Katiller kategorisi

Sabri ALTUN

(Spiker katliamdan arta kalan çocuğa mikrofonu uzatır;
“—Ne hissediyorsun?”
Çocuk;
“—acı!!!”
Spiker yine sorar
“—Daha başka?”
“—Annemin öcü!!!”)
……………………………………………

Keşke yaşamadığım tarihle yaşıt olsaydım da anlatsaydım.
Kabil’in gözbebeklerindeki; vahşice gülüşün sadistlik kızıllığına nasıl
dönüştüğünü…
Cengiz Han’ın dünyaya gelişi anında avucundaki derisiyle bütünleşmiş
kanın ürpertisini…
Katyn katliamındaki ölüm uğultusunu…
Ve "Murat"ın kıp kızıl kan aktığı günleri…
Yani dayatmacı, istibdat zihniyetlerin zakkumi çekirdeklerinin meyvelerini...
***
Keşke bugünkü aklımla  birlikte tarihle yeniden başlasaydım.
Atını konsül tayin eden, binlerce vatandaşının kanına giren meşhur zalim Kaligula’nın halkını öldürürken aldığı zevkin fotoğrafını çekseydim.
Astığı astık kestiği kestik Mussolini’nin, metresi Clara Pettaci ile Almanya’ya kaçtığı andaki korku dolu bakışlarını görünce "Neden öldürürken böyle bakmıyordun" diyebilseydim.
Demek katillerin en büyük zevki öldürmekmiş.
Yoksa Hitler Yahudileri gaz odalarına tıkarken gözleri bu kadar ışımazdı.
Yoksa Lenin olmayacağını bildiği bir hayal uğruna bunca kan akıtmazdı.
Yoksa Mardin’i kan gölüne çeviren gözü dönmüş güruh tekrar dönüp bir daha taramak istemezlerdi.
Kâinat içinde hayata ve hayatlılar içinde insana kıymak...
"Bir insanı öldüren insanlığı öldürmüş gibidir" ilahi emrine inat, ulusal çıkar, ulusal gurur adına katliamlar yapmak…
Ve de töre uğruna gözünü kırpmadan çoluk çocuk demeden öldürmek…
Bazen düşünürümde insanlığımdan utanırım.
***
Yaşamadığım tarihle gezerken Mao’yu görüyorum.
Bir ara istifa ediyor başkanlığından.
Maksadı muhaliflerini ortaya çıkartmak…
Kimin gözü onun yerinde tanıyabilmek.
Ve herkes ortaya çıkınca büyük katliamına başlıyor.
Ardından "Kızıl kitabını" bütün halka ezberletiyor.
"Katillerin zevkini" burada daha da net görüyorum ve ürperiyorum.
Tarihle arkadaş olmak kolay değil.
ABD’nin Colorado eyaletinde Colombine Lisesindeki ABD tarihinin en
büyük okul katliamıyla irkiliyorum.
Katil psikolojisinin bir başka versiyonudur bu...
Katillerden birisinin not defterinde şunlar yazılıdır:
"Oklahama’ya, Vietnam’a 2. Dünya savaşına benzer bir şeyler yapacağız.
Dünyada bir iz bırakmak istiyorum."
Vay be!!!
Tarihle olan dostluğumu terk mi etsem acaba... Psikolojimi çok bozacağa benziyor.
***
Peki yaşadığım tarihe, yani bu güne ne dersiniz?
Tarih zalimliklerle dolu olduğu gibi, ne yazık ki hayatımızı da katillerle aynı havayı teneffüs ederek paylaşıyoruz.
Bütün dünyanın gözü önünde Filistinliler öldürülüyor.
Gazze’de her saldırıda o kadar kişi öldürülüyor ve çoğunluğu çocuk.
Irak’ta günü birlik katliamlar yapılıyor.
Ve yeni "öldürme hazcısı" psikopatlar türüyor. (Amerika yetmiyormuş gibi…)
Kuzey Kore lideri: "Topyekûn savaşa hazırız" diye  haykırıyor.
Fakat en garibi de nedir bilir misiniz?
'Türkiye'deki Toplumsal Değişimin Analizi…'  yapılırken…
Sosyolojinin "çatışma kuram"ından hareketle, bazı halkların (Kürt) kopma
tehlikesi tehdidi karşısında, sonunun  büyük ihtimalle, "tarihin tekerrürü" kaçınılmazına varabilecek tedbirlere başvurulması düşüncesi...
Yani sözüm ona çözüm: "Kuşkusuz dayatmacı ve otoriter tedbirlerle
konuya yaklaşmalıyız." yargısı… (Orgeneral Aytaç Yalman, Cumhuriyet, 2006)
Şimdi düşünüyorum da 2006’dan bu yana hala bu düşünceden her hangi bir eksilme var mı?
Daha doğrusu bu düşüncenin en eski kökeninden bu ana her hangi bir sapma var mı?
Aslında uzun zamandır bu anlayışın katiller kategorisinde ki yerini düşünüyorken birden Mardin katliamıyla sarsılınca zaten yok edilmek istenen bir halkın kendi kendisini yok etme mekaniğinin işleyiş şekli beni farklı atmosferlere götürdü.
Evet, tarih katillerle ve katliam çeşitleriyle doludur.
Hakikaten bu Mardin katliamını hangi kategoriye sokmalıyız?
Cehaletin kol gezdiği bir topluma devlet eliyle silah verilmesi böyle bir şeye davetiye çıkartmak değil midir?
Kanla beslenen zalimlerin yeri geldiğinde devreye sokulması için “bir kenarda beklesin”, ”zamanı gelince kullanırız” diye bir “komplo teorisi” mi demeliyiz?
Yahut da gerçekten “töre” olarak mı tarihe şerh düşüreceğiz?
Yeniden çizdirilmek istenen dünya haritasında ki değişiklik için bir hazırlık mıdır?
Hiç sormak istemediğim bir soru var ama onu da sorayım:
Bugün Türkiye’de (hele bu katliamdan sonra) bir referandum yapılsa, doğuya uzaktan bakan halkımız “doğu gitmesin” der mi?
En iyisi tarihin katiller caddesine hiç uğramadan, katillerin zebanilerle dansını hayalen seyredip “katiller için yaşasın cehennem” diyerek, her temenninin bir dua olması hesabıyla:
“Barış savaşla, hayat ölümle, sabır ve merhamet sabırsızlık ve öfkeyle yer değişmesin…”
İnşallah…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.