Hayatın iki kuralı vardır; itme ve çekme.
Biri uzaklaştırıcı,iticidir. Diğeri ise çekici ve cezp edicidir,yakınlaştırıcıdır.
Neleri itersek bizde itiliriz?Kısacası neler itiverir?
Şimdi bu sorunun cevabını arayalım:
İnsan ruhunu incittiğinde,daralan dünyası itiverir.
İnsan okuduğunu anlamak ve uygulamakla ilgilenmeyip onu sadece bilgi düzeyinde tutarsa, birde bakarsınız başarı onu itiverir.
Akılla duygu dengeli bir kimyanın üretim bandında çabalamazsa, mutluluk aniden itiverir.
Nefis kalbe baskı yapar,baskın gelir ve kalbimizi itiverir.
İradesiz olmamız halinde doğrularımız itirazeder ve itiverir.
İnsan, nefsine muhabbet eder, daha ileri gider nefsini merkeze koyar. Dahası"kıyas-ı binnefs" yapar, ene tağutu ile şişer."Her şeyi göğsünde söndürür", sonunda "vahid-i kıyasi" olan ene onu hakikatin gölgesinden itiverir.
Parayı çok sever,menfaatlenmeyiplanlar, riske girmez, ortada değil hep arada yürür ve teşebbüs fikirlerine ihtiyat adı altında şüpheyle bakar."Acaba?" bilmişliğini de elden bırakmaz. Böyle olunca "fikr-i hüriyet ve teşebbüs-ü şahsi" onu itiverir.
Hayalleriniz vardır,hedeflerinizin olduğunu kendi kendinize ve çok yakınlarınıza söylersiniz, ama planınız yoktur.Hatta bunların hiçbirini fıtratınızda test etmemişsiniz ve kabiliyetinizin uygunluğuna dair ciddi bir tenkit almamışsınızdır. Kendi kendinize üstün varlığınıza inanmışsınız ve zımni ya da aleni birilerinin kıymetinizi bilmediğinden dem vurursunuz. Gayret ve hamiyet, yerlerini dar ediyorsunuz diye sizi itiverir.
Evde sıcak bir çorba,yanında da bulsanız bir parça ekmek, "oh ne ala" demek yerine, komşuya bakıp istediğinizve kıyasla bir başkasında olan varlıklar üzerinden hırslanırsınız. Okuduklarınızdan bile zevk alamayacak hale gelirsiniz.
"Sabır, tevekkül, sebat, mahviyet, kanaat" kelimeleri de fakirliğinizden dolayı size rahatsızlık verirse, şükürsüzlük adasına yerleşmişlikten dolayı şükür sizi itiverir.
Çok okumak istediğinizi söylersiniz,ama pek okuduğunuz vaki değil, arada bir okursunuz. Çok okursunuz,ama tatbik ettiğiniz tartışmalı. Eğitim verirsiniz ama kendinize ders çıkardığınız yok.İşte o zaman bu yoklar ülkesinde işe yaramayan varlıkların bekçisi olduğunuz için mahviyet sizi itiverir, tevazu sizi kovalar.
Çoğunluğun baskısına maruz kalma nedeniyle aidiyet testinde kendini ispatlama çabası ile kendinizi fedai yaparak politik tarafgirliğiniz sonucunda, hevesin beklentileri karşılık bulamayıp kayıplarınızın peşine düştüğünüzde vicdan ve irade sizi itiverir.
İradesiz, daha da ilerisi vicdansız avcıya alet olmaktan veya hizmet etmektendolayı sadakatiniz ve bir başka mahlûkun sebeplerine bağlı nemalanma bitiverir.
İnsan, geleceği saf bir niyetle kurgular. Sonra fırsatlar kavşağında çeşitlilik ve tercih hakkı zihnini düşünmeye ve karar vermeye sevk ederken, şeytan şüphelerini serper yola ve cezb edici bir halı serer yoluna. Niyet fırsata teslim olur,fikir faydaya yönelir, ilke ve başlangıç elden çıkar. Sonuçta doğru zemin kayıverir ve insan kendini menfaati içindoğru kavşaktan yanlış güzergâha itiverir.
Yetersiz olduğumuzda, görünebilmek düşüncesiyle boyumuzu uzatmak isteriz. Bilmediklerimizi de otorite kuralım diye duymak istemeyiz. Bilen ve bilgeyle de aramızdaki mesafeyi açınca, bedevi köyün imamı da muhtarı da biz oluruz sonuçta. Ve hakâşıklarıo bilmezlerin bilinmez sonuçlarla dolu gayya kuyusuna itiverir bizi. Ve boğulurken yüzdüğümüzü zannederek,alıverir bizi su/deniz. Birde definden önce su ile yıkanırız. Ve yeryüzü "yer altına" bizi itiverir.
İnsan bunalır,bunaldıkça çevrede kusur arar,beklenti debisini yükseltir, aklına kendisini sorgulamak, nefsine bir ikazda bulunmak gelmez. İnsaf iç bünyede yaşayan bu tutarsızlığı görür ve nefsi/nefsine itiverir.
Bir an vardır ki,onu beklersiniz, bir sonucu merak edersiniz. Onun farklı etkilerine kendinizi hazırlarsınız.Hedeflediğiniz bir tasavvur vardır ki, ona aitsiniz ve bütün dünyanız planlarını buna göre yapar. Bir şeyi gözden kaçırırsınız, yapmanız gereken ve hizmette sorumluğunuza bırakılacak işlerden bu dönemde/ler de kaçarsınız. Diplomatik bir kayıp sürecine girersiniz. Yani hem var hem yok kabilinden ve kendinizi derin beklentinize odaklarsınız.Derken sizi sizden koparan bir iç hareket başlar. İşte ihmal edilen hizmet, sizi itiverir.