Keramet yeniler ve zayıflar için bir şevk husule getirebilir. Büyükler bu hali gizlemişler, kaldırılmasını istemişlerdir. Kerametin ifşası etrafa toplananların çokluğuna sebebiyet verdiği gibi beklentiyi de yükseltir.
Kerametlerini gizleyen biri de Bediüzzaman’dır; nazarları hep eserine vermiş, ona yönlendirmiştir. Gerçekte en büyük kerameti ilmi keramettir; yazdığı Risale-i Nur külliyatı devam eden bir keramettir. Böyle kitleler halinde okunan kaç eser vardır?
Keramet mucizenin bir cüzü, devamı, ondan yansıma değil midir? Bütün veliler, asfiyalar, arifler Nurunu Rehber-i Ekmel Resul-ü Ekrem’den (a.s.m.) alır, dolayısıyla kerametler bir nevi denizin üzerindeki yakamoz gibidir desek yanlış olmaz sanırım!
“Mu’cizat- Ahmediye Risalesi”nin yazılış serüveni bunu destekler nitelikte: “Şu Risalenin te’lifi hiç kalbimde yoktu. Çünkü risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) dair Otuzbirinci ve Ondukuzuncu Sözler yazılmıştı. Birdenbire, şu Risaleyi yazmak için mücbir bir hatıra kalbe geldi. Hem kuvve-i hafızam, musibetler neticesi sönük düşmüştü. Hem meşrebimde, yazdığım eserlerde, nakil suretinde (“Kale-Kıyle” suretiyle) gitmemiştim. Hem yanımda kütüb-ü hadisiye ve siyer kitapları yoktur. Bununla beraber, “Tevekkeltü Alallah” diyerek başladım. Öyle muvaffakiyet oldu ki, Eski Said’in kuvve-i hafızasından ziyade yardım etti. Her iki-üç saatte, sür’atle otuz-kırk sahife yazıldı.”
Bediüzzaman bunu “Bir İkram-i İlahi ve Bir Eser-i İnayet-i Rabbaniye” başlığıyla anlatıyor. “İkram, keramet” bunlar birbirinden uzak şeyler değil, “İnayet-i Rabbaniye” de öyle!
Yunus o şiirleri nasıl yazdı? Keza Mevlana Mesnevi’yi, Süleyman Çelebi Mevlidi, Gazali İhyayı Ulumiddin’i? Cehd elbette var, yazılışları nihayette ikram ve inayet ile oluyor.
Bu zamanın kerameti nedir ki denirse “istikamet” denir! Bid’aların, dalaletlerin, fitnelerin, sapıklığın, ahlaksızlığın, yalanın, sahtekârlığın, münafıklığın, kandırmacanın sel gibi aktığı demde doğru dürüst olmak, yalan söylememek, şehvete, şöhrete, makama, mansıba değer vermemek büyük bir gayret ve inayetle, İkram-ı İlahi ile mümkün.
Unutulmuş bir sünneti ihya etmek, ticaretle meşgul olanların doğru dürüst olması, ilim sahiplerinin ihlâslı amel içinde, fakirlerin sabır, zenginlerin şükür içinde olması; kısacası günahları işlememek, farzları yerine getirmek öyle yazıldığı ve söylendiği gibi kolay değil.
Muhammedî (A.S.M.) Nuru gönlünde hissetmek için çokça salâvat getirmek, çokça tefekkür etmek, çokça istiğfar etmek; Rahmetin celbine vesile olur, ikram ve inayetin gelmesiyle neticelenir inşaallah. Kararan hayatlarımızın nura dönüşmesi, gönül kandillerimizin yeniden yanması, istikamet üzere olmak için Rahmet’in kapısına gidecek yolları bulmak ve yolda rehberler ve yarenlerle ilerlemeye ihtiyacımız var vesselam.