Kavimler neden helak oldular?

Sabri ALTUN

Ezeliyet makamında bakmak her şeyi farklılaştırır.
Ezeliyet; geçmiş gelecek ve anı aynı anda görmektir.
Ve Kur’an ezeliyet makamındadır.
Dolayısıyla hazreti Âdemden Resulullah’a kadar ki Kur’an’ın anlattığı insanlık tarihi, yüz yirmi dört bin peygamber ve avaneleriyle beraber cenabı hakkın yetiştirdiği dünya ve ahirete müteveccih üstün insan silsilesiyle birlikte helak olmayı hak eden, ene, nefis ve şeytan üçgeninde ki insan silsilesine baktığımızda şöyle bir hakikat ortaya çıkıyor;
Resulullah’a kadar birçok kıyametler kopmuş…
“Biz zulmetmekte olan nice memleket halkını kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka toplumlar meydana getirdik.” (Enbiya,21/11).

Normalde insan yeryüzünde hür iradesiyle baş başa serbest bırakıldığı halde Cenab-ı Hak birçok kavmi helak ettiği gibi özellikle Nuh tufanıyla birlikte –genel kanıya göre- yeryüzündeki bütün insanları helak edip insan neslini hazreti Nuh’un gemisindeki birkaç insanla devam ettirmiştir. Kur’an’ın birçok ayetinde anlaşıldığı gibi birçok kavmi yok ederken arkalarında yepyeni bir nesil var etmiştir. (Enam,6/6)

Peki, neden bunca kavim helak olmuştur?
Öyle sanıyorum ki bu soruyu cevaplamanın en iyi yolu ene, nefis ve Marziyat-i İlahiden geçer.
Cenab-ı Hak kâinatı o kadar farklı bir şekilde yaratmış ki sırlarla hazinelerle doludur. Zaten kendisi ve sanatı gizli bir hazinedir. Bu hazinenin açılıp seyredilmesini istemektedir. Hazreti Âdem’i yaratmadan önce ne kadar mahlûk yaratmışsa- ki birisi de İblistir. İbn Arabî’ye göre: İblis Hazreti Âdem’den önce tam bin sene arzın halifesi olarak yeryüzünde dolaşmıştır. (seceretül kevn)- hiç birisi (iblis de dâhil) gizli hazineleri açığa çıkaracak karakterde değildi. Bu sebeple öyle bir mahlûk yarattı ki kâinatın tümünü içinde saklayacak, kâinat içinde kâinat niteliğinde sırlarla dolu bir mahlûkat olacak…
 
"Cenab-ı Hak, insanı, kainata cami bir nüsha ve on sekiz bin alemi havi şu büyük alemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esma-i Hüsnadan her birisinin tecelligahı olan her bir alemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedia bırakmıştır." (İşaratül İcaz: 22)

Şimdi meseleye bu şekilde baktığımızda bu sefer akla şu soru geliyor:
Kâinat sırlarla dolu, insan da sırlarla dolu… Öyle ise bu sırlar neyle açılacak?
İşte bu sırların anahtarı enedir.
 
"Ene, künûz-u mahfiye olan esmâ-i İlâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının dahi anahtarı olarak bir muammâ-i müşkülküşâdır, bir tılsım-ı hayretfezâdır."
"Âlemin miftâhı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emânet cihetiyle insana ene nâmında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar ve öyle tılsımlı bir enâniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künûz-u mahfiyesini [gizli hazineler] onun ile keşfeder. Fakat ene kendisi de gayet muğlâk bir muammâ ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinat dahi açılır." (Sözler;495)
 
İşin en garip tarafı ise ene nefse takılmıştır.
Nefis ise yine İbn Arabî hazretlerine göre: Cenab-ı Hak Hazreti Âdemi yaratacağı zaman yeryüzünün her tarafından toprak getirilmesini emretmiştir. Melekler her taraftan toprak getirirken İblis’in bastığı yerlerden de getirdiler. Cenab-ı Hak Âdem’i (a.s) bu toplanmış topraktan yaratırken Hazreti Âdem’in nefsini İblis’in bastığı topraktan yaratmıştır."

Dolayısıyla nefsin her zaman şeytana yenik düşmesi bu sırdandır.
Böyle bir nefse birde ene takılmışsa varın insanın acziyetini ve cehaletini siz hesaplayın.
Zira insan böyle bir emaneti kabul etmiştir.

Gelelim ene ile Allah’ı tanıma kısmına:
Cenab-ı Hakkın sıfat ve esmaları mutlak ve muhittir. Yani sınırsızdır. Yani benzersizdir ve de tekdir.
Oysa bir şeyi anlamamız için zıddını bilmemiz lazım. Mesela aydınlığı bilmemiz için karanlık olmalı.
İşte Cenab-ı Hak (azza ve celle) kendisini gösterecek farazi (teşbihte hata olmasın) bir zıddını ene olarak yaratıp insana takmıştır.

Böylece insan kendi gücüne, kendi kudretine, kendi yeteneklerine bakıp: “Ben bu haneye maliksem Halık’da şu muazzam kâinata sahiptir." der. Ve bir adım sonra; “ben de bu yeteneklerimle onun mülkü isem, onun azameti ne sonsuzdur" diye tamamen kendisini de teslim eder.

Vücudunun çok zayıf olduğunu hiç bir şeyi kaldıracak güçte olmadığını anladığı zaman:
“Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. (Şemsi Sûresi: 9.) müjdesine dâhil olur. Sonra kâinata bu dürbünle bakar nefsine gelen tüm bilgiler bir nura döner. Hikmet olarak kalır. Böylece Ahsen-i takvim mertebesine çıkar.

Peki, ene hikmeti hilkatini unutsa ne olur?
İşte o zaman eyvah!
İşte o zaman “Nefsini günaha daldıran da hüsrana uğramıştır.”(Şems Sûresi: 10.)
İşte o zaman bütün şirkleri ve şerleri ve dalâletleri tevlid eden enaniyet iş başındadır.
İşte bunun için, Semavat ve Arz ve dağlar dehşetle korkmuşlar ve farazi bir şirkten kaçmışlar.

Çünkü "ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşv ü nemâ bulur, gittikçe kalınlaşır, vücud-u insanın her tarafına yayılır, koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel' eder. Bütün o insan, bütün letâifiyle âdetâ ene olur. Sonra, nevin enâniyeti de bir asabiyet-i neviye ve milliye cihetiyle o enâniyete kuvvet verip, o ene, o enâniyet-i neviyeye istinat ederek, şeytan gibi, Sâni-i Zülcelâlin evâmirine karşı mübâreze eder. Sonra, kıyas-ı binnefs sûretiyle herkesi, hatta her şeyi kendine kıyas edip Cenâb-ı Hakkın mülkünü onlara ve esbâba taksim eder; gayet azîm bir şirke düşer.”(Sözler)
Artık,"Duyguları, efkârları, kâinatın envar-ı mârifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idâme edecek bir madde bulmadığı için, sönerler." (Sözler)
Artık, "gelen her şey nefsindeki renklerle boyanır."

Nefsindeki renk ise şirktir, Allah’ı inkârdır.
Bütün kâinat parlak ayetlerle dolsa da, ene deki karanlık nokta onları nazarlarda söndürür. Göstermez.
Ve işte böyle bir enaniyetin iflahı mümkün değildir.
Artık bu ene "seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş" bir vaziyette bir kavmin şahsı manevisiyle bütünleşince;
"Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı." (Bakara 74) gerçeğine toslayıp; "Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri halde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız." sonucuna varır. (Yunus,10/13)
 
İlahi gazabına uğrayıp helak olmayı hak etmiştir.
Ve işte bu noktada dikkat edilecek husus: "Onlar zaten inanacak değillerdi."
Çünkü bu hale gelen bir kavmin bu tür bir enaniyeti genlerine işleyecek gittikçe nesil katılaşacak tamamen nefsin ve şeytanın emrinde cürm-ü azim-i işleyeceklerdir.
Oysa Marziyat-ı ilahi bambaşka idi.
Onun hazineleri açılacak, onun sırları bilinecekti.
Kendisini, kendisi seyrettiği gibi başkalarının gözüyle de kendisini seyretmek istiyordu.
Ve bu göz ise Resul-u Kibriya’nın gözüydü.
İnsanlığın ona ulaşması gerekiyordu.
O zaman bütün bu bilgiler ışığında şöyle bir yorum getirilemez mi?

Nasıl ki Kehf suresinde Hızır Aleyhiselam bir çocuğu öldürdükten sonra Hazreti Musa’ya hikmetini:
“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.” (Kehf:80-81) diye açıklarken olayların ”iç yüzünün” göründüğü gibi olmadığını Halık-ı Kainat’ın anlamadığımız hesaplarının olduğunu gösterdiği misali; en çok değer verdiği ve Ahsen-i takvim suretinde yarattığı insan topluluklarının, nefsi emarenin kusmuğu ve İblisin üflemesiyle “taşdan da katı bir yapıya” dönüşen firavun misal benliklerden doğacak yeni nesillerin çok daha kötü olacağını asla düzelmeyeceklerini bildiği için yok etmiştir.
 
(Devam edecek)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.