“Malûm olsun ki: Bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünki ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenab-ı Hakk'a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş. İkinci cihet, sırf Kur'an-ı Hakîm'in dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri, alerre'si vel'ayn kabul ediyorum. Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur.” Mektubat
Bediüzzaman Hazretleri kendisini ziyaret edenleri üçe ayırmıştır. Bu üç grubun ilki için kapılar kapalıdır ve kabul edilmezler. Onlar ki; dünyevi cihetiyle Üstad Hazretlerini ziyarete gidenlerdir.
İkinci grup insanlar ki; onlar da kendi aralarında yine ikiye ayrılırlar.
Birincisi: Bediüzzaman Hazretlerinin şahsı için ziyaretine gidenlerdir ki onlar için de kapı kapalıdır. Diğeri ise; O’nu Kur’an-ı Kerim’in dellalı olarak kabul edip ziyaret etmek isteyen insanlardır ki bu kapıdan girmek isteyenlere Üstad “başım ve gözüm üstüne” diyerek kabul etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu makbul grubun dahi kendi arasında dost, kardeş ve talebe olmak üzere üçe ayrıldığını söyler.
Peki nedir bunların mahiyetleri? İnsan evvela nefsini düşünüyor ve “acaba ben hangisiyim?” diye merak etmeye başlıyor değil mi?
Öyleyse kendimize bu saadet-i ebediyeyi vadeden ehemmiyetli testi yapalım.
Evvela 26. Mektub’da mezkur mevzudan bahsedilen yere bir göz atalım.
Dostun hassası ve şartı budur ki: Katiyen Sözlere ve envâr-ı Kur'âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid'alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın.
Demek Risale-i Nur hizmetine tam manası ile taraftar olmak icab eder ki, kendi kendine de nurlardan istifade etmek arzusu ve gayretini intaç etsin.
Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir.
Demek günahlardan içtinab edip beş vakit namazını eda etsin ve nurların yayılması için gayret edip çalışsın.
Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.
Demek Risale-i Nur’u o zulmetli, işkenceli yıllarda tüm haksızlıklara, zindanlara, zehirlenmelere, azab ve eziyetlere kendisi maruz kalmak sureti ile yazmış gibi hissedip değer versin ve Risale-i Nur’un intişarını hayatındaki tüm vazifelerinin üzerine koyup “herşeyden önce nurları neşretmek ile muvazzafım” diyerek hizmet etsin.
Bu üç tabakadan insan için Üstad Hazretleri “üç şahsiyetimle alakadardır” demiştir. Nurlara dost olan insanların şahsi ve zati şahsiyetliyle, kardeş olanların abdiyet ve ubudiyet noktasındaki şahsiyetiyle, talebe olan insanların ise Kur’an-ı Kerim’in dellalı ve hocalık vazifesindeki şahsiyetiyle alakadar olduğunu söyler ve üç meyve ile müjdeler.
Dost olan insanlara şöyle bir müjde verir ki; dellallık itibarıyla Kur’an-ı Kerim’in mücevherlerini bizzat kendisinden veya Risale-i Nur’dan bir kez dahi olsa ders almak.
Kardeş olanların müjdesi; ibadet itibariyle Üstad Hazretlerinin uhrevi kazancına hissedar olmak.
Talebe olanların müjdesi ise; bizzat Bediüzzaman Hazretlerinin zat-ı ali’leri ile beraber dergah-ı İlahiye’ye yönelip rapt-ı kalp ederek Kur’an-ı Hakim’in hizmetinde el ele verip Cenab-ı Hakk’tan tevfik ve hidayet istemek.
Talebeliğin müjdesi bununla da kalmayıp “her sabah devamlı olarak ismen ve bazan hayalen Bediüzzaman Hazretlerinin yanında olmak” şeklinde devam ediyor.
Kardeşliğin müjdesi de bununla kalmayıp “birkaç kez hususi ismiyle ve suretiyle dahil olup Üstad Hazretleri tarafından rahmet-i İlahiye’yeteslim ediliyor ki dua vaktinde “ihveti ve ihvani” dediği vakit dahil oluyorlar.”
Dostluğun müjdesi dahi bununla kalmayıp “feraizi eda ve kebairi terk şartıyla umum kardeşler itibariyle Bediüzzaman Hazretlerinin duasına dahillerdir.”
Gönül ister ki; talebeler için verilen müjdelere nail olalım. Tabi bunun için de Hikmet-i İlahiye ister ki; nurları kendi telifimiz gibi neşredelim.
Aziz Üstadım benim;
Risale-i Nur ile pek kısa bir anda pek az alakadar olmuş en adi olan bu fakiri bile mahşer günü cehenneme gönderilirken sırtından yapışıp çekeceğini ve rahmet-i İlahiyenin kapısını bizim için çalacağını umuyoruz.
Şefaatini ümit ediyoruz…