Banu Yaşar'ın Yazısı
Başlangıçta hiçbir şeyle bağlantısı yokmuş gibi görünen bu soru, aslında kişiliğimiz, tercihlerimiz ve hayatımızdaki öncelikleri belirleyiş tarzımızla ilgili ipuçları verir niteliktedir. Scott Peck, Az Seçilen Yol kitabında bununla ilgili olarak, hazzı geciktirme kavramından bahseder. Yani lezzeti erteleyebilme yeteneğinin daha çocukken kazanılması gereken bir özellik olduğundan söz eder. Bunu da pasta yeme şeklimizle ilişkilendirir. Genellikle pastanın en sevilen kısmı kremasıdır. Önce kremasını yemeye başlayan insanların lezzeti hemen yaşamayı isteyen, beklemeyi sevmeyen bir yapıda olduklarını söyler. Önce kekini yiyip, sonra kremasını yiyenlerin ise, alacakları lezzeti erteleyebilen, bekleyebilen insanlar olduklarını söyler. Bana göre ise, ikisini birlikte yemek daha sağlıklı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü hayat, ne tamamen elemdir, ne de tamamen lezzettir. Bazen hayatımızda sıkıntı verici, üzüldüğümüz olaylar yaşanırken, diğer taraftan güzel ve yolunda giden şeylerde beraberinde devam etmektedir. Zorluğu, sıkıntıyı veren beraberinde inanılmaz kolaylıklar da vermektedir... Bir taraftaki güçlüğe rağmen, diğer taraftan verdiği kolaylıkla adeta teselli etmektedir... Her şeyin olumsuz ve karanlık olduğunu ya da kötü gittiğini düşündüğümüzde ise, aslında duygularımızı kendimiz genelliyoruz. Olumsuz bakış açımızla, her şeyin de olumsuz gittiğini düşünüyoruz.
Hayatımızda her şeyin aynı anda yolunda ve iyi gitmesini istiyoruz, ayağımıza azıcık bir diken batsa hemen söylenmeye ve şikâyet etmeye başlıyoruz. Bütün lezzetlerin ve isteklerimizin ise, hiç beklemeden hemen olmasını, şimdi gerçekleşmesini istiyoruz. Yani beklemeyi ve ertelemeyi ya da büyümeyi bekleyemiyoruz... Çabaladıkça ve emek verdikçe, şifreyi çözerken bekledikçe büyüyebileceğimizi unutuyoruz sanırım... Hemen, şimdi olmasını istiyoruz, beklemeyi sevmiyoruz... Beklerken kazandığımız deneyimlerin en azından o süreçte farkına varamıyoruz... Bazen yıllar sonra, hepsini yaşamamız gerektiğini, ancak bu şekilde öğrenebildiğimizi fark edebiliyoruz. İnsan kendi bile fark etmeden büyüyor ve büyütülüyor.... Büyümenin ise sancılı bir süreç olduğunu, zaman geçmeden, beklemeden ve yaşadıklarımıza dışarıdan bakmayı öğrenemedikçe olmadığını düşünemiyoruz.
İnsan yapısı itibari ile aceleci olduğu için, imtihanın sırrı da burada başlıyor sanırım... Sıkıntıların hemen geçmesini, lezzetin de hemen gelmesini istiyoruz... Pastanın önce kremasını yiyip sevmediğimiz kekini ya sona bırakıyoruz, ya erteliyoruz ya da hiç yemek istemiyoruz... Sanırım ikisini birlikte yemenin tadını keşfettiğimizde, hayat daha çekilebilir, daha kolay gelecektir. Belki de, kendimizi soktuğumuz çıkmaz sokaklardan daha kolay çıkacağız, doğru yolları daha kolay bulup, şifreleri bile daha kolay çözeceğiz...
Bu sebeple çocuklarımızı yetiştirirken, onlara rehberlik ve yol arkadaşlığı yaparken, ileride yaşayacakları hayatın her haline de hazırlıklı olmalarının duasını yapmalıyız. Ölçüsüz şefkatimizle ve sınırsız vericiliğimizle isteklerini gerçekleştirirken, sorumluluklarını kendi üzerimize alırken, büyümelerine de engel olduğumuzu unutmayalım...
Şimdiki zamanın her istediği hemen olan, hiç ertelenmeyen, bekletilmeyen, yeter ki ağlamasın diye her istediği alınan çocukları için gelecek zaman neler getirir diye düşünüyorum... Her arzuları bekletilemeden yapılan çocuklar, büyüdüklerinde beklemek ve çabalamak zorunda kaldıklarında ne yapacaklar... Yine anne, babalarına mı koşacaklar ya da gerçekleşmeyen her arzularında kimi suçlayacaklar... Yaşayarak öğrenmesine izin vermediğimiz sürekli vericiliğimizle, onların bencilliğini mi arttırıyoruz... Beklemeyi sevmeyen benlikler mi yetiştiriyoruz... Her şeyle mutlu olmayan, çabuk sıkılan, tatmin olmayan bir nesil mi büyütüyoruz... Böyle düşününce bazen gereğinden fazla kullanılan şefkatinde yarardan çok zarar getirdiğini görebiliyoruz... Kendi hayatlarıyla ilgili sorumluluk almayı, çabalamayı daha küçük yaşlarda öğrenmeleri ve kazanmaları gerekirken, fark etmeden engel mi oluyoruz...
Bu sebeple daha küçük yaşlardan itibaren bizden bir şey istediklerinde hemen almayalım, biraz bekletelim, biraz zaman verelim... Ağlıyor, susmuyor, her istediği olsun istiyor, tutturuyor diye, her istediklerini, istedikleri anda yapmayalım.. Biraz ertelemekten hiçbir zarar gelmez... Aksine nefsinin arzularını kontrol etmeyi ve beklemeyi öğrenirler. Bunu ifade ederken de inatlaşarak değil, şefkatle ifade edelim... Bu konuda düşüneceğimizi ve yapabileceğimizi söyleyelim...
İnsan emek vererek, bekleyerek kazandıklarının daha çok kıymetini bilir ve ona daha çok sahip çıkar....
Yeni Asya