Ortadoğu tarihçisi Bernard Lewis bir kaç yıl önce bir üniversitede konuşma yapıyor. Toplantıyı organize edenler ve soru soranlar, radikal İslam’ın Avrupa’ya ve diğer medeni memleketlere ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu kanaatini son derece İslamofobik sorularla bu emekli oryantaliste onaylatmak istiyorlar.
Fakat ideolojik olarak aynı kampta yer alsa bile bazı hakikatlere bigâne kalamıyor Lewis. “Avrupa, bir süre sonra Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın bir uzantısı hâline gelecek” gibi bir kısmını kendisinin başlattığı ancak artık seviyesizliği karşısında kendisini korumak ihtiyacı hissettiği bir propagandayla kendisine sorulan İslamofobik sorular karşısında yer yer İslami geleneği savunmak zorunda kalıyor.
Mesela biri çıkıp diyor ki “Artan göç ve Müslüman nüfus yüzünden Avrupa yakında Eurabistan olacak ve Müslümanlar Hıristiyanları ‘zımmi’ hâline getirip köle muamelesi yapacaklar, değil mi?”
Lewis cevaben diyor ki, “Evet, zımmilik ikinci sınıf vatandaşlıktır ancak bu uygulandığı dönem itibariyle çok ilerici bir şeydi. Çünkü ikinci sınıf vatandaşlık demek eşit olmasan da vatandaş olarak temel haklara sahip olmak ve devletin koruması altında olmak demekti. Müslümanlar gayrimüslimlere bu hakkı tanırken, Hıristiyan Avrupa’da Hıristiyan olmayanın böyle hiçbir hakkı yoktu.”
Lewis’in konuşmasında en ilginç bulduğum bölüm, İslam’ın demokrasiyle bağdaşmadığı yolundaki bir soruya verdiği cevabın şu kısmıydı:
“Geleneksel İslami devlet anlayışı ağırlıklı olarak şuraya dayalıydı. Bu hem Kur’an’da hem de Peygamber’in hayatında var. Ve bu büyük ölçüde işledi... Ortadoğu’daki esas trajedi on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllardaki reformlardır. Türkiye’de, Mısır’da, İran’da bu reformlar Batılı emperyalistler tarafından değil Ortadoğulu yöneticiler tarafından hem de iyi niyetlerle modernleştirme maksadıyla gerçekleştirildi. Ancak modernleştireyim derken, eski meşveret sistemini yok ettiler ve daha önce hiç olmamış bir şeyi getirdiler: Acımasız bir mutlak diktatörlük. Modernleşmenin mirası budur.”
Cumhuriyet adıyla topluma dayatılan şeyin aslında ne olduğunu Bernard Lewis gibi bir zat bile ahir ömründe itiraf etmiş ve gayet güzel tarif etmiş. Belki onu Allah konuşturmuş, intak-ı bilhakolmuş. Tabutuna kaderin önceki gün AK Parti eliyle bir çivi daha çaktığı Kemalizm demek ki neymiş? “Acımasız bir mutlak diktatörlük.”
Halkının başı üstünde yeri olan bir örtünün, halka vekalet edenlerin yeri olan Meclis’e girmesine izin vermeyen Kemalist engelin kaldırılması bir hakkın yerini bulmasıdır ve gecikmiş bir adaletin gerçekleşmesidir. İster iyi, ister kötü niyetle yapılmış olsun, bir kendi toplumunu sömürgeleştirme operasyonu olan Kemalizmin bütün kurum ve kalıntılarıyla tarih sahnesinden çekilmesi ve Türkiye toplumunun dem ve damarlarından sökülüp atılması bu ülkenin hayrını ve özgürlüğünü isteyen herkes için siyasi öncelik olmalıdır.
Başörtülülerin ikinci sınıf vatandaşlıktan çıkmalarıyla Cumhuriyet kendi ismine layık bir şekilde cumhuruna ait hâle geliyor. Kimsenin ikinci sınıf olmayacağı bir şekilde bu cumhuriyetin bütün vatandaşlarına ait hâle gelecek şekilde evrilmesine ise demokrasi diyeceğiz.
Twitter: @mucahitbilici
Taraf