1)
Sunan: İsmail Benek
94 ve 95. Mektuplar
94. MEKTUPTA ELE ALINAN KONULAR:
94.1. Isparta’da RN’a Suikast edenler ve talebelerine sıkıntı verenler
Hiddet hali, bedduaya teşebbüs ve niyet etmek, ama iyilerin yüzünden beddua etmemek; “Isparta’daki iyiler yüzünden suikastçiler kurtuldular.”
Beddua yerine dua. “Ya Rab! Madem Isparta, Risale-i Nur’un bir Medresetüzzehra’sıdır. Sen oradaki fena memurları dahi ıslah eyle ve hüsn-ü akibet ver.” diye dua eyledim ve ediyorum.”
94.2. Medresetüzzehra
Van’da “gaye-i Hayalim” dediği
94.3. Mesnevi Nuriye’de yer alan ve seneler öncesi yazılmış Arabi parçaların tekrar eline geçmesi ve değerlendirmesi, hatıratı
Eski Said’den yen, Said’e dönüş dönemi
“Gördüm ki, Yeni Said’in doğrudan doğruya harekat-ı kalbiyesinde müşahede ettiği hakikatleri, Risale-i Nur’un çekirdekleri hükmündedir.”
94.3.1. Hubab,Katre ve Zühre’nin hedef kitlesi:
Yazıldığı dönemde; “Başta Şeyhül İslam ve Dar’ül Hikmet azaları ve İstanbul’un büyük alimleri,tahsin ve takdirle karşıladılar.”
Bunlar Yeni Said’in ilk eserlerinden, sonraki eserlere kaynaklık ve çekirdek olması
94.4. İşarat’ül İ’caz eseri
“Eski Said’in ise Arabi risalelerinden yalnız İşarat’ül İ’caz ,Risale-i Nur’da en mühim bir mevki almış.”
94.5. Lemeat eseri
“Hem her iki Said’in iştirakiyle, bir tek Ramazan’da iki hilal ortasında telif edilen …”Lemeat” namındaki risale dahi Risale-i Nur’a girebilir. Maattesüf bir nüsha elde edemedim.
94.6. Ta’likat eseri
- “Hem Eski Said’in ilm-i mantık noktasında bir şaheser hükmünde bulunan gayr-i matbu “Ta’likat”tan süzülen İ’cazlı bir icaz-ı harikada müdakkik ulemaları hayret ve tahsinle dikkate sevk eden matbu “Kızıl İ’caz namındaki Risale-i Mantıkiye Risale-i Nur’la bağlanmasına ve şakirtlerinin, alimler kısmının nazarına göstermek layık gördüm; Fakat çok derindir.”
- Bediüzzaman’ın talebesi Feyzi ağabeye bir parça ders vermesi, ileride başkasının anlaması için Türkçe kaleme almasını istemesi
95. 95. MEKTUPTA ELE ALINAN KONULAR
95.1. Endişeli,kalbe ihtar edilen Manevi bir sual:
“Risale-i Nur talebeleri adına gayet ehemmiyetli,endişeli bir sual-i manevi kalbime ihtar edildi.Sonra anladım ki,Risale-i Nur Talebelerinin lisan-ı halleri bu suali soruyor ve soracaklar.” ekser ”
Endişeli Sual:
“Bu ahir zaman fitnesinde açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak…
Ehl-i imanda,bilhassa Risale-i Nur talebeleri bu musibete karşı iman ve ahiret hesabına ne cihetle istifade edip nasıl davranacaklar ve mukavemet edecekler?”
95.1.1. Dilencilik,hırsızlık ve anarşistlik
“Zaruret bahanesiyle dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşistliğe yol açmasına meydan vermemektir.”
95.1.2. Küfran-ı nimet tokatları,şükürsüzlük ve kıtlıkla şükre/kıymet bilirliğe dönüş
“..Riyazet-i diniyeye riayet etmeyen şükürsüz insanlara bu musibeti verip,aynı hikmet için adalet etmiş.”
95.1.3. Zengin ve ehli- maaşın sorumlulukları
“Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazı ehl-i maaş dahi Risale-i Nuru dinleyip,bu mecburi açlık hissiyle açlara merhamete gelip, zekatla yardımlara koşmaktır.”
95.1.4. Gençler
“ ..hevesat-ı rezile ve tuğyanlara sevkedip sarhoş eden gençler dahi…taate ve hayrata,o hadiseyi,kendi alyhlerinden çıkarıp,lehlerinde kullanmaktır”
95.1.5. Dindarlar
“Ehl-i ibadet ve salahat dahi,ekser insanların aç kaldığı bir zamanda ve çok karışmış ve haram ve helal farkedilmeyecek bir tarzda gelmiş ve şüpheli mal hükmünde ve manen müşterek olan erzak-ı umumimiyeden helal olmak için mikdar-ı zaruret derecesine kanaat ediyorum diye bu mecburi belaya bir riyazet-i şer’iyye nazarıyla bakmaktır.”
95.2. Talebesi Sabri’ye duyduğu güven ve takdir beyanı
“Sabri kardeim! Seni tevkil edip selam gönderenlere,bende seni tevkil ediyorum.”
“Senin bu defaki mektubun…beni çok memnun etti.. Sabri’nin,elmas ve çelik gibi metanetini ve isabet-i fikrini gösterdi.”
Bediüzzaman’dan talebesine, “Vekilin,vekilimdir.” takdir ve güveni var.. Mektupların,hadiselerin aktarım ve çözümünde talebelerin fevkalade isabetlerine nasıl mutlu olduğuna dair en kuvvetli iafade ve emniyet hissi vermesi.
95.3. Hizb’ül Ekber-i Nuriye’nin yazılması
Talebesi Feyzi ağabeye verdiği görev ve aldığı geri bildirim.
2)
KURTULUŞ MÜJDESİ: TAKVA
Sunan: Ali Irmak
(Kastamonu Lahikası 102.-103 Mektuplar)
Yüz ikinci mektupta iman ve Kur”an hizmetinden vazgeçirmek için uygulanan taktikler ve lise mektebinde tesirli bir hizmetten bahsedilmektedir.
Bediüzzaman mektubunun birinci kısmına Regaip gecesini tebrikle başlar. Talebelerinin mahkemelerden aldıkları beraatlara ve zalimlere karşı manen galip gelmeye dikkat çekerek mektubuna devam eder. Zalimler de bu yenilginin farkındadırlar. Bu galibiyeti gören zalimler cephe değiştirirler. Bediüzaman tüm olanlara tanık olur. İman gözüyle baktığı için olanların ve olacakların farkındadır. Tehlike büyüktür. Teşhisi çok iyi ortaya koymaktadır. “Düşmanâne taarruzdan vazgeçip, dostâne hulûl edip, has talebeleri Risale‑i Nur’un hizmetinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar veya terfian işi çok diğer bir memuriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar.” Bu gözlem günümüz içinde geçerlidir. Hizmeti geri plana itmek ve alınan görevleri ön plana çıkarmak büyük bir tehlikedir. Bediüzzaman bu büyük tehlike karşısında talebelerini uyarır.
Bediüzzaman mektubunun ikinci kısmında lise mektebine tesirli bir nurun girdiğinden söz eder. Bazı risalelerin “yeni hurufla, bir ihtar-ı mânevîyle izin verdik.” denilerek Latin alfabesiyle Risalelerin yazılmasına başlanabileceğine bir işaret bir izin vardır. Bu yaklaşımın “ehl-i inkâra on ikilik top güllesi gibi” tesir edeceğini söyler.
Bediüzzaman 102. Mektubun sonunda “Ben, bu sene çok zaif ve ihtiyar ve âciz bir halde bulunduğumdan, genç kardeşlerimden mânevî muavenetlerini bu mübarek şuhur-u selâsede rica ediyorum.” diyerek genç kardeşlerinden manevi yardımlarını ister. Burada genç kardeşlerinden dua istemesi manidardır.
Yüz üçüncü mektup “Bu mektup gayet ehemmiyetlidir.” diyerek başlar. Mektupta takva ve amel-i salih ile ilgili bir açıklamalar yapılmaktadır. Mektubun girişinde takvanın tanımı yapılır. Risale-i Nur mesleğinde, îmandan sonra en fazla takva ve amel-i salih esas tutulur.
Takva, sözlük mânâsı olarak; bütün günahlardan kendini korumak, dinin yasak ettiğinden veya haram olduğundan şüphesi olan şeylerden çekinmektir. Bediüzzman’da takvayı haramlardan, günahlardan çekinmek, şeklinde tanımlar. Bediüzzaman burada bir de amel-i salihten bahseder. Amellerin ihlâslı yapılması gerektiğine dikkat çeker. Ancak o zaman yapılan işlerin bizlere hayırlar getireceğini söyler. Takva ve amel-i salih konuları Risale-i Nur’un birçok yerinde ele alınmış ve üzerinde çok durulmuştur. Biz ele aldığımız mektup ile sınırlı kaldığımızdan diğer anlatımlara girilmeyecektir.
“Her zaman def-i şer, celb-i nef’a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü’l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlâsla muvaffakiyeti pek azdır.”
Bediüzzaman zamanın dehşetini göz önünde bulundurarak talebelerine müjde verir. Bu müjde çok ümit vericidir. Bu devirde farzları yapanların, büyük günahları işlemeyenlerin kurtulacağını söyler. Bediüzzaman verdiği müjdenin yanında bir şeye daha dikkat çeker. Yapılan işlerde ihlâsın olmasına. Amellerin ihlâs ile yapılması müjdenin gerçekleşmesinin birinci koşuludur. Büyük günahlara karşı ihlâs ile yapılmayan amellerin, işlerin muvaffakiyetinin pek az olduğunun farkındadır Bediüzzaman. Onun için az bir ihlâslı amelin bu ağır şartlar altında çok başarılar kazandıracağını söyleyerek talebelerine ihlâsla hareket edilmesi gerektiğini öğütler.
Bediüzzaman bunun da kolay yolunu gösterir. Bu kolay yol takvayı esas tutmaktır. Takvanın sırrı az bir amelle çok sevabın kazanılmasındadır. Bediüzzaman bunu veciz sözlerle ifade eder. Talebelerinden de bunları harfiyen uygulamasını ister. “Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mâl-i salihadır.”
İçinde yaşadığımız zaman, ele aldığımız mektubun yazıldığı zaman ile günahlar yönünden aşağı kalmaz. Hatta günümüzde günahların hücumu daha da şiddetlenmiş ve sayısı da artmıştır. Belki o zaman da yüzer günahlardan söz ediliyordu ama günümüz insanları dakikalar içerisinde yüzer belki de binlerce günahlara maruz kalmaktadır. Günahlar biz Müslümanları çepeçevre kuşatmıştır. En korkuncu da bazı günahların normal gelmesi ve vicdanımız sızlamadan işlenmesidir. Bediüzzaman sanki bir sinema filmi gibi yaşadıklarımızı görmüş ve reçetesini bizlere sunmuştur. “Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir.”
Bediüzzaman bu yüzer günaha karşı şahısların başa çıkamayacağının da farkındadır. Onun için Risale-i Nurlara nazarları çeker. Risale-i Nurlar binler tahribatçıya karşı bir tamirci görevi görmektedir. Nurlara muhatap olanlar takvayı esas tutmalı günahlardan çekinmeye niyet etmeli ve ihlâsla bunları uygulamalıdır.
Bediüzzaman sosyal hayatı zedeleyen unsurlara da mektubunda yer verir. Saygı ve merhametin gayet sarsıldığına şahitlik etmiştir. Bu iki değerin sarsılması toplum hayatında ahlaki çöküntülere sebep olmakta anarşistliğin kapılarını açmaktadır. Kendi zamanında bazı yerlerde şimdi ise her yerde çaresiz ihtiyarların, anne ve babaların haklarında dehşetli sonuçlar vermiş ve vermektedir bu durum. Bu dehşetli hal karşısında Bediüzzaman yine Allah’a şükretmektedir. Şükrünün sebebi ise Risale-i Nur’un girdiği yerlerde zaferle çıkmasıdır. Bu iki hastalığa karşı tedavi çarelerini üretmesidir.
Bediüzzaman, mektubunda zulmetli bir anarşiliğin ve zulümlü bir dinsizliğin ahlakta ve hayatta fesat yaydığından da söz eder. Bu anarşilik ve dinsizlik, Yec’üc ve Mec’üc’ün verdiği zararlardan daha büyük zararlar vermiştir ve vermeye de devam etmektedir. Bu iki fesat şebekesi insanların ahiretlerini yok etmektedirler. Bediüzzaman bu iki düşmanın vermiş olduğu tahribata karşı “Risale-i Nur’un şakirtleri, böyle bir hâdisede mânevî mücahedeleri, inşallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve a’mâl-i sâlihaya medar olur.” diyerek yine umut verir.
Bediüzzaman mektubunun sonunda ihlâs kuvvetinden sonra günümüzün dehşetli olaylarına karşı koyabilecek bir kuvvetten bahseder. Bu kuvvet iştirak-ı a’mal-i uhreviye düsturudur. Bu düsturu kendilerine ilke edinen talebeleri kalemleriyle kardeşlerinin her birinin a’mal-i saliha defterine iyilikler yazdırdıkları gibi lisanlarıyla her birinin takva kalesine de yardım göndermektedirler. Bediüzzaman talebelerinden kendisi de dua istemektedir. Bunu bütün ruhuyla istemektedir. Bu emir tarzında değil bir ricadır. Kendisi de bütün talebelerini iman ve sadakat şartıyla yirmi dört saat iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla “Risale-i Nur talebeleri” unvanıyla hissedar etmektedir. Biz de bu dualara mazhar olmak istiyorsak iman ve sadakat şartını göz önünde bulundurmalıyız. 103. Mektup çok geniş kapsamlı ve farklı yönlerden ele alınması gerekir. Bu mektuptan günümüz insanlarına çok umut verici müjdeler vardır. Ahireti kısa yoldan kazanmanın şifreleri sunulmuştur.
Sonuç olarak;
· Düşman artık Müslümanlara dostane yaklaşmaktadır. Çeşitli görevler verip bizleri meşgul etmektedir. Bu meşguliyetler de hizmeti geri plana itmektedir.
· Bu zamanda günahlara karşı takva silahını kullanmalıyız.
· İştirak-i a’mal-i uhreviye düsturunu yerine getirmek için cemaat şuuru ile hareket edilmelidir.
· İman ve sadakat şartıyla Bediüzzaman’ın yaptığı dualara dâhil olabiliriz.
· Sosyal hayatın dinamiklerinden olan saygı ve merhamet yeniden tesis edilmelidir.
KAYNAKÇA
Erisale, Kastamonu Lahikaları, 102.,102. mektuplar
Osmanlıca-Türkçe Büyük Lügat 942,