Hz. Ömer’in asabi mizaç olduğu bir gerçektir. Akrabalarının ve Kureyş’in içinde ondan çekinmeyen çok azdı. Ama bana göre, onun asabi mizaç olarak tanınmış olması, yaratılışının yanında onun asabiliğinin biraz da haksızlıklara tahammül edememesinden kaynaklanıyordu. Her şeyden önce o son derece âdil bir kişiliğe sahipti.
Yazımın burasında bir noktaya dikkat çekmek isterim. Bana göre, asabi mizaçların belki her yerde değil, ama birçok konu ve ortamlarda yumuşak huylulardan çok daha güzel açılım ve yeniliklere vesile oldukları bir gerçektir. Asabi mizaçlar anında tepki verdikleri için içlerinde yığdıkları bir şeyleri olmaz. Gördükleri ve karşılaştıkları her olumsuzluk karşısında söyleyeceklerini söylerler ve yapacaklarını yaparlar. Bu gibiler çoğunlukla dobra insanlardır. İçten pazarlıklı asla değiller. Ben, her zaman sözü dolambaçsız söyleyenlere ve dik duranlara kendimi daha yakın hissettim.
İşte Hz. Ömer de çıkarından yana bir tavrın içine girmez, kendi yakınlarıdır diye de asla birine tolerans tanımazdı. Onun zamanında konuşma özgürlüğü zirvedeydi, korku ile ümit dengedeydi. Herkes söylemek istediğini çekinmeden Hz. Ömer’e söyleme cesaretini gösterirdi. Bütün ahali, her an onları enseleyeceğini bildikleri için hata ve yanlış yapmaktan da korkardı.
Hz. Ömer’in sertliği, despotluğun değil, herkese açık olmanın bir güven verici tavrından kaynaklanıyordu. Tatlı sert denilen o güven verici ahlakın zirvesindeydi. Sert mizaçlıydı ya, “fikrine karşı itiraz edenler var mıydı acaba?” diye sorulan bir sorunun cevabında, tereddüt etmenin bir anlamı da yoktur. Onun dönemi özgürlüğün en geniş boyutlarıyla yaşandığı bir dönemdi. Konuşan bir toplum oluşturmuştu, fikrini söyleyen, bildikleriyle yönetime katkı sağlayan ve gerektiğinde uyaran… Genelde yöneticiler güya birlik(!) noktasında çok sesliliği istemezler; ama Hz. Ömer ise çok sesliliğe teşvik eden bir liderdi. Çağımız bu tür liderlere ne kadar da muhtaç!
Hz. Ömer, hem kendini ve hem de toplumunu teste tabi tutmuştu. Otokontrolü hem bireysel ve hem de toplumsal düzeyde tamamen kurmuştu. İşte bu test uygulamalarından en ilginci, verdiği bir hutbede cemaatle kurduğu bir diyalogda gerçekleşiyordu. Konuşmasında, kötü yola düşecek ve nefsinin arzularına yenilecek olursa, ne yapacaklarını sormuştu. Orada bulunanlardan biri şimşek hızında kalkmış ve “seni kılıcımızla doğrulturuz!” demişti. Hz. Ömer, bu sözü söyleyenin cesaretini denemek ve bu adamın söylediğinin arkasında durup durmadığını anlamak için, “benim hakkımda böyle bir söz söylemeye nasıl cesaret ediyorsun?” diye çıkışta bulunmuştu. Bu sıradan biri de hiç kekelemeden ve kararlı olarak, “Evet, evet! Bu sözleri senin hakkında söylüyorum!” dedi. Hz. Ömer, “yanlış yola sapacak olursam, beni doğrultacak ahalimden insan var” diyerek, derin ve geniş bir şekilde şükretmişti. Bu düpedüz bir testti. Ve bu testte hem kendisi ve hem de toplumu tam puan alıyordu.
Irak’ın fethi dünyanın büyük bölümünün fetih kapılarını açmıştı. Müslüman toplumu değişik toplumlarla her konuda temasa geçmişti. Müslüman olmayan hanımlarla evlenenlerin sayısı bir hayli artmıştı. Hz. Ömer bu; muhtemel tehlikeler gözünden kaçmıyordu. Huzeyfe bin Yemân’a gönderdiği mektuplarda bu durumdan memnun olmadığını bildirmişti. Hz. Huzeyfe, bu arzunun kendi fikri mi yoksa bir ilkeye bağlı bir görüş mü olduğunu soruyordu cevap olarak gönderdiği mektupta. Hz. Ömer, bu düşüncenin kişisel görüşü olduğunu açıklaması üzerine de Hz. Huzeyfe dobra dobra, “Senin kişisel düşüncelerinin dairesinde hareket için bir zorunluluk hissetmiyoruz” diye cevap vermişti. Koca Halifenin muhalefetine rağmen, Müslümanlar yabancılarla evlenmeyi sürdürmüşlerdi. Çünkü tek emredici ve yaptırımı içeren güç Halifenin emri ya da fikri değil, davanın ilkeleriydi.
Tarihçi Yakubî de söz söyleme özgürlüğünün zirve örneğini şu şekilde aktarmıştı: Hz. Ömer, idaresindeki memurların bazılarının mülklerini satarak parasını hazineye vermişti. Memurlardan biri buna itiraz etmiş ve “Eğer bizim mallarımız Allah’a ait ise o halde hepsini alınız; bize ait ise o halde Ömer’in onlara el koyarak yarısını almaya hakkı yoktur!” demişti.
Hz. Ömer’in sertliği altındaki derin hak anlayışından dolayı özgürlüğün özümsenmiş olduğunu bildiren o kadar çok örnekler var ki, elbette yazmakla bitmez. Bu iki-üç örnek bile Hz. Ömer’in bireysel özgürlüğü yaşatma ve özümsemekte ne kadar gayret ve herkesi ne kadar teşvik ettiğini göstermektedir.
Hz. Ömer çağımızın liderlerine taş çıkartacak kadar tam ve özgür bir liderdi. Liderliğin nihai sınırlarını çizerek bin beş yüz yıl öncesinden çağımıza ışık tutmuştu.