Mahmut Bey: “‘İnsan, Rahman sûretinde yaratılmıştır’ hadisini açıklar mısınız? Rahman sûretinde yaratılmak ne demektir? Rahman ismi rızk mânâsında olduğu için mi bize yakındır? İnsan kendi cemâline bakarak Allah’ı nasıl tanıyabilir?”
Allah’ın ne Zat’ına, ne sıfatlarına, ne isimlerine, ne de Rahman ismine bir “sûret” vermek mümkün değildir. Allah hayalimize giren bütün sûretlerden, şekillerden ve biçimlerden münezzeh ve müstağnidir. 0’nun misli, eşi, dengi ve benzeri yoktur.
Gerek Kur’ân’da, gerekse hadislerde “Allah’ın Zat’ı” bazen “Rahman” ismi ile ifade edilmiştir. Meselâ; “İlâh’ınız bir tek İlâh’tır. O Rahman ve Rahîm’den başka ilah yoktur”1 âyetiyle, “Rahman” ismini Zat-ı İlâhiye tahsis eden Kur’ân, “Rahman Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona konuşmayı öğretti”2 âyetleriyle de Zât’a ait İlâhî fiilleri Rahman ismine izafe etmek sûretiyle, Zat-ı Bârî’yi ve Hâlık-ı Zülcelâl’i Rahman ismi ile zikretmiştir.
Üstad Saîd Nursî Hazretlerinin, “Allah insanı Rahman sûretinde yarattı”3 şeklindeki rivayetini aldığı hadîsin Müslim’de geçen bir diğer şekli şöyledir: “Muhakkak ki Allah, Âdem’i Kendi sûretinde yaratmıştır.”4 Müslim aynı hadîsi bir kez de, Hazret-i Âdem’in (as) yaratılışını konu alan bir hadisin içinde, Cennet Kitabında, Hemmâm bin Münebbih’ten (ra) rivayet etmiştir. O rivayet de şöyledir: “Aziz ve Celil olan Allah, Âdem’i Kendi sûretinde yaratmıştır.”5 Bu son rivayetlerde geçen “Kendi” zamiri ile, ilk rivayette geçen “Rahman” ismi ile “Allah’ın Zat’ı” kast ediliyor.
Bu hadisi Tevhid inancına uygun düşmeyecek biçimde yorumlayan bazı ehl-i aşkın, sekir ve istiğrak halinde insanın mânevî simasına yanlış olarak “Rahman’ın sûreti” nazarıyla baktıklarını beyan eden Bedîüzzaman Hazretleri, aklı başında olanların bu mânâyı kabul etmeyeceğini ifade ediyor.
Bediüzzaman Saîd Nursî Hazretlerine göre bu hadisin çok mânâlarından birisi şudur: İnsan Rahman ismini tamamıyla gösterir bir sûrette yaratılmıştır. Kâinat simasında “bin bir ismin” şuâlarından tezahür eden ‘’Rahman ismi” göründüğü gibi; yeryüzünün simasında Allah’ın mutlak Rububiyetinin hadsiz cilvelerini gösteren Rahman ismi gösterildiği gibi; insanın bir bütün olarak maddî-manevî sûretinde de minimum ölçüde yine Rahman isminin tam bir cilvesi görünmektedir. Yani insan Allah’ın bin bir isminin tecellisine mazhardır. Bu hadisiyle Peygamber Efendimiz (asm) mecazi bir ifade tarzı ile, Allah’ın insanı en güzel tarzda, bütün isimlerini gösterir, bildirir, tanır ve tanıttırır biçimde yarattığını beyan etmiştir.
Yeryüzünde bulunan “hayatın” ve “insanın” doğrudan Allah’ın varlığına ve rahmaniyetine işaret ettiği meselesi o kadar açıktır ki... Nasıl ki güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir aynaya, parlaklığına işâreten, mecâzen, “O ayna güneştir!” denilebiliyor ise; “İnsanda Rahman sûreti vardır” denildiğinde de, insanın “Allah’ın Zâtına ve sıfatlarına” çok net ve çok açık bir biçimde delâlet ve işaret ettiği ifade edilmiş olmaktadır.6
Meseleye bir de, Rahman’ın, Rezzak mânâsında7 olduğu noktasından yaklaşacak olursak: İnsanın maddî-manevî bütün sûreti, biçimi ve şekli şiddetle rızka muhtaçtır. Hayatının devam ve bekasını sağlayan her şey insan için rızk demektir ve bunu takdir ve ihsan eden de, Rahman olan Cenâb-ı Hak’tır. “Rahman”, “Rezzak” ve “insan” arasında bu mânâda bir bağ kurmak, elbette mümkündür.
Netice itibariyle, aklı başında olan insan hangi tavrına, hangi sıfatına, hangi duygusuna, hangi duruşuna, hangi huyuna, hangi tabiatına, hangi cemaline, hangi azasına baksa; önce kendi varlığını değil, Allah’ın varlığını, birliğini ve sıfatlarını tanır, bilir, görür, gösterir ve idrak eder. Yani kendini bilen, Rabbini bilir. Yani kendini dikkatle tetkik eden, Rabbini saygı ile idrak eder.
DİPNOTLAR:
1. Bakara Sûresi 2/163.
2. Rahmân Sûresi, 55/1,2 3.
3. Lem’alar, s. 103.
4. Müslim Birr, 115.
5. Müslim, Cennet, 28.
6. Lem’alar, s. 104.
7. İşârâtü’1-İ’câz, s. 21.
Yeni Asya