Bediüzzaman Said Nursi Kastamonu Lahikasının kırk dokuzuncu mektubunda Medresetü’z-Zehra’nın manevi hüviyetinin Isparta’da tesis edildiğini, maddi suretinin de ileride inşaallah Nur Talebeleri tarafından tesis edileceğini ifade ediyor. Mektubun başında Bediüzzaman Münazarat eseri gibi bazı eserlerinde ‘ileride bir nur göreceğiz’ müjdesini verdiğinden ama bunun o vakit siyaset dairesinde gerçekleşeceğini umduğundan bahseder. Bu mektubu yazdığı zaman ise beklediği nurun aslında ‘Risale-i Nur’ olduğunu anlamıştır.
Bu nura olan şiddetli ihtiyacı Bediüzzaman mektublarında resmetmiştir. Âlem-i İslam’ın maddi ve\veya manevi esaret altında oluşu, Müslüman ülkeleri sömürgeleştirmek ve tahakküm altında tutmak emelini güdenlerin Kur’an’ı ortadan kaldırmak veya Müslümanları Kur’an’dan soğutmak planları, savaşlar vesilesi ile gittikçe artan zaruret, cehalet ve ihtilaf gibi sebebler ve Müslümanların bölünüp parçalanmasına yol açan menfî milliyetçilik unsuru ehl-i imanın meyusiyetini izale edecek bir nura olan ihtiyacı şiddetlendiriyordu.
Said Nursî’nin ‘elli beş senelik hayalim, hayatımın neticesi’ olarak tarif ettiği Medresetü’z-Zehra modeli İslam Âlemine yapılan bütün saldırıları ve içeriden gelen muharrip unsurları etkisiz hale getirecek ve Müslümanların tek vücut haline gelerek güçlenmesine vesile olacaktı(r).
Mekteb, medrese ve tekkeyi bünyesinde birleştiren Medresetü’z-Zehra’da fen bilimleri ile dinî ilimlerin mezci esastır. Böylelikle dinsiz bilim adamları ile taassublu din adamları yerine din ile bilimin birbirine muhalif olmadığını ispatlayan, hakiki münevver âlimler yetişecektir. Dinin hakikate dayanan ve hakikatin tercümanı olup onu tefsir eden bilimle dost olduğu âşikâr olacak ve bilimin de konu edindiği bütün mahlukâtın Allah’a aidiyeti şuuru ile ancak hakikat bilgisine ulaşabileceği anlaşılacaktır. Bu da insanların dinsiz bilim adamları yüzünden bilimden mahrum kalmalarına ve taassublu din adamları yüzünden dinden uzaklaşmalarına mâni olacaktır.
Farklı milletlerden talebelerin iştirak edecekleri Medresetü’z-Zehra, Müslüman ülkelerin birliğine mâni olan ve ülke içi karışıklıklara yol açan menfî milliyetçiliğin de önünü alacaktır. Böylelikle Müslümanlar arasında fikir ve hareket birliğine zemin izhar edilecektir.
Bediüzzaman Said Nursî, Medresetü’z-Zehra modelinin misyonunu böyle ifade eder:
“Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında, Medresetü’z-Zehra mânâsında, Câmiü’l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur'un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım.” [i]
Medresetü’z-Zehra hakikatini Münazarat adlı eserinin ruhu ve esası olarak tanımlayan Said Nursî yine aynı eserinde Medresetü’z-Zehra’nın şartları, vâridatı (kaynakları) ve semereleri (meyveleri, neticeleri) ile ilgili sekiz madde zikreder. Bunları mezkur esere ve bu konudaki çalışmalara havale edelim.
Bu kadar büyük bir misyonu ifa edecek olan Medresetü’z-Zehra için çalışmak elbette Nur Talebelerin boynunun borcudur. Risale-i Nur Külliyatının okunması, anlaşılması, müzakere edilmesi medreseler vasıtasıyla yerine getiriliyor ve medreseler birer manevi Medresetü’z-Zehra hükmündedir. Bu hakikatlerin içtimai hayatta yaygın olarak karşılık bulması ve İslam Âleminin maddi ve manevi yaralarının sarılması için ise Medresetü’z-Zehra’nın hayat bulması elzemdir.
İçinde bulunduğumuz zamanın şartları itibariyle bu üniversitenin internet ortamında kurulabilirliği tartışılsa da insanların bir araya gelip hemhâl olmalarının yerini tutması ne kadar mümkün bilemiyorum. Bununla beraber elbette mevcut imkanların desteği kullanılacaktır.
Risale-i Nur’daki iman ve Kur’an hakikatlerinin bireylerin ahiretini inşa ile beraber toplum için faziletli bir medeniyet inşa etmesi Medresetü’z-Zehra’ya bağlıdır ve buna olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bunun tahakkuku için yapılan çalışmalar için ise aynı şeyi söylememiz ne derece mümkün?..
[i] Emirdağ Lahikası 2, s.612