“Mâşaallah, bârekâllah "Kerâmât-ı Aleviye"nin Risaletü'n-Nur'a imzasını bu zamanda tam tasdik ettiren kerâmât-ı kalem-i Alevî (Ali) ve Kur'ân'a çok kıymettar hizmeti ve Mu'cizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) harika bir kerametini gözlere gösteren ve Kur'ân'ın altın bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî, değil yalnız bizleri, belki ruhânîleri ve melekleri de sevindiriyorlar.”[i]
Risale-i Nur'un yazılması ve neşredilmesi melâike ve ruhaniyatı sevindiriyor. İman ve Kur'ana hizmet eden Risaleler ile ilgili her şey melekleri ve ruhanileri alâkadar ediyor. Kastamonu Lahikasının ilk mektubunda geçen bu cümle ile ilgili Risale-i Nur Külliyatından bazı misallere bakalım:
"Arabî Virdü'l-Ekber-i Nuriyeye dair müjdeniz ve kahraman Tâhir'lerin ve Mübareklerin sâri ve dehşetli hastalıklara tiryaklar ve ilâçlar yetiştirmeleri ve mütemadiyen çalışmaları bizi, belki ruhanîleri ve ricalü'l-gayp zâtları dahi sevindiriyor." [ii]
"Âtıf'ın da Sandıklı tarafına gitmesi, muvaffakiyet kazanması, değil bizleri, melâikeleri de sevindirdi. Karye-i İrfan namı inşaallah bir medrese-i Nuriye olur. Zaten Âtıf'taki ihlâs, öyle netice vereceğini hissediyordum."[iii]
"Bu eski ve yeni iki medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i mâneviyesi kırılmayan zâtları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi, melâike ve ruhâniler dahi alkışlıyorlar diye kanaatim var."[iv]
"Evet, benim bir tek mektubumu yazan bir tek adamın hükûmetçe araştırılması ve ehemmiyetle bakılması tazyiki zamanında, şahsımdan binler derece daha ziyade konuşan ve tesirli ders veren Risale-i Nur'un Zülfikar-ı Mu'cizat'ın bin nüshaları ve bin dille ve binler mektubatıyla şimdiye kadar çok rakipleri bulunan ve takip edilen ve mümâşâta tenezzül edemeyen Ahmed Nazif'in kalemiyle serbest ve mümanaat görmeden yazılmasına, değil yalnız kuşlar, belki melekler ve ruhanîlerden bir kısım, temessül edip bu harika muvaffakıyeti tebrik etseler, yine çok değil. Biz dahi o küçük Isparta kahramanlarına binler bârekâllah ve mâşaallah ve veffakakümullah deriz. Bütün ruh u canımızla onları tebrik ederiz."[v]
"Medresetü’z-Zehranın üç şâkirdinin hafifçe bir ay hapis cezası ve pek haksız ve çok mânâsız ve soğuk hâkimin hiddetine mâruz kalmalarına mukabil, kat’i bir kanaat ile ve çok emarelerin kuvvetiyle müjde veriyoruz ki, o şâkirdler ve yardımcıları, o adamın küçücük verdiği ceza ve mânasız hiddetine bedel, ruhanîler, melâikeler ve istikbaldeki nesl-i âti milyonlar alkışlamalar ile öyle şâkirdleri tebrik ediyorlar; ve hapsi ebedinin milyonlar sene cezalardan kurtulmağa vesile oldukları için, böyle sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan bu gibi tâciz ve tâzibleri hiçe indirir, belki iftiharla sevindirir." [vi]
"Gerçi böyle dinsizlik hesabına bana olan hakaret, bir derece beni sıkıyor, eski Said'den kalma bazı damarlarıma dokunuyor. Fakat Risale-i Nur'un harika fütuhatı ve şakirtlerinin ehl-i hakikat nazarında ve ruhânî ve melâikeler yanında hürmet ve merhametle karşılanmaları, benim şahsıma gelen ihanet ve hakaretlerin sivrisinek kanadı kadar ehemmiyeti kalmaz. O bedbaht ehl-i ihanet, dindarlık cihetiyle, ehl-i din ve ehl-i ulûm-u diniyenin hürmetini kırmak dine bir ihanet olduğu cihetinde, ruhânî ve melâikelerin ve ehl-i iman ve ehl-i hakikatın nazarında mel'un olduğu gibi, binden ancak bir iki serserinin veya zındığın âferinini kazanırlar."[vii]
Bediüzzaman Said Nursî; nur hizmeti için Ankara'ya bir talebesini gönderir ve o talebe hâl-i âleme bakarak me'yusane 'bu insanlar ne zaman nur hakikatlerini dinleyecekler? Bu kalın gaflet perdeleri nasıl yırtılacak' diye düşünür. Üstadın yanına geldiğinde Üstad bu sözleri ile onun ye'sini izale eder:
"Kat'iyen bil ki, mele-i âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur'u alkışlıyorlar." [viii]
Bediüzzaman Said Nursî, Hulusi Bey'e yazdığı mektubunda bahar ve yaz meşgaleleri ve üç aylarında geçmesi ile derslerde talebelerin fütur getirmelerinden gelen üzüntüsüne böyle teselli veriyor:
“Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenâb-ı Hakkın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur.” [ix]
Hazret-i Ali'nin Risale-i Nur'u takdir ettiğine ve alkışladığına dair pek çok parça var. Bunların ekserisi Sikke-i Tasdik-i Gaybî mecmuasındadır. Şimdi bunlardan bir ikisine bakalım:
"...Kaside-i Celcelûtiyesinde, Sirâcü'n-Nur'dan sarahat derecesinde haber verdiği gibi, yine o kasidede Sirâcü'n-Nur'un en namdar risalelerine parmak basıyor, âdetâ alkışlıyor." [x]
"Ecnebi hurufatını ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde Risale-i Nur şakirtleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyeyi harika bir surette neşir ve tamim ile ve muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hz. Ali (r.a.) aynı tarihiyle ondan haber vermekle gaybî kerametini beyan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakirtleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hz. Ali (r.a.) iltifatıyla Risale-i Nur'u alkışlıyor."[xi]
"Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar." [xii]
Bediüzzaman Said Nursî, melaike ve ruhaniyatın Risale-i Nurları taktir etmelerinin, din düşmanlarının hücumlarından gelen teessürü izale ettiğini çok yerlerde ifade ediyor. İşte onlardan bir numune:
"Ben, bu gece Eski Said'in izzetli damarıyla, ellerimiz kelepçeli beraber mahkemeye süngülü neferatla sevkimizi düşündüm, şiddetli bir hiddet geldi. Birden kalbe ihtar edildi ki, hiddet değil, belki kemâl-i iftiharla, şükür ve sevinçle bu vaziyeti karşılamak lâzımdır. Çünkü zîşuur ve had ve hesaba gelmeyen melek ve ruhanîlerin ve insanlardan ehl-i hakikatin ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkiki sahiplerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur'ân ve iman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kàfilesi suretinde görünüyorlar. Bunların teveccühü ise rahmet-i İlâhiyeyi ve kabul-ü Rabbâniyeyi gösteren bu yüksek takdir ve tahsinlerine karşı mahdut bir kısım serseri ve haylâz ve sefihlerin tahkirkârâne nazarlarının hiçbir ehemmiyeti olamaz.”[xiii]
Risale-i Nur talebelerinden mühim bir âlim olan Ali Ulvi Kurucu'nun bir fıkrası:
"Nuruyla bütün gönlümü fetheyleyen üstad!
Gönlüm seni, kudsî heyecanlarla eder yâd.
İlhâmıma can geldi berâet haberinle,
Mü'minleri şâdeyleyen ulvî zaferinle.
Sıyrıldı ufuklardan o kasvetli bulutlar;
Göklerde melekler, bu büyük bayramı kutlar.
Ali ulvi kurucu"[xiv]
Risale-i Nur'un hizmeti melâike ve ruhanileri sevindirdiği gibi Cenab-ı Hakkın rızasını kazandıracak bütün ameller de meleklerin takdirini kazandırır. Mesela:
"Evet, hayat-ı içtimaiyede en muhterem bir hakikat olan peder ve validesinin şefkatlerine mukabil, hastalıkları zamanında kemâl-i hürmet ve şefkat-i ferzendâne ile mukabele eden o iyi evlâdın vaziyetini ve insaniyetin ulviyetini gösteren o vefâdâr levhaya karşı, hattâ melâikeler dahi "Maşaallah, bârekâllah" deyip alkışlıyorlar." [xv]
İmana ve Kur'an’a hizmet edenlerin faaliyetleri melekleri ve ruhanileri sevindirdiği gibi iman ve Kur'an aleyhinde çalışanların yaptıkları da onları müteessir ediyor. Bunun bir numunesi:
"Medresetü'z-Zehranın Nur şakirtleri, o mahiyet ve azametteki Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın hakikatlerini Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ gibi harika risalelerle mu'cizelerini kalemleriyle neşredip en muannid dinsizleri tasdike mecbur etmelerine mukabil, ehl-i dalâletin hücumu, elbette değil yalnız ehl-i hakikat insanları, belki ruhanîleri, belki melekleri de ağlatır ve arzı ve semayı hiddete getirebilir." [xvi]
Allah'ın rızasını kazandıran her amel melaike ve ruhaniyatı sevindirirken Allah'ın gadabını celb eden işler de melaike ve ruhaniyatı üzüyor, müteessir ediyor. Nur talebeleri, nurlar ile imana ve Kur'ana hizmet etmekle daima melaike ve ruhaniyâtı sevindirecek, taktirlerini ve tahsinlerini celb edecekler inşallah.
[i] Kastamonu Lahikası s. 20 (erisale)
[ii] Kastamonu Lahikası s.276 (erisale)
[iii] Kastamonu Lahikası s. 284 (erisale)
[iv] Tarihçe-i Hayat s. 531 (erisale)
[v] Emirdağ Lahikası 1 s. 226 (erisale)
[vi] Emirdağ Lahikası 1 s. 342
[vii] Tarihçe-i Hayat s.615 (erisale)
[viii] Tarihçe-i Hayat s.577 (erisale)
[ix] Barla Lahikası s. 362 (erisale)
[x] Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.141 (erisale)
[xi] Sikke-i Tasdik-i Gaybî s. 199
[xii] Lemalar s. 271 (erisale)
[xiii] Şualar s. 421 - 422 (erisale)
[xiv] Mektubat. S.711 (erisale)
[xv] Lemalar s. 343-344 (erisale)
[xvi] Emirdağ Lahikası 1 s. 343 (erisale)