Asım)
- Sevgili Arkadaşım (Hulusi Bey)
- Hizmet-i Kur’aniyede Fedakar Arkadaşlarım Sabri, Hafız Ali, Hüsrev, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü Efendiler.
- Hizmet-i Kur’aniyede Çalışkan bir Arkadaşım Re’fet Bey
Kastamonu Lahikası mektublarındaki ilgili hitaplardan bazıları:
- Fedakar ve Sadık Arkadaşlarım
- Sıddık Arkadaşlarım
- Çalışkan ve Kuvvetli Arkadaşlarım
- Hizmet-i Kur’aniyede Kahraman Arkadaşlarım
- Hizmet-i Kur’aniyede Kuvvetli Faal Sebatkar Arkadaşlarım
- İhlaslı, Kuvvetli ve Şanlı Arkadaşlarım
- Hizmet-i Kur’aniyede Kuvvetli Dirayetli Arkadaşlarım
- Hizmet-i Kur’aniyede Ciddi, Hakiki Arkadaşlarım
- Hizmet-i imaniyede Kuvvetli Metin Ciddi Sarsılmaz Fedakar Arkadaşlarım
- Hizmet-i Kuraniye’de ve imaniyede Kuvvetli ve Kıymetli ve Çalışkan ve Muktedir Arkadaşlarım.
Barla Lahikasında genelde kendisine hitap edilen şahısların isimleri geçmekte iken Kastamonu Lahikasındaki mektublarda daha az şahıs ismine rastlıyoruz. Said Nursi, Kastamonu’da ikamete mecbur edildikten sonra yazdığı mektublar daha geniş bir kitleye hitap ediyordu. Bazen bir mektub şehir şehir ve köy köy dolaşırdı. Hem Isparta ve köyleri hem de çevre illerdeki talebelere birden hitap eden mektublar vardır. Elbette bununla beraber şahıslara yazılan mektublar da olmuştur fakat iki yıldır sakosunun cebinde bir mektub bekleyip de postaya verilememesi ve başka yollardan da iletilememiş olması ne derece büyük bir kısıtlama altında bulunulduğunun da göstergelerinden biridir. İşte muhataplarının her bir mektubunuz bana yeniden bir hayat bahşediyor dedikleri bu mektublar son derece sıkıntılı ve zor şartlar altında yazılmış olmakla beraber bu derece şevke ve teselliye medar olmaları da fevkaladedir.
Mektubların başlarındaki hitap ifadelerinden başka, bazı mektubların sonlarında da Said Nursî muhataplarına arkadaşlıklarını bu gibi ifadelerle beyan etmiştir:
“Risale-i Nur’da ders arkadaşlarıma birer birer selam ve dua ederiz ve dualarını rica ederiz. [2]”
“Kardeşiniz ve sizinle dünyada, berzahda, ahirette müteşekkirane iftihar eden ve edecek, hizmet-i Kuraniyede arkadaşınız Said Nursî. [3]”
Lahika mektublarında sadece insanların değil Kur’anın ayetlerinin, Risalelerin ve kelimelerin de arkadaş olduklarını görüyoruz. Mesela Ayet-ül Kürsî ve arkadaşları, fevkalade bir inayet eseri olarak aramalarda kendilerini ele vermeyen Zülfikar Mecmuası ve arkadaşları ve Onuncu Söz’ün kelimeleri gibi. Evet, Kur’anın tasarrufu altındaki kelimeler de birbirinin arkadaşı. Hem de Onuncu Söz’ün tevafukatına dair bahiste beyan edildiği gibi bu kelimelerin vuslatı, birbirine müştak ve hasret kardeş ve arkadaşların kavuşması gibidir.
Lahikalarda Karyeler yani köyler de arkadaş oluyorlar. “Hem bu Tâhir’in yüzünden bugünden itibaren Atabey de İslam Köyü, Sava Köyü, Kuleönü Karyeleri gibi Nurs Karyesine arkadaş olup umum manevi kazancımıza hissedar oldu. [4]”
Said Nursî, iman ve Kur’an hizmeti etrafında olan ve birbirlerinin aile ve köylerini bile arkadaş edecek kadar kuvvetli bulunan bu arkadaşlığın da Cenab-ı Hakkın taktiri ve tayini ile olduğunu Barla Lahikasının başında, hassaten Hulûsi Bey ve Sabri Efendi’nin mektublarının Risale-i Nur eczaları içine idhal edilmesinin sebebebi ile alakalı izahlarda bulunduğu Mukaddeme’de vurgulamıştır. Demek bu arkadaşlık bir tesadüf değil bir taktir ve tayin iledir.
Said Nursî, bu hizmetteki arkadaşlarının kendi aralarındaki arkadaşlıklarını da onların tekamülüne ve hayırda koşturmalarına bir teşvik sebebi olarak göstermiştir. Bu manada Barla Lahikasının 247. mektubunda[5] bir vakıa üzerine diyor: “Abdülmecid’i gayrete getirdi Hulûsiye yakışacak bir arkadaş oldu. ”
Yine Hakkı Efendi için de “nurun birinci talebesi” tabir ettiği Hulûsi Bey’e arkadaş olduğunu ve onunla beraber has dairesine girdiğini, bunun da Hakkı Efendi’nin bir mektubda “beni duadan unutmasın” temennisini bildirdiği aynı vakitte olduğunu demek ile bu arkadaşlıkların Kur’an ve iman hizmetinde bulunanların gayreti, çalışması, duası ve talebi ile olduğuna da dikkat çekmiştir.
Bu vurgulama şuna da işaret eder ki; bu zamandaki iman ve Kur’an hizmetinin teşkilatı gavs ve kutub olan evvelki mutasavvıf zâtlar müridlerini kendileri ile bağladıkları misüllü bir teşkilat değil, Kur’an ve imanın nuruna müştak olanların Allah’ın taktiri ve tayini ile daireye dahil olması şeklindedir ki kimse kimin bu dairede bulunup kimin daire dışına atılacağının tek tayincisi olarak konumlandırılmamıştır. Arkadaş ve kardeş olunması ve işlerin istişare ile yürütülmesi, bir tek şahsın hâkimiyeti olmamasının da saikidir. Müsbet hareketin bir gereği olarak hiçbir mü’minin Risalelerden istifadesine mani olmayacak şekilde, Risale-i Nur’a itiraz edenlerin adı bile mevzu bahis edilmemiştir. Risale-i Nur, hiçbir mümini dairesinin dışında tutmaz ve istifadesine mani olacak bir tavır göstermez. Risale-i Nur’un hizmetkarlarının da buna azami dikkat etmeleri gerekir. Said Nursî’nin çeşitli sebeblerele hizmetten uzak kalanlara olan tavrı ve onların hizmete devamlarını teşvik etmesi önemli bir misaldir. Mesela; derd-i maişet telaşına kapılıp da vazifelerini aksatanlara hitap ederken evvela yüksek himmetlerini, gayretlerini ve evvelki hizmetlerini taktir ediyor ve onlara sadece “demek maişet derdi sizi bağlamış” diyor. Böylelikle onları Risalelere çalışmaya teşvik ediyor, kabiliyetlerini ve yüksek himmetlerini nazara veriyor ve içinde bulundukları durumu tarif ediyor.
Kastamonu Lahikasının ikinci mektubunda da Re’fet Bey’e hitabı içinde, Risalelere çok ehemmiyetli hizmet edenlerin her vakit hatırında manevi muhatapları ve hayalen yanında hazır arkadaşları olduğuna dikkat çekiyor.
Barla Lahikası Müzakerelerinin nuraniyetinden olacak ki Kastamonu Lahikası Düsturları içine Barla Lahikası da onun yakın arkadaşı olması hasiyeti ile dahil oldu. Yine Barla lahikasında 131. mektubda Said Nursî ders arkadaşlarım diye hitap ederek muhataplarına hatamı gördüğünüz vakit serbestçe diyiniz uyarısında bulunarak hakkın hatırının başka hatırlara feda edilmeyeceğini ve kendisini hatasız kusursuz bilmelerinin hata olacağını ihtar eder. Bu mektub ders arkadaşları arasında fayda verecek düsturları ile tek başıyla incelenmesi istifadeli olacaktır. (Envar N. s. 137- 139)
Son olarak mezkur mektublar ışığında arkadaş olmanın ifade ettiği anlamlara bakalım. Nedir arkadaş olmak?
- Aynı manaya hizmet etmek (bazen birbiri hükmüne geçecek kadar)
- Aynı gayeye odaklanmak
- Aynı yere namzet olmak
- Aynı hassasiyetleri ve bazen hisleri taşımak
- Aynı çekinceleri taşımak
- Birbirine kuvvet vermek ve vazifesini tekmil etmek
- Birbirini manen beslemek
- Teşvik etmek
- Taktir etmek
- Birbirine hayırhah olmak
- Arkadaşını kendi ve ailesi gibi koruyup kollamak (hassaten gıyabında)
- İstişare edebilmek
- Beraber yol alabilmek (berzah yolunda beraber gitmek gibi)
- Beraber iş yapabilmek, tasanüd, teavün, teanuk ve tecavüb gibi kainatı birbiri ile bağlayan rabıtalar ile birbirine bağlanmak; arz ile sema gibi bir olup kaliteli bir ürün ortaya koyabilmek
- Birbirini tenkit etmemek, hatasını ise usül-ü münasib ile diyebilmek
- Öncelikleri bir olmak
- Birbirinin Allah’ın rahmetinden olan ümidini kuvvetlendirmek
- Şevkini ve ümidini kırarak hizmette füturuna ve atalete sebeb olmamak
- Kur’ana ve imana olan hizmetini taktir ve teşvik ederek hizmette devamını kolaylaştırmak
- Kendi için ettiği duaları onun için de etmek (ecirna, irhamna, vağfirlena gibi mütekellim-i maalgayr sigası ile yapılan dualarında onu da kastetmek)
- Ciddiyetini, metanetini, sebatını, sadakatini perçinlemek
- Allah’a, imana, Kur’ana, Resulallah’a bağlılığının artmasına çalışmak
- Aralarındaki nuranî bağların hakkını vermek
- Hizmetteki manilere karşı uyararak maniler mukabilindeki salabetini arttırmak
- Birbirine karşı mutlak mürşit ya da mürid vaziyeti takınmadan kabiliyet ve ihtiyacına göre fikir alışverişinde bulunabilmek. Birbirinin güzel hasletlerinden istifade etmek ve onlar kendinde imiş gibi iftihar etmek.
Elbette bu listeyi uzatmak ve ihlasın ve uhuvvetin düsturlarını ve Risalelerdeki sair arkadaşlık hassalarını da ilave etmek mümkün.
Kardeşliğin, arkadaşlığın ve talebeliğin hassaları ve dost kardeş ve talebe dairelerinin hususiyetleri de bir başka inceleme konusudur.