Yazıma önce Üstadın kabrinin bilinmesinden yana olan kardeşlerimizin bu düşüncesinin tamamen muhabbetten kaynaklandığına şüphe duymadığımı vurgulayarak başlamak istiyorum. Bu fakir de Üstadımızın kabrinin bilinmesini ve her Nur Talebesi gibi ben de ziyaret etmeyi çok isterdim. Her Isparta’ya gidişimde, bu hasretim depreşir... Dolayısıyla bu minvalde yazı kaleme alan kardeşlerimizi anlayışla karşılamak lazım; kim istemez ki? Bu tamamen hasret ve muhabbetin neticesidir. Elbette bu mevzuda da art niyet sahipleri olacaktır ama bizi çoğunluğun hissettiği samimi duygular ilgilendirir. Evet, isterdik kabrinin bilinmesini ama bizim ne istediğimiz değil Bediüzzaman’ın ne istediği önemlidir! Durum şu; kabrinin bilinmesini istemeyen Üstad ve bu isteğe hassasiyet gösteren ağabeyler... Her ne kadar vefatından sonra Urfa’da Halilurrahman dergahına defin yapılması bilinen bir durum ortaya koymuş ise de bilinmemesi arzusunu kader-i İlâhî ihtilalciler eliyle gerçekleştirmiştir. Hata bazı ağabeyler, Bediüzzaman Urfa’da defnedildiğinde “Üstad kabrim bilinmeyecek demişti; e şimdi biliniyor” demelerinden birkaç ay sonra, Üstadın kerameti tezahür ediyor ve kabri şimdi birkaç kişinin bildiği yere taşınıyor…
Bu arada; Üstadı canından aziz bilen ağabeyler, hiç istemezler miydi kabrin bilinmesini, ziyaret edilmesini ama sadakatlerinden dolayı üstadın arzusu dışına çıkmamışlardır… Bazı kardeşler haklı olarak şu itirazda bulunabilirler: Madem Bediüzzaman kabrinin bilinmesini istemiyordu, Halilurrahman dergahına defni sırasında nerede idiler, o zaman tedbir alıp, bilinmez bir yere defnetseydiler ya? Çok doğru bir soru. İşte o zaman defin bir imtihandı ve bizim gibi davrandılar. Acaba o zaman biz onların yerinde olsaydık, o acı ile bizler nasıl davranırdık? Nasıl yana yakıla ne yapacağımızı unuturduk… Neticede ağabeyler de bir yürek taşıyor, bizim gibi insan ve bizim gibi ziyaret istekleri de olmuş olabilir. Urfa’nın bağrına bilinen bir kabre Bediüzzaman’ın çileli bedenini teslim ettiler ama ihtilalin alçak köpeklerinin, mezar soyucularının vefat etmiş bir adamadan bile ürkmeleri sonucu, vasiyetin ağırlığı ve ağabeylerin sadakati ortaya çıkmıştır. Önemli olan o arzunun yerine gelmesidir. İşte darbeci mezar soyucuların Bediüzzaman’ın ilk kabri olan Urfa Halilurrahman dergahından alçakça bir tavırla bir gece vakti çıkarmaları Üstadın o arzusunun ne kadar haklı bir arzu olduğunu da ortaya koymuştur. Urfa gibi dindar bir şehirde, bu mezar soyuculuğu, sonraki yıllarda iyice zındıklaşan darbecilerin çok daha acımasızca davranacağına dair ipucu vermiştir…
Aslında Üstadın kabrini bilen ağabeyler, büyük bir kahramanlık etmiş durumdalar; bildikleri halde, Üstadın kabrini bunca zamandır gizli tutmaları büyük bir başarı ve yiğitliktir. Şahsen biz olsaydık gevşeklik edip, çoktan ilan etmiştik. İşte bu yüzden ağabeylerin bu mevzuda da büyüklükleri ve üstada layık varis ve talebe oldukları da ortaya çıkmış oluyor. Hz. Peygamber'imizin Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında Allah (c.c) başta Aşere-i Mübeşşere ve o muhteşem ruhlu sahabeleri murat ettiği gibi; Üstadımızın yanında da böyle vefalı ağabeyler murat etmiştir. O zındıka döneminde, o ağabeylerin Bediüzzaman’ın yanında olması gerekiyormuş. Üstadımıza hizmette bulunmuş bu civanmert ve sadık ağabeyler, kabir mevzusunda yapılması gerekeni yapmışlardır. Bizde de bu kanaat asla sarsılmamalıdır!
Şimdi Üstadın kabri bilinmiş olsaydı; Allah korusun, gözü dönmüş 28 Şubatçıların bomba koyup, imha ettiklerini düşünecek olursak, yer yerinden oynar ve büyük bir belaya maruz kalırdık. Katran ağacına tahammül edememiş ve kesmiş zalimler; Üstadın bilinen bir kabri olsa idi 28 Şubatçılar hiç gözünü kırpmadan bombalarlardı…
Biz Risale-i Nurlardaki düsturlara uyarsak ve amasız fakatsız uhuvveti elde ederek, sağlam bir kardeşliği tesis edersek zaten Üstadın mübarek ruhunu mesrur etmiş oluruz… Bizim kabir ziyaretimiz, üstadı sevindirmemiz, iman reçetelerini kusursuz uygulamamız olacaktır.
Her nur talebesi elbette kabrin bilinmesinden büyük bir sevinç duyacaktır… Ama buna rağmen Nur Talebeleri, madem Üstad böyle istememiş, peşine düşmenin anlamı yok deme vakarına ve ciddiyetine de sahipler... Küçüğünden büyüğüne kadar her nur talebesini alkışlıyorum; hepimiz kabrin bilinmesini için için arzu ettiğimiz halde; bu meselenin peşine düşmemek, kurcalamamak ve bir asker gibi itaat etmek muhteşem bir şey. Belki de yeryüzünde bunun ikinci bir örneği yoktur; çok sevildiği halde sırf öyle istendiği için kabrin peşine düşmemek... Ha bu mevzuda merakına yenik düşüp, bu meselenin peşine düşenleri de anlayışla karşılamaktan başka ikinci bir şık yoktur. Şu unutulmaması gerekiyor; Bediüzzaman’ın mübarek naaşı Urfa’dan, bilinen bir kabirden çıkarılma hadisesi bile Bediüzzaman’ın büyüklüğünü ortaya koyuyor. Böyle muhteşem bir insanın arzusunu Allah elbette geri çevirmez. Mezara konulsa bile, bir sebep vesile kılar, arzusu gerçekleşmiş olur ki zaten öyle oldu.
Halen mealcilik maskesi altında Peygamber ve hadis düşmanlığı yapıldığı bu dönemde, o kıskanç herifler, öfkelerinden ellerine geçiremedikleri Bediüzzaman’ın kabrini tarumar ederdiler... Her ne kadar Nur Talebeleri Üstada olan sadakat ve bağlılıklarından dolayı mezarın bilinmesini ve ziyareti hak ediyorlarsa da zaman ve zemin buna müsait değil. Kur’an ve Peygamber aşkına susamış gönüllere risale risale nakış eden Bediüzzaman’ın eserlerine tahammül edemeyen, hatta bolca iftira üreten alçaklar kim bilir mübarek kabrine neler yapardılar…
Risale-i Nurlar ile gıdalanıp, imanı kurtulan, Üstad’a muhabbet besleyen herkesin Bediüzzaman’ın kabrini bilmek ve ziyaret etmek arzusu gayet doğaldır yadırganamaz…
Üstad bize öyle bir külliyat bırakmış ki; mezarını ziyaret yerine, hayalen zerredeki ahengi, yıldızlardaki muhteşemliği ziyaret edip, her an imanımızı kuvvetlendireceğiz… Hayalen Miraç ziyareti yapıp, Hz. Peygamber (sav)’in sonsuz kudret sahibi Allah’ın (c.c) karşısındaki hayranlığını ve o yolculuğa nasılda layık olduğunu izleyeceğiz… Madem Üstad uhuvveti daima ön plana vermiş, biz de eskisinden daha çok ağabeylerimizi, kardeşlerimizi ziyaret edeceğiz… Nifakı ve kini bilinmez yerlere gömüp, bol bol sadakati, ihlası ve dava arkadaşlarımızın yüreğini ziyaret edeceğiz… Öyle bir davanın neferiyiz ki; ehemmiyetini her an ziyaret edeceğiz... Biz Kur’an’a layık talebe olur isek, zaten Üstadımız yattığı yerde cennet saadetleri yaşar, kabri pürneşe olur. Bunca din düşmanı; Kur’an ve hadise saldıranlar, FETÖ gibi vatana millete zarar vermişler varken, birbirimizi anlamaya ve sevmeye daha fazla ihtiyacımız var... NİYET ETTİM; BAŞTA KUR’AN VE SÜNNETE VE RİSALE-İ NURLARA LAYIK TALEBE OLMAYA VE MÜSLÜMANLARA, NUR TALEBELERİNE LAYIK KARDEŞ OLMAYA… Allah yardımcımız olsun!