Kaynakları Cenetten gelen 3 nehir

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Hem, birinci fıkrada diyor: “Öyle taşlar vardır ki, yarılır da aralarından sular akar.” (Bakara Sûresi: 74.) Bu fıkra ile, dağlardan nebeân eden Nil-i mübârek, Dicle ve Fırat gibi ırmakları hatırlatmakla, taşların evâmir-i tekviniyeye karşı ne kadar hârikanümâ ve mu'cizevârî bir sûrette mazhar ve musahhar olduğunu ifham eder. Ve onunla böyle bir mânâyı müteyakkız kalblere veriyor ki:

Şöyle azim ırmakların, elbette mümkün değil, şu dağlar hakiki menbaları olsun. Çünkü, farazâ o dağlar tamamen su kesilse ve mahrûtî birer havuz olsalar, o büyük nehirlerin şöyle süratli ve kesretli cereyanlarına muvâzeneyi kaybetmeden, birkaç ay ancak dayanabilirler. Ve o kesretli masârife karşı, gâliben bir metre kadar toprakta nüfuz eden yağmur, kâfi vâridât olamaz. Demek ki, şu enhârın nebeânları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir. Belki pek hârika bir sûrette, Fâtır-ı Zülcelâl onları sırf hazîne-i gaybdan akıttırıyor.

İşte, bu sırra işareten bu mânâyı ifade için hadîste rivâyet ediliyor ki: "O üç nehrin herbirine Cennetten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler." Hem bir rivâyette denilmiş ki: "Şu üç nehrin menbaları, Cennettendir."

Şu rivâyetin hakikati şudur ki: Mâdem esbâb-ı maddiye, şunların bu derece kesretli nebeânına kâbil değildir. Elbette menbaları, bir âlem-i gaybdadır ve gizli bir hazîne-i rahmetten gelir ki, masârif ile vâridâtın muvâzenesi devam eder.  (Sözler Sh. 227)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
FIKRA : Yazıda bir bahis; parağraf; kısa haber; küçük hikâye.
NEBEÂN : Kaynayıp yerden çıkmak, pınar suyunun çıkışı, fışkırmak.
EVÂMİR-İ TEKVÎNİYE : Allah\'ın tabiatta geçerli olan emir ve kanunları.
HÂRİKANÜMA : Hârika gösteren, hârika bir şekilde.
MU\'CİZEVÂRÎ : Mu\'cize gibi.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
MUSAHHAR : Emre verilmiş, itaatkâr, fethedilmiş, birine bağlanmış.
İFHÂM : İknâ edip sükût ettirme, delil göstermekle ve ispat etmekle galip gelme.
MÜTEYAKKIZ : Uyanık, uyanmış, tetikte, gözü açık olan.
MENBÂ : Kaynak, merkez.
FARAZÂ : Meselâ, say ki, tut ki, diyelim ki.
MAHRUTÎ : Konik; koni ya da huni şeklinde olan; açılmış kurşun kalem ucu gibi olan.
CEREYÂN : Akım, hareket;
MUVÂZENE : Ölçülülük, dengeli olma
KESRET : Çokluk, sıklık, çeşitlilik.
MASÂRİF : Masraflar, harcamalar
GÂLİBEN : Çoğunlukla.
VÂRİDÂT : Gelirler.
ENHÂR : Nehirler.
FÂTIR-I ZÜLCELÂL : Sonsuz büyüklük sahibi ve benzeri olmayan şeyleri yaratan Allah.
HAZÎNE-İ GAYB : Görünmeyen hazine.
KATRE : Damla, yağmur taneleri. Risâle ismi.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
ESBÂB-I MADDİYE : Maddî,görünen, fizikî sebepler.

Risale-i Nur Haberleri