28 Şubat sürecinin tankları altında ezdiği kesimlerin başında, şüphesiz Meslek Liselerinden mezun olan gençler geliyor. İmam Hatip Liselerinin önünü kapatmak ve bu liseleri eğitim sisteminde tamamen etkisiz hale getirmek için hazırlanan projeyi uygulayabilmek için, bütün Meslek Liseleri feda edilmekten çekinilmedi.
İmam Hatip Liselerine olan husumetleri o kadar büyüktü ki, Türkiye’de bütün meslek eğitimini bitirme pahasına böyle bir katsayı zulmü uygulamaya konuldu. Bu on yıllık sürenin sonunda yüz binlerce gencin geleceği karartıldı.
Aynı sınava giren, aynı sorulara muhatap olan gençlere, farklı katsayılar uygulandı. Birisinin doğru cevapladığı bir soruya bir puan verilirken, aynı soruya doğru cevap veren bir başkasına 2,5 puan verildi. Bu durum, çok pervasız bir şekilde savunuldu.
Böyle bir adaletsizlik ve zulmün benzerine dünyanın hiçbir ülkesinde rastlamak mümkün değil. 28 Şubat uygulamalarının sonucu olarak, sınıflarında ve okullarında birinci olan ve büyük gelecek vaat eden genç insanlar, çok dar bir alan içinde tercih yapmaya zorlandı.
Uygulanan bu proje ile Meslek Liseleri neredeyse bitme noktasına geldi. Bu süre içerisinde İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin sayısı beşte bire kadar düştü. Çok büyük başarılara imza atmış bu okullar, büyük bir husumet ve gadre uğradı. Burada, bu okulları siyasetlerine alet eden ve arka bahçeleri olarak görüp hedef haline getiren bazı siyasetçilerin büyük veballerini de unutmamak gerekir.
Bu büyük yanlış, aradan ancak yaklaşık on yıl geçtikten sonra düzeltilebildi. On binlerce genç, birçok zorlukları göze alarak eğitimlerine yurtdışında devam etmenin yollarını aradı. Bazıları bu imkânlara, evlerinden ve memleketlerinde binlerce kilometre uzaklarda, gurbet ellerde kavuşabildi. Çok büyük maddi ve manevi zorluklarla eğitimini sürdürmeye çalıştı.
Birçok genç, böyle bir imkâna bile kavuşamadı. Kaderine razı oldu. Pırıl pırıl genç beyinler, kendilerine adaletli bir şekilde davranmalarını bekledikleri ve herkesi kucaklaması gereken devletleri tarafından üvey evlat muamelesi görmenin hüsranını içlerine gömerek tahsillerine devam etmeye çalıştı.
Böyle büyük bir adaletsizlik ve haksızlığı, önceki YÖK yönetimlerinin düzeltmesi zaten beklenmiyordu. Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç, bilim adamı kimliklerini unutma pahasına bu büyük zulmü büyük bir gayretle savunmaya devam ettiler.
Şimdiki YÖK Yönetimi, Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığında büyük bir haksızlığı düzelterek, bu vatanın bütün genç evlatlarına eşit davranma ve onları kucaklama yolunu tercih etti. Bu büyük bir adımdır ve 28 Şubat sonrası taşların yavaş yavaş yerine oturduğunun bir işaretidir.
367 formülünün mimarı ve Yargıtay Cumhuriyet eski başsavcılarından Sabih Kanadoğlu, burada da devreye girdi. Bu katsayı değişikliğinin Danıştay tarafından iptal edilebileceğini ilan etti. Sabih Kanadoğlu’nun sözlerini yabana atmamak gerekir. Hiç kimsenin aklına gelmeyen 367 formülünün de sahibinin Kanadoğlu olduğu göz önüne alınırsa, Danıştay’ın bu konuda bir iptal kararı vermesini sürpriz olarak görmemek gerekir.
Gerçi 1995 yılında YÖK tarafından yapılan bir değişikliğin iptali için Danıştay’a benzer bir başvuruda bulunulmuş, ancak Danıştay, katsayı değişikliği yetkisinin kanunla YÖK’e verildiğini belirterek, bu başvuruyu kabul etmemişti.
Fakat son yıllarda verilen ve siyasi kaygıların ağır bastığı kararlar hatırlandığında, bu konuda da biraz beklemenin daha doğru olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Her şeye rağmen, bu büyük adaletsizlik artık düzelmiştir. Bu kararı vererek sahip oldukları ilim adamı kimliğinin hakkını veren YÖK Yönetim Kurulunu, bu kararın arkasında duran siyasi iradeyi ve Üniversite Rektörlerini tebrik ediyoruz.
Temenni ederiz ki bu mesele, verilecek bazı yargı kararları ile başörtüsü meselesi gibi içinden çıkılmaz hale gelmesin. Muhtemel bir yürütmeyi durdurma kararına karşın, atılacak adımların da düşünülmüş olduğunu ümit ediyoruz
28 Şubat sürecinin yapmış olduğu büyük tahribatı tamamen düzeltmek hiç de kolay değildir. Yapılması gereken daha çok iş var. Tam demokratik bir devlete giden yolda atılması gereken daha çok kararlı adım önümüzde duruyor.
Yolda pusu kurmuş ayı, kaplan, yılan ve çakalların bütünüyle temizlendiğini söylemek mümkün değil. Dessas komiteler, elbette mağlubiyeti kolayca kabul etmeyecekler.
Atılacak adımların çok kararlı ve dikkatli olması gerekir.