İzzetli olmak…
Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerine yazdığı mektubların çoğunda “Aziz Sıddık Kardeşlerim” ifadesi vardır. Biz şimdi sadece “Aziz” vasfı üzerinde duracağız. “Aziz” ne demektir, kelime manası nedir ve Kur’an’ın bu asra bakan hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur’da “aziz kişi”nin vasıfları nelerdir?
Evvela kelime manasına bakalım. Aziz: çok izzetli, sevgili, nurlu, dost, şerif, nadir, dini dünyaya alet etmeyen, siretitemiz, ermiş. (islamî-ilmî-edebî-felsefi Yeni Lügat- Abdullah Yeğin) bir de azizin zıddı olan zelil kelimesinin manasına bakalım: aşağı, hor, hakir, alçak.
Aziz kelimesi izzetten geliyor. İzzet: ziyadelik, üstünlük, değer, kıymet, kuvvet, muhterem ve muteber olmak, bulunmaz derecede az olan şey.
Aziz yani izzetli olmak vasfı Allah’ın Muizz esmasına dayanıyor. Bu ismin anlamı; dilediği kimseyi yücelten, güçlü ve aziz kılan.
“aziz kardeşlerim” hitabı bir yandan “siz azizsiniz” manasını taşıdığı gibi bir yandan da “aziz olunuz” manası taşımaktadır. Belki de o gün muhatabı olan saff-ı evveller için ‘azizsiniz’ demek olurken, bugün yeni okumaya başlayanlar için ‘aziz olunuz’ manasına gelmekte. Malumdur ki bir insanasürekli olarak bir güzel vasıfla hitap ederseniz o vasıf kendinde henüz yoksa bile öyle olmaya gayret eder.
Şimdi Risale-i Nur’a, yani Kur’an’ın mucizeleri mecmuasına soralım “Aziz olmak” ne demek. Bir insan ne yaparsa aziz olur?
Kuşatıcı bir nazarla baktığımızda külliyattaki her bir imanî hakikati anlayıp yaşamak izzet vesilesi, bunlardan bîhaber kalmak veya bildiği halde yaşamamak da zillet vesilesidir. Bunların tamamını ifade etmek için ise ciltler dolusu yazmak gerektiği açık. Bir tek misal verelim; enenin yaratılmasındaki sırrı ve hakiki mahiyeti anlaşılır ve buna göre insanın kendini ve hayatı ve tüm mevcudatı algılaması ve yaşama tarzı dizayn edilirse izzete vesile olacağı gibi; kendini kendine malik zannetmek ve sahibi imiş gibi yaşamak zillete götürecektir. Hem sadece kendi zelil olmakla kalmayıp tüm mevcudatı da izzetli makamlarından sukut ettireceğinden bütün mahlukatın haklarına girmekle beraber onların ayinedarlık ettiği Esma-i İlahiyye’yi de yalanlamak olacağından ebedi azaba kendini müstehak etme ihtimali var.
Her bir hakikatin anlaşılmasında ilmelyakin, aynelyakin ve hakkalyakin mertebeleri bulunduğu da düşünülecek olsak ve bunların da yaşanan hayatta karşılıklarının farklı farklı göründüğünü, meselenin genişliği anlaşılabilir.
Öyle anlaşılıyor ki; Külliyata, dolayısıyla Kur’an’a ‘aziz olmak ne demek’ sorusunu sorduğumuzda cevabı ciltler dolusu olacaktır. Öyle ise biz bu yazımızda Küçük Sözler ve bazı yerlerde belirtilenlerin bazılarına değinelim.
· Dünya denilen şu sahranın Malik-i Ebedisi ve Hâkim-i Ezelisi’nin adını almak ve O’nun namına hareket etmek izzet vesilesidir. Yani Aziz Kardeşim demek; Allah namına hareket eden, Allah namına alan, Allah namına veren ve Allah namına başlayan, Allah namına işleyen kardeşim demek. Öyle ise Bismillah ile başlamak ve işlemek izzet vesilesi, bunu yapmamak ise zillet vesilesidir.
· Acz ve fakrını bilip Allah’ın rahmetine ve kudretine istinad etmek izzet vesilesidir; kendi kuvvetine güvenen ve kendini Allah’ın rahmetine karşı müstağni gören kudretin teshilatından ve rahmetin hediyelerinden mahrum kalıp zillete düşer.(Birinci Söz’e göre)
· Kainatı şenlikli bir zikirhane görmek izzet vesilesi, bir umumî matemhane görmek ise zillet vesilesidir. Kainatızikirhane gören insan kendisi de zikredecek ve o umumî neş’eden pay alacaktır, şükreden bir zâkir olur, hayatından lezzet alır. Kainatımatemhane gören ise ömrünü şekva içinde tüketecektir. Umumî hayattan hissesini alamaz, zillet içinde kalır. (İkinci Söz’e göre) “Hatta o nur-u îman sayesinde, rüzgarlarınterennümatını, bulutların nâralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hâkeza yağmur, kuş vesaire gibi her nevi’den Rabbanî kelamları ve ulvî tesbihatı işitir. Sanki kainat, ilahî bir musiki dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terenümatlakalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları intıba’ ettirmekle kalbleri, ruhları nûranialemlere götürür, pek garip misali levhaları göstermekle, o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder.” (İşarat-ülÜ’caz 70)
· Allah’ın kainata koyduğu tekvini kanunlara ve gönderdiği şeriat ile bildirdiği teklifi kanunlara uymak izzet sebebidir. Üçüncü Söz’deki ifadesi ile “muti-i kanun-u İlahî” olan aziz olur. Kainatta hüküm-ferma olan kanunlara uygun hareket etmeden bir gayeyi takip eden maksuduna eremez. Tekvini kanunlar noktasında kafir dahi olsa bu yaratılış kanunlarına uygun hareket ederse maksuduna ulaşır. İsteyene verilir, kim samimiyetle ne isterse Allah verir.
· “Halık, Rezzak O’ndan başka yoktur. Zarar ve menfaat O’nun elindedir, ihsanı, merhameti çoktur” diye itikat eden aziz olur. Mahlukattan dilenmek veya bir zarar verecek zannıyla mahlukattan korkup titremek zilletinden kurtulur. (Üçüncü Söz’e göre)
· Ahiret hayatını esasa maksat yapıp dünyayı onun vesilesi ve tarlası olarak gören aziz olur; dünya hayatını esas maksat yapan zelil olur. (Beşinci Söz’e göre)
· Nefis ve malını Allah’a satan aziz olur, kendisi sahiplenen zillete düşer. Hem bütün mamelekini ebedi kaybeder hem onlardan istifadesi kısa ve meşakkatli dünya hayatına münhasır kalır. (Altıncı Söz’e göre)
· Sabır ve tevekkül eden yani; Halık’ın kudretine istinad, hikmetine itimad eden aziz olur. Şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzak-ı Rahîmin rahmetine itimad eden aziz olur. Farzları eda edip kebairi terk eden aziz olur. Kur’anın emrine uyup yasakladıklarından kaçınan aziz olur. Kur’anın kainatı okuduğunu gören aziz olur.(Yedinci Söz’e göre)
· Allah’a ve ahirete iman izzet vesilesidir. Nizam ve intizama uymak izzet vesilesidir. Güzel ahlak, güzel düşünmek, güzel hülyalar kurmak, kendi kendine ünsiyet etmek; her şey’in iyisine bakmak, iyi şeylerden iyi istifade etmek; hüsn-ü zan etmek; her şey’in bir emirle hareket ettiğini anlamak; imtihan için bizi bu dünyaya gönderen Zat’ı merak etmek ve muhabbet etmek ve O’nu razı edecek bir vaziyet almayı irade etmek izzet vesilesidir. (Sekizinci Söz’e göre)
· Zalimlere boyun eğmemek; hatta aleyhimize görünse bile asla zulmedene meyletmemek izzet vesilesidir.
· Dünyanın, dinimizin önüne geçmesine müsaade etmemek. Ahiretin kıymetini bildiğimiz halde dünyayı ahirete tercih etmemek. Dünyevî menfaatimize ters dahi düşse ahireti ve ahiretin sahibi olan Zat’ın emrini tercih etmek aziz olmaktır.
· Kur’an hizmetini hiçbir şeye alet etmemek
· Maddi ve manevi her şeyden feragat ederek iman hizmetinde bulunmak
· Dünyanın bizim hizmetimize verildiği şuuru ile aziz olup, hizmetçimize hizmetçi olma zilletine düşmemek
· Harici düşmanların hücumu zamanında dahili münakaşayı terk ederek ehl-i hakkı sukuttan ve zilletten kurtarmak
· Rızay-ı İlahiyi münhasıran gaye-i maksat yaparak zillete düşmekten kurtulmak. “İşte ey musibetzede ve ihtilfa düşmüş ehl-i hak ve eshab-ı hakikat! Bu musibet zamanında ihlası kaçırdığınızdan ve Rızay-ı İlahi’yi münhasıran gaye-i maksat yapmadığınızdan, ehl-i hakkın bu zillet ve mağlubiyetine sebebiyet verdiniz” (Yirminci Lem’a)
· Ehl-i hakk ile ittifak etmek izzet sebebidir. “ve ehl-i hakla ittifak, Tevfik-i İlahinin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmek” (Yirminci Lem’a)
· Dünyaya ait işlerde ne kazandığına memnun ne de kaybettiğine mahzun olmak
· “İktisat, izzet ve cömertliktir” “iktisat sebeb-i izzet ve kemal…” “manevi dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet…” (On Dokuzuncu Lem’a)
· Dünyanın sefahatini terk etmek. “İ’lemEyyühel Aziz! Dünyanın sefahatini bugün kemal-i izzet ve şerefle terk edersen…” (Mesnevi-i Nuriye 188)
· Din uğruna çekilen meşakkatlerden yılmamak
· İhlası kıracak sebeplerden yılan ve akrepten çekinir gibi çekinmek (Yirmi Birinci Lem’a)
Bediüzzaman hazretlerinin hayatında izzetle alakalı çok önemli sahneler vardır. Mesela; ilmin izzetini muhafaza için hanımlara bakmaması, iman ve İslamın izzeti için Rusya’da esir iken başkumandan karşısında ayağa kalkmaması; yine izzet-i ilmiyeyi muhafaza için daha çocuk yaşta iken ilim talebeleri arasındaki münakaşaya avam halkın müdahalesini engellemesi, Divan-ı Harb-i Örfi’de yargılandıktan sonra “yaşasın zalimler için cehennem” diyerek haykırması; “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu tüm dünyaya ispat edeceğim” kararlılığı; kendisine teklif edilen dünyevi maaş ve makamlara ve hatta muhtaç ve yaşlı halde iken teklif edilen en ufak yardımlara dahi tenezzül etmemesi, hediye ve sadakaları dahî almaması; fevkalade halktan istiğnası, fevkalade iktisadı, zindanlarda iken dahi aklen kalben vicdanen asla kilit altında olmaması; kendine zulmedenlerin seviyesine asla düşmemesi….
Evet tarihçe-i hayatında daha nice izzetli haller kaydedilmiş. Evet sadece kendi izzeti, ilmin ve İslamın izzeti değil nur şakirtlerinin izzetlerini de muhafaza ediyor. “Cenab-ı Hakk rahmet ve keremiyle, belime, başıma yüklenen Risale-i Nur eczalarını; ve ruhuma ve kalbime yüklenen şakirtlerinin haysiyet ve izzet ve rahatlarını muhafaza için fevkalade bir tahammül ve sabır ihsan eyledi.” (Tarihçe-i Hayat 487)
Doğrusu “aziz” tabirinin altının bu kadar dolu olduğunu fark etmemiştim. Hakikaten sadece bu tabir üzerine kitaplar yazılabilir. Sözler’den bir cümle ile tamamlayalım: “…izzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk’ın meşietine ve iradesine bağlıdır.” (Sözler 418)
Bir dahaki sefere Kastamonu Lahikası’nın dördüncü düsturu olan “Sadık Olmak” üzerinde tefekkür etmek niyetiyle…