‘Kelime’nin serüveni

Mustafa AKCA

İnsanın eğitimi söz konusu olduğunda öncelikli olarak iki temel amaçtan söz edilir: Birincil olarak insana “soyutlama yapabilme yeteneğinin kazandırılması” gerekmektedir. Soyutlama yapabilme, insani tekâmülün motoru olan “öğrenmeyi öğrenme”nin olmazsa olmazıdır. Böylece insanın sentezleme yapabilmesi ve hayvan ve bitkiden, hatta meleklerden daha yüksek bir seviyeye çıkabilmesi mümkün olmaktadır. Soyutlama işi İmam-ı Mübin’in küçük bir örneğidir ki insan, kendi zihninde her an yeni bir âlemi yazmakta, bozmakta, tekrar yazmaktadır.

İkincil olarak deneyimleme ile bilgiyi elde edebilmenin; edinilen bilgi ile deneyimi tekrar sınamanın öğretilmesi gereklidir. Bilgilerin etraflıca öğrenilip denenmesine ihtiyaç vardır. Bilgi sayesindedir ki insan bu dünyayı değiştirme ve yönetme erkine sahip olmaktadır.  Bilgi ve deneyimleme Kitab-ı Mübin’in insandaki izdüşümüdür. İnsanın dini anlamda halife oluşu bu iki aşama ile gerçekleşmekte; İlm-i İlahi’nin unvanları olarak Levh-i Mahfuzun kapıları İmamı Mübin (Soyut/lama) ve Kitab-ı Mübin (Deneyim/leme) ile açılmaktadır.

Yaygın şekilde insan zihninin boş bir levha (tabula rasa) gibi olduğu düşünülür.

İnsan bütün bilgisini görerek, duyarak, dokunarak, deneyimleyerek, hayal ederek, akıl yürüterek, fizik ve metafizik alanı keşfederek elde eder. Bu, insanın hayata “tanık oluşu”dur. İnsan adeta bu dünyaya, bu evreni çözümlemek üzere gelmiş/gönderilmiştir.

-2-

Bilgi’nin elde edilmesi, hatta bilginin kendisi bütün canlılar arasında en temel ilişki olan konuşma ile gerçekleşir. Konuşmanın bir kere tecrübe edilmesi ile de artık hayvani boyuttan insani boyuta ayak basılmıştır denilebilir. İnsanın ilk konuşması hayatın devam ettirilmesine yönelik olarak ağlama şeklinde ortaya çıkmaktadır.

-3-

Zihnin ve aklın karşısına her bir şey/oluş/hareket/nesne/durum/vs. birer “gösterge” olarak çıkar.

Göstergeler, manaların kalıplarıdır.

Görünen ya da işitilen her bir şey görenin gözünde ve işitenin kulağında bir forma karşılık gelir. İnsan, bu formlar arasında içselleşmiş/paketlenmiş olan “mesaj”ı alır. Böylelikle mesaj İmam-ı Mübin’den formlar âlemi olan Kitab-ı Mübin’e aktarılarak Levh-i Mahfuz’un açılımlanması mümkün olur.

-4-

Kelimeler de birer kaligrafik göstergelerdir ve manaların mahfazalarıdır.

“Love (İngilizce) – Amour (Fransızca) – Amar (İspanyolca) – Aşk (Türkçe) – Liebe (Almanca)” kelimeleri birer gösterge olarak bu göstergelere aşinası olan için bir formdurlar. Bu formların birer örneği yaşanmış, duyulmuş, okunmuş veya izlenmiş olarak maddi âlemde bir kalıp suretinde boy gösterir.

Bu kalıplar seyirlik-duyumluk-tadımlık-dokunmalık formlara girmiş mahfazalardır ve içlerinde “anlam”ı muhafaza ederler. Anlam İmam-ı Mübin’den, form kitab-ı Mübin’den alınmakta; bu çevrim, Levh-i Mahfuzun diyalektiği içerisinde geçekleşmektedir.

Lisanlar/diller manaların aktarıldığı iletişim araçlarıdır.

Manalar, aktaran ve aktarılma aracı olan lisanlardan sonra aktarılana geçtiğinde o mahfazalar açılmaya başlar ve değişime uğrarlar.

Manaların değişime uğradıkları yer insan ruhunun çeperleridir. İnsan ruhunun çeperleri olan aklın, hissin, hayalin, göz ve derinin süzgecine çarpan mahfazaların kalıpları kırılır, adeta kilitleri açılır.

-5-

Edebiyatın, şiirin, sinemanın, hâsılı bütünüyle sanatın işi bu formlar ve göstergelerin bir “niyet ve nazar”ı ifşa ve intikal ettirmek üzere yeniden türetilmesinden ibarettir.

Vahyin, dinin, kültürün ve geleneğin dünyası da bir niyet ve nazarın aktarıldığı form ve göstergelerden oluşur. Namaz bir göstergedir, sureler ve ayetler birer formdur; yasalar, törenler, milliyetler vs birer kalıptır.

Bunların içlerinde bir mana yumağı derc edilmiş oldukları halde en sonunda insan ruhuna çarparlar ve manalar ruhta açılımlanır. Mesaj böylece alıcıya iletilmiş olur.

-6-

Bütün maddi ve manevi denilen âlemlerin esas işlevi “mesajın iletilmesi”dir. Peki, «mesaj» nedir?

- Felsefe ve bilim için sonuçta iletilecek olanın iletilmesi ile “çekim (fiziksel anlamda enerji)”in ortaya çıkması ile oluşan durum, mesajın kendisidir.

Madde çekimle ayakta kalmakta, evren bu devinimle çeperlerini muhafaza etmektedir.

Çekim, maddenin veya formun duvarlarını oluşturmakta ve anlam (yani âlem) bu şekilde korunmaktadır.

- Din/ilahiyat söz konusu olunca mesajın konusu Yaratıcının isim ve sıfatlarının yaratım formları vasıtasıyla insan ruhuna tekrar-gösterimidir.

«Kâlu belâ»da edilen kelâmın açılımları bir sinematografi olarak «belâ» diyen gözlere/nefslere âlem-i şehadette açılmaktadır.

- Sanat için mesaj  “duygu durumun iletilmesi” ile son bulur.

-7-

Duygunun aktarılması için mecaz, tını, renk, ışık, ses, doğal ve yapay malzemeler gibi enstrümanlar kullanılır.

Fiil ya da hareket, formların biteviye yinelenmesi, şekil değiştirmesidir. Yaratımın her an gerçekleşmesi, hareketin oluşmasıyla görünür hale gelmektedir.

Tekil veya çoğul, kaotik veya sistemik her bir durum kitab-ı kebir-i kâinatın yazılışında birer kelime olarak yerini almaktadır. Levh-i Mahfuzda “var olan”ın İmam-ı Mübin’de “mümkün olan”a indirgenmesi; mümkün olanın Kitab-ı Mübin’de “vaki olan”a dönüşüp şehadet âleminde yansıması kelimenin serencamı yaratımın cereyanıdır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.