Kastamonu Lahika düsturları (37) Şefkatini ölçülü ve yerinde kullanmak

Afife ARTIK

Cenab-ı Hakk’ın insana ihsan ettiği en latif nimetlerden olan şefkat Rahîm isminin bir tecellisidir. Vedud isminden neş’et eden aşk ve muhabbetten daha parlak, ulvî ve nezihtir. Aşk, muhatabından mukabele ister ama şefkat ivazsız ve sâfidir, bir karşılık beklemez.

Rahîm ismine vâsıl olmaya vesile olan şefkat, Cenab-ı Hakka ulaştıran yolların en kısası ve en selametlisidir. Risale-i Nur Allaha ulaşma yolunda, diğer meşreblerden farklı olarak, aşk yerine şefkati esas alır. Çünkü aşk yolunun vartaları onda yoktur.

Şefkatin dünyadaki en parlak ayineleri peygamberler ve annelerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de hususen Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam’ın şefkati ile ilgili pek çok ayet-i kerîme vardır. Cenab-ı Hak Tevbe Sûresinin 128. Âyetinde Peygamberimizi Rauf ve Rahim sıfatları ile tavsif eder. Yine pek çok âyette insanların îman etmeleri için kendini helak eder derecede gayret ettiğinden bahseder.

Peygamberimizin (asm) doğduğunda sarih bir şekilde “ümmetî, ümmetî” demesi ve mahşerde herkes nefsi ile meşgul iken yine “ümmetî, ümmetî diyecek olması ve en nihayetinde şefkatin zirvesini ifade eden şefaati O’nun (asm) şefkatini ve merhametini gösterir. Bununla beraber bu engin şefkati O’nu Allah’ın hukukunu muhafaza etmekten ve adaleti temin etmekten asla alıkoymamıştır. Asr-ı Saadet’te vukua gelen bir sirkat (hırsızlık) olayında hırsızın yakınları affını talep ederler Paygamberimiz (asm) ise bu suçu kızı Fatıma (ra) bile işlese aynı cezayı vereceğini söyler.

Annelerin şefkati de her şeylerini hatta hayatlarını feda eder derecededir. Risale-i Nur’da, en korkak olan tavuğun bile yavrusunu muhafaza için hayatını feda ettiğinden misal getirilir. Yani sadece insanî validelerde değil hayvanî validelerde bile yavrularına karşı fevkalade bir şefkat vardır.

Cenab-ı Hakk’ın ihsan ettiği bütün maddi manevi uzuvlar ve hisler gibi şefkat de istikamette ve haddinde kullanıldığında büyük bir nimet iken hududundan taştığında bir musibete dönüşür. İnsanın en şirin ve latif bir seciyesi iken elemli bir musibet hâlini alır. Mesela şefkat kahramanı olan hanımlar validelik şefkatini fıtrata uygun bir şekilde kullandıklarında kendilerinin ve evlatlarının iki cihanda mesut olmalarına vesile olabilirler. Ama şefkatlerini su-i istimal ederek evlatlarının sadece dünya hayatlarını mâmur etmeye çalışıp ahiret hayatını nazara almadıklarında o çok sevdikleri ve dünyası için her şeyi feda etikleri evlatlarını ahirette kendilerinden şekvacı ettikleri gibi, ahiret merkezli bir terbiye vermediklerinden dünyada dahi onlardan hürmetle mukabele göremezler.

Şefkatin su-i istimaline bir başka misal de şefkate ve merhamete liyakatı olmayanlara şefkat etmektir. "Bilerek zarara razı olana şefkat edip lehinde bakılmaz" İslam Hukukunun mühim kaidelerinden biridir. Mesela; küfür en büyük bir zulümdür ve kâinatın hukukuna tecavüzdür. Böyle bir suçun cezası olarak Cehenneme atılmasını şefkatine sığdıramamak Cenab-ı Hakk’ın Rahmetini ve Adaletini ittiham etmek demektir. Çünkü o kafirin affı, bütün kâinatın hukukunu hiçe saymayı netice verir ve bütün kâinata bir zulümdür. Kafirin Cehennemde azap görmesine acıyan adam hadsiz masumlara acımayıp merhametsizlik etmiş olur. Şefkatin haddini aşması insanı ilhad ve dalalete meylettiren ruhî ve kalbî bir hastalıktır.

Ehl-i imanı günahlara sevk eden ve ebedî hayatlarının mahvına çalışan adamlara da şefkat edip taraftarlık gösterilmez. Böyle bir taraftarlık ve şefkat ehl-i imana merhametsizlik ve zulümdür.

Cenab-ı Erham’ür-Rahimîn’in hikmet ve rahmetine tam itimadı olmayan bir insan geniş daireleri, dünyadaki hadiseleri ve siyaset dairelerini tâkip ettiğinde bütün insanların elemleri ile müteellim olup azap çeker. Kendisine lâzım olmayan hâdisatı merakla takip etmekten ruhu sersemleşen bu adam kendi rızası ile bu hâle giriftâr olduğundan ‘zarara razı olana şefkat edilmez’ kâidesi altına girer ve şefkate müstehak değildir. Tevekkül, teslimiyet ve rıza dairesindeki mü’minin hâli ise Kastamonu Lâhikasında tarif edildiği gibidir:

“Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur'un dairesine sadakatle girenlerdir. Çünkü bunlar, Risale-i Nur'dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemâl-i hikmetini, cemâl-i adâletini müşahede ettiklerinden, kemâl-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler. İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risale-i Nur'un imanî ve Kur'ânî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.” [i]

İnsanın kendi nefsine olan şefkatinin ölçüsü ise onu şefkatle terbiye etmesidir. Bu şefkat, nefsindeki güzelliklere muhabbet veya onun arzularını yerine getiren değil eksiklerini görüp tamamlamak esasına dayanan bir şefkattir. Nefsine karşı bu şekilde şefkat etmek onun Cennete giden yolunu kolaylaştırır.

Bütün envaıyla latif ve nezih olan şefkat yerinde ve ölçüsünde kullanıldığında insanı bütün kâinat kadar inbisat ettirerek bütün mevcudât kadar ikinci bir vücut kazanmasına vesile olur. Cenab-ı Hakkın kendisine olan şefkati ile beraber o şefkate mazhar olan bütün mevcudatın sürurunu kendinde hissedebilir. Bu kerîmane muamelenin ebediyyen devamı, hiç kesilmemesi için ahiretine ciddi çalışır.

[i] Kastamonu Lahikası s.155

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.