Röportaj: Kemal Benek-Risale Haber
Eğitimci Aydın Üneşi:
Aydın Üneşi, Batman’da Türkiye’nin ilk özel Kürtçe kursunu açan bir eğitimci. Üneşi, Kürt sorununun kaynağı olarak Kemalizm’i gösterirken çözüm adresinin ise Bediüzzaman’da olduğunu belirtiyor.
Kürt sorunu nasıl çözülür sizce?
Kamuoyu yıllardır suni, yanlış, yapay gündemlerle kandırıldı. Bu sorunu halledeceğiz, bitireceğiz dendi. Sorun şiddetle hatta uç bir şey söyleyeceğim siyasetle çözülmez. Hakkaniyetle, insaniyetle çözülecek.
Nasıl olacak o?
Oraya geleceğiz. Sorun bir defa Kürtlerin sorunu değil. İsimlendirme yanlış bir kere. Kürtler zaten bunu yaşıyor. Bu sorun Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin sorunudur. Yoksa Türklerle Kürtlerin bir sorunu yok. Olmamış. Çözülmek isteniyorsa bir defa söylemlerden vazgeçilmesi lazım. “Birbirimizden farkımız yok, siz kardeşimizsiniz” deniyor. Biz aynı değiliz. Ben şimdi nezaketen sizinle Türkçe konuşuyorum. Normalde Kürtçe konuşmam gerekiyor. Ben ayrıyım, ben kürdüm. Önce bu kabul edilmeli. Birbirimizden farkımız var.
BİZİM MÜŞTEREKLERİMİZ VAR AMA FARKLILIKLARIMIZ DA VAR
Beni olduğum gibi kabul edin mi diyorsunuz?
Tabi ya. Ben ben olarak kabul edilmediğim sürece bu sorun çözülmez. Bir defa birbirimizden farkımız var. Ama beraber yaşıyoruz. Bin yılları geride bırakmışız. Herkesin bildiği, söylediği şeyler var. Bunları tekrarlamak istemiyorum. Önce buradan başlamalıyız.
Sorunun çözümünü yanlış yerde aramışız. Bizim müştereklerimiz var. Bunları yaşamada sorun yaşamıyoruz. Ama farklılıklarımız da var. Her konuşan “müştereklerimiz, ortak tarihimiz var şehitlerimiz kucak kucağa yatıyor” diyor. Bunlar doğrudur. Ama biraz da onlara saygı duyulsun. Hep slogan. Zenginlik olan, herkesi kendisi yapan farklılık var. Özgünlüklerimiz var. Sayın başbakanımız Erdoğan Avrupa’ya gidiyor asimilasyonun insan suçu olduğunu söylüyor. Kendi ülkesinde insanlar var. Ben Türkiye’de ilk Kürtçe kursu açan adamım. Kursu kapattık. Çifte haksızlık var. Katmerli bir zulüm söz konusudur Kürtler üzerinde. Kürtler cahil bırakılıyor. Sonra bu cahillikleri onların aleyhinde kullanılıyor. Şarkta okul açmayı “ihaneti vataniye” kabul eden bir zihniyetin mirasçısı olmamalı yeni siyaset.
SORUNUN KAYNAĞI KEMALİZM
Eski genelkurmay başkanları güneydoğu politikası için “hata yaptık” itirafında bulunmuşlardı. Bu sözleri nasıl algıladınız?
Siyasetçilerimiz bundan iyi ders çıkarmalıdırlar. İnsanlar o sorunun kavurucu yakıcı sıcaklığından biraz uzaklaştıklarında daha sağlıklı daha objektif değerlendirebiliyorlar. Türkiye’ye bu ateşten gömleği giydiren, pimi çekilmiş bombayı Türkiye’nin kucağına veren açık söylüyorum Kemalizmdir. Bu ülkede 80 yıl öncesine gittiğimizde göreceli de olsa bu topraklar üzerindeki halklar barış içerisinde yaşıyordu. Ne zaman o Avrupa’nın soğuk, o bencil, o aklı ve felsefeyi önceleyen karakteri, tek ırka dayalı devlet anlayışı, inancı ve gönlü önceleyen dağlı doğululara dayatıldı o zaman bu işin sihri, büyüsü bozuldu. Birlikte yaşamak dinamitlendi adeta. Bu ülkede yaşayan insanların genleriyle oynandı.
Bugünkü sorunun temeli orda mı diyorsunuz?
Kesinlikle. Sorunun temeli İttihat Terakki’de yaşıyor. Ermeni katliamı gerçekleştiren, daha sonra Tevhid-i Tedrisatla Arapçayı, Kürtçeyi diğer dilleri yok sayan, dine dahi resmi bir anlayış getiren, “eğer çok partili ortam olacaksa onu da biz yaparız” yaklaşımıyla yaklaşan Kemalizmdir. Bunun ismini koymamız gerekiyor. Bugün askerlerin bunu söylüyor olması inşallah yeni bir başlangıcın belirtisi olur. Ama bir şartla; eğer 80 yıllık sürede gelenekselleşen anlayışa göre davranılmazsa.
BU ÜLKEDE BU SORUNUN VEBALİ DİNİ ÇEVRELERİNDİR
Hakları bir arada tutan nedir?
80 yıldır Türkleri ve Kürtleri birbirine bağlayan o bağlara sürekli ateş ediliyor, sürekli kopartılıyor. Zayıflamalarına rağmen hala bitmemişler. Bizi bir arada tutan odur. Herkes anlatıyor ya. Kız alıp vermeler var. Tarihte birlikte ölmeler var. Korelerde birlikte ölmüşüz ya düşünün. Bu ülkede bu sorunun vebali dini çevrelerindir. Bu sorunu çözmek onların eliyle olmalıydı. Ne yazık ki bugün görüyoruz bizim dini çevrelerimiz liberal demokratlar kadar da bu soruna yaklaşmıyorlar.
Dini çevreler de milliyetçi bir gözle mi bakıyor diyorsunuz?
Söz konusu Kürtler olunca depreşiyor. Ben sizinle konuşuyor olmaktan kaynaklı değil. Bu sorunun çözümünde gerçekten Bediüzzaman’ı referans alıyorum, kabul ediyorum. O 80 yıl önce, “bu anlayışla, şiddet ve siyasetle mücadele edilemez. Fikirle, hakkaniyetle mücadele edilir” dedi.
Said Nursi’yi referans almanızdaki gerekçe nedir?
Bediüzzaman’ın mirasını sadece Kürtlere ait kabul etsek, bunu iddia etmek büyük bir haksızlıktır. Çünkü Risale-i Nur’un muhatabı bütün insanlıktır. Ve bütün insanlığa yön verebilecek, onların sorunlarına cevap verebilecek bir yetkinlik ve olgunluktadır. Zaten Risale-i Nur’un pek çok yerinde bu geçiyor. Kendisi Kürt. Kürtçe düşünüp Türkçe eserler verdi. Düşünebiliyor musunuz Risale-i Nur şu anda 40 ayrı dile çevrilmiş ama Kürtçe yok. Son birkaç yıldır hasbelkader bir kaç arkadaş bir aradayız Kürtçeye çevirmeye çalışıyoruz. Batman’da Filistinlileri destekleme mitingi var. (röportajı yaptığımız gün düzenlenen miting) Bunu Kürtler yapıyor. Türkiye’deki Kürt Müslüman çevreleri de Türk Müslüman çevreleri de biraz tuhaf.
Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?
Bu virüsü bu halkların arasına atan Kemalizmdir.
KÜRTÇE YASAK DİYE TÜRKÇENİN CANINA OKUTULUYOR
Somut çözüm öneriniz nedir?
Kürtler Kürt olarak kabul edilecek.
Nasıl olacak bu? Anayasaya mı yazılacak, başbakan gelip böyle bir sorun olduğunu mu söyleyecek?
Hükümetin, devletin sorunudur. Bunun yolları vardır. Ben bu işin uzmanı değilim. Nasıl olacağını belki bilmem ama olduğu zaman bunu olup olmadığını her ehli insaf bunu bilir. Bundan niye korkuyorsun? Anayasaya, kanunlara girsin. Ceza yasalarındaki Türkçe dışındaki diğer diller üzerindeki yasaklar kaldırılsın. Artık bu ülkeyi rezil rüsvay etmekten vazgeçsinler. Bir insan Kürtçe davetiye, dilekçe yazıyor mahkeme veriliyor. Kemalizm dedik ya, harfler kanununa muhalefetten yargılanıyor. Dilekçede “Q, W” yazmış. İngilizcede de var. Dükkanların tabelalarına bakın Türkiye Türkiye olmaktan çıkmış. Aslında ben biraz kendi branşımda konuşmam gerekiyor. Kürtçe yasak diye Türkçenin canına okutuluyor. İnsanlar “geldin mi” demek yerine “geldiiinn” diyor.
Türkçenin canına nasıl okunuyor?
Kürtçede soru cümlesini vurguyla belirleyebilirsiniz. Hat “geldin” demek. Haatt dediğinde “geldin mi” anlamı var. Buralarda görev yapan polislerin çocukları de bu Türkçeyi konuşuyor. Dert yanıyorlar zaman zaman. Çocuklar Kürtçe bilmiyor ama Kürtçe mantıkla Türkçe konuşuyor. Kürtçede “e, ü” sesleri olmadığı için bu seslerin içinde bulunduğu bütün kelimeler farklı telaffuz ediliyor. Kürtçede kelimeler “ü” ile bitmediği için çocuklar “dövdü” yerine “dövdi” diyor. Bu şundan kaynaklanıyor. İnsanlar çok iyi bildikleri iki dili birbirine karıştırmazlar. Kürtçe bilmedikleri için bunu yapıyorlar.
İkisi de yarım mı oluyor?
Kürtçeyi bilirse çocuk kuralına göre Türkçeyi bozmaz. Kürtçe bilmediği için böyle yapıyor. Gidelim Malabadi köprüsüne, orada enteresan bir tabela var; “Malabadi köprisi” yazmışlar. “Köprüsü” değil. Kürtçe eğitim vermemek Türkiye’de kalite kaybına neden oluyor.
Siz şunu mu diyorsunuz: İyi Türkçe konuşmak için Kürtçe eğitim şart?
Evet. Bunun giderilmesi için dahi olsa bu verilmelidir.
KÜRTÇE ÖĞRETMEK DEVLETİN MÜKELLEFİYETİDİR
Özel kurs açma izni olması yeterli değil mi?
Ben bu ülkenin vatandaşıyım değil mi? Ben askerlik yaptım. Hala vergi veriyorum. Allah göstermesin bugün başka bir devletle savaş çıkarsa, seferberlik ilan edilirse ben bu ülke için savaşacağım. Yani ben vatandaşlığın bütün gereklerini yerine getiriyorum. Ama söz konusu ana dilimi öğrenmeye gelince ben niye gidip paramla öğreneyim? Bir defa bu yakışıksız bir şeydir. Ve hakkaniyet ölçülerine aykırıdır. Bu devletin mükellefiyetidir. Önce devlet bu hizmeti verecek. Bir de kazın ayağı öyle değil. Biz kursu açmak için iki sene bürokratik engellerle uğraştık. Maliye bizi kapatacaktı. Öyle ucubelerle karşılaştık ki. Bunu devlet samimi bir şekilde yapacak.
SORUN SAMİMİYETLE, İNSANLIKLA, FITRİ KANUNLARLA ÇÖZÜLÜR
Kurslara izin verilmesi görüntüden mi ibaret yani?
Şöyle ifade edeyim. Kurslar devlet yetkililerin sorunsuzluğu ve Kürtlerin duyarsızlığı yüzünden kapandı. Geçmişe nazaran bu iyi bir adımdı, olumluydu. Neden? Çünkü daha önce bu ülkede Kürtçe konuşmak yasaktı. İnsanlar Kürtçe konuştuğu kelime başı para vermiş. Kemalizmin o katı müstebit yaklaşımını kıyasladığınızda bunlar olumlu şeylerdi. Olması gerekenle mukayese edildiği zaman yetersiz adımlardır. “Sonrasını da isteyecekler” paranoyasından kurtulalım. Bir de bu taraftan bakılsın. Buradaki insan ne yaşıyor? Sorun nasıl çözülecek? Bu seçmeli dersler şeklinde olabilir. Eğer hakkaniyetten söz edersek eğitim dili olması lazım. İki resmi dili olan ülkeler az değil. Gidin nüfus idarelerine Kürtçe isimler yazılıdır. Köylüler Türkçe isimlerini bilmiyor. Oradaki memur çaresiz köylerin Kürtçe isimlerini de yazmış. Bir defa devlet vatandaşlarını anlamak, duymak istiyorsa kendi diliyle konuşsun. Zamanında vatandaş Diyarbakır’da Kürtçe konuştuğu için para cezasına çarptırılmış, karakola götürülmüş. Molla Abdullah Tımoki’ye “tespit edilmiş sen Kürtçe konuşmuşsun, para ödeyeceksin” denmiş. O da cebindeki bütün paraları masanın üzerine koymuş, “bu akşama kadar konuşacaklarımın peşin ücretidir” demiş. Sorun samimiyetle, insanlıkla, fıtri kanunlarla çözülür.