Fatma Hanım uzun yıllar Kur’an kursunda öğretmenlik yapmış, nihayet emekli olmuştu. Yaşı yetmişe dayanmıştı ama dine yapacağı hizmetlerin asla bitmediğine inanıyor, son nefesine kadar Kur’an’a, imana ve namaza hizmet etmeye kararlı görünüyordu.
Bir gün bana telefon etti. Hâlâ Kur’an kursları hizmetleriyle ilgi-lendiğini anlattı:
– Biz senin Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? isimli kitabını öğrenci-lere ve uygun gördüğümüz kimselere hediye ediyoruz. Kime vermiş-sek, çok güzel neticeler aldık. Allah sizden razı olsun, dedi.
– Hepimizden razı olsun, dedim. Kitap yazmakla iş bitmiyor, sizin gibi namaza gönül verenlerin kitaplarımızı ihtiyacı olanlara ulaştırması büyük bir hizmet. Siz olmasanız biz ne yapabiliriz ki…
Daha sonra bin tane kitap almak istediğini, çok fazla indirim yapılmasını, hatta bedelin bir kısmını da benim karşılamamı istedi.
Bu fedakâr Kur’an hizmetkârı, ne demişse kabul ettim. Çünkü kitap parasını emekli maaşıyla karşılayacağını, bir kısmını komşularından toplayacağını söylüyordu.
Fatma Hoca Hanım, farklı zamanlarda dört bin civarında kitap ala-rak dağıtılmasına vesile oldu. Emekli maaşını geçici dünya hayatına değil, ebedî emekliliğin olacağı Cennet hayatına yatırıyordu.
Kitabımızla başlattığımız namaz seferberliğinden etkilenen çok farklı insanlar çorbada tuzlarının olması için çırpınıyorlardı.
Yüreği namaz için çarpanlardan Ahmed Bey de bunlardan biriydi. Yenibosna’daki satış merkezine gelip her defasında bir miktar kitap alıyor, başkalarına tanıtıyor, satıyor ve çoğu kez de hediye ediyordu.
Defalarca gelip kitap alan bu kahraman, kendisine bir hedef de be-lirlemişti. Oradaki satış elemanına şöyle diyordu:
– Cemil Hocam bir milyon kitapla namaz seferberliği diye yola çıkmış. Bunun bin tanesini ben alacağım. Onu bu davasında yalnız bı-rakmayacağım. Çünkü bu, hepimizin davası.
Ne güzel bir düşünce, ne hoş bir hizmet. Ne diyeyim? O namaz da-vasında bizi yalnız bırakmadı, Rabbim de Ahmed Beyi ve emsalini dünyada ve ebedî yolculukta yalnız bırakmasın.
Selahaddin Bey de bunlardan birisiydi. Onun mağazasına alış veriş etmeye gittiğimde söz namaz seferberliğinden açıldı. O zaman kitabımız 600 bin civarında satılmıştı. Hedefe daha çok vardı. Bin tane alarak, alış veriş eden her müşterisine bir tane hediye ediyordu.
Ne zaman karşılaşsak sorardı:
– Hedefe ne kadar kaldı, diye. En sonunda müjdeyi verdim:
– Allah’a şükür, hedefi aştık. Ama hedef büyüttük. Namazı dünya gündemine getireceğiz, inşallah.
İlâhiyat Fakültesi’ni birlikte okuduğumuz din dersi öğretmeni Necati Hoca, öğretmenlere örnek olacak güzel bir uygulamasını anlattı.
– Kitabını okudum ve çok beğendim. Dersine girdiğim 450 öğrenci vardı. Öğrencilerimin yararlanması için ne yapabilirim diye düşünürken aklıma güzel bir yöntem geldi. Bütün öğrencilere Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabını okuyup özetini çıkarma ödevi verdim. Biz buna performans ödevi diyoruz. Bütün öğrencilerim okudu ve özetini çı-kardı. Çok güzel etkileri oldu.
Namaz davası için kimler omuz vermedi ki… Bir öğle namazını kılıp camiden çıkıyorduk. Çok değerli bir kolejimizin muhasebe mü¬dürü olan Abdullah Bey, öğretmenlere ve öğrencilere kitabımızı dağıtmak istediklerini söyledi. O kadar ilginç ki hemen camiden çıkmakta olan bir tanıdığına meseleyi açtı. O da sponsor olmayı kabul etti.
Ancak bir isteği vardı. Öğrencilere kitabın dağıtıldığı gün konferans verecektik. Seve seve kabul ettik. Konferanstan sonra kitap imzalattıran 15 yaşlarındaki iki öğrenci şu müjdeyi verdi:
– Hocam biz namaza başlamaya karar verdik.
– Ne zaman karar verdiniz, diye sordum.
– On dakika önce, sizi dinlerken…
Rabbim, bu ne güzel bir hizmet, ne muhteşem bir saadet…
İstanbul’daki bir tekstilci kardeşimiz ise, namazla buluşan insanla-rın sayısını arttırmayı kafasına koymuştu. Hedefi de oldukça yüksekti. Farklı zamanlarda tam yedi bin kitabı alıp okuyucularla buluşturmuştu. Kitabımızı İstanbul camilerinden dağıtıyor, Anadolu’nun farklı yerlerine gönderiyordu.
Kitabımızı dağıtmayı bir hizmet kabul eden kardeşlerimizin faaliyetlerinden o kadar çok örnek var ki…
Zeytinburnu’nda bir dernek 3500 kişiye, Gaziantep’te bir vakıf 10000 kişiye, genç bir iş adamı 3000 okuyucuya, eğitimci bir kardeşi-miz 1000 kişiye, Ankara’da bir öğretmen 1000 öğrenciye kitabımızı ulaştırmıştı. Kimisi bedelini kendisi karşılamış, kimisi sponsor bul-muş, ama hepsi de binlerce insana ulaşmıştı.
Birçok öğretmen kitabımızı öğrencilerine ulaştırmak için çırpınmıştı. Bir Ramazan gecesi, Ankara Kocatepe Camiindeki kitap fuarında imzadaydık. Bir öğretmen kardeşimiz, tebrik ve teşekkür ederek şunları anlattı:
– Sınıfımda farklı zamanlarda kitabın tümünü okudum. Hele şükretmemiz gereken nimetleri anlatırken, örnek verdiğiniz ayağı kesilen çocuğun mahkemede kazandığı tazminat olayını okurken çocuklar ağ-ladılar. Hamdolsun hepsi de namaza başladı. Yıllardır yapamadığımı, başarmama vesile oldunuz. Allah sizden razı olsun.
Ne diyeyim? Rabbim hepimizden razı olsun ve namaz hizmetinin bir ucundan tutmayı nasip etsin.
Ankara’da kitabımızı öğrencilerine ulaştıran bir din dersi öğretmeni, kendisini duygulandıran bir olayı şöyle anlatıyor:
– Kitabı okuyan bir öğrencim ertesi gün yanıma geldi. “Hocam, beni ayıplamazsanız, size bir şey anlatacağım” dedi. Ben de tabiî ki ayıp-lamayacağımı söyledim. Meğer kitabı okuyunca namaz kılma isteğiyle öylesine coşmuş ki hemen abdest alıp seccadeye koşmaya karar vermiş. Ama namaz kılmasını bilmiyormuş. Gözleri nemli bu genci teselli ederek, önce namaz kılmayı kısaca anlattım, sonra bir kitap hediye ettim.
Evet, namaz kılmasını bilmeyen gençlerin imanına ve namazına hizmet etmek bizim görevimiz değil mi?
Tekirdağ’a namaz paneline gitmiştik. Çok heyecanlı, duygulu ve hoş bir program olmuştu. Panelden sonra bir polis namaz hizmetinin önemini bir kat daha hissettiren güzel bir olay anlattı. Bir olay üzerine muhtemel sanıkları bulmak için kayıtlarında olan bir eve baskın yapmışlar. Bu eve her gittiklerinde çok dağınık bir manzara ve serseri tipli insanlarla karşılaşan polisler bu kez şaşırtıcı bir manzara görmüşler.
Yere serilmiş bir seccade ve masada Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabını gören polisler, önce yanlış adrese geldiklerini sanmışlar. Bu değişikliğin sebebini sorduklarında ise güzel bir cevap almışlar:
– Memur Bey, biz bu kitabı okuduk, namaza başladık, yaptıklarımıza tövbe ettik ve bir daha suç işlememeye karar verdik.
Bu hadiseyi öğrenen bir kardeşimiz, daha önce kitabımızı hediye olarak dağıttıklarını anlattı ve imkân olursa yine dağıtabileceklerini söyledi.
Biz de zaman zaman sponsor olup ihtiyaç olan yerlere kitap dağıtılmasını isteyen İsmail Hakkı isimli bir dostumuzu aradık. Olayı anlattık. Allah razı olsun, bin kitabın bedelini karşılayarak dağıtılmasını istedi. Biz de kitabı gönderdik. İnşallah nice gençlerin namaza başlamasına ve kötülüklerden arınmasına vesile olmuştur.
Bir Kur’an kursunda halka açık namaz konferansımız olmuştu. Ertesi gün kurs müdürünü arayan bir hanım şu soruyu soruyor:
– Hocam ben dün sizin kurstan namaza teşvik eden bir kitap almıştım. Okudum ve namaza başlayacağım. Ancak kıbleyi bilmiyorum. Nasıl belirleyebilirim?
Müdür de oturduğu bloğu ve konumunu sorarak yakınındaki caminin minaresinden yardım alarak kıbleyi nasıl bulabileceğini anlatmış.
Acaba, evinde hiç namaz kılınmayan, kıbleyi bile bilmeyen, seccadeleri naftalin kokulu sandıklarda bekleyen müminlere nasıl ulaşacağız, namazı nasıl anlatacağız?
Bir tarafta ruhu namazı aradığı halde farkında olmayan ya da kimsenin elini uzatmadığı insanlar var, diğer tarafta kitap okuma aşkıyla yandığı halde kitap alacak parayı bulamayanlar…
Manisa’nın Borlu kasabasında tanıştığım iki okuyucum da bunlardan. Halı dokuyan bu kardeşlerimiz şehre indiklerinde babaları tarafından şu teklifle karşılaşırlar:
– Öğle yemeği mi yemek istersiniz yoksa kitap mı alayım?
İki kardeş düşünmeden cevap verir:
– Kitap alalım baba, karnımızı simitle de doyururuz.
Onlar bu hatırayı anlatırken gözlerim doldu, ağzımdaki lokma boğazımda yumruk gibi oldu.
İşte son yıllarda bir gelenek halini alan kitap dağıtma kampanyaları bilhassa kitap almakta zorluk çekenler için güzel bir fırsat. Allah dağıtanlardan, tanıtanlardan ve okuyanlardan razı olsun.