Önceki gece Türk sinemasının yüzakı, "ezber bozan yönetmen" ünvanıyla anılan sevgili dostum, ağabeyim İsmail Güneş'in davetiyle onurlandırdığı gala gecesindeydik.
Hazırlığı 5 yıl süren, çekimleri 90 günde tamamlanan "Kervan 1915" filminin tanıtımı ve gösterimi, Beyoğlu'ndaki (restore edilmiş) Eski Emek sinemasında yapıldı.
2000 kişiye yakın kişinin görev aldığı film 1915'te dört bir tarafta savaşan Osmanlı Devletinin, o zamana kadar millet-i sadıka denilen Ermeni tebanın tehcirini (mecburi göç) konu alıyor.
Çoğunluğu kadın ve çocuktan oluşan bir kafileyi, Giresun'dan Halep'e sağ salim götürme işini üstlenen Katırcı Salim (Murat Han) ve ekibi, canlarını tehlikeye atarak, canları, malları ve ırzlarının "emanete ihanet edilmez" düsturuna sonuna kadar sadık kalarak görevini tamamlama hikayesi.
Göçmen kuşların havadaki danslarıyla başlayan film yine aynı kuşların dansıyla bitiyor. Göçmen kuşlar ve tehcire zorlanan Ermeni kafilesi. Ustaya yaraşır bir benzeştirme.
Filmin müziği de kulağı tırmalamadan, öne çıkmadan ama insanın ruhuna işleyen bir özel yapım. Müzik, meşhur Duduk sanatçısı Suren Asatryan'a ait. "Sen bir barış filmi yapmışsın, ben de katkıda bulunacağım" diyen Ermeni sanatçı güzel bir katkı yapmış.
Daha önce Ateşin Düştüğü Yer filmini izlemiş ve filmin kritiğini yazmıştım. Daha sonra bir seminerde İsmail Güneş ustadan filmden pasajlar eşliğinde filmin ince mesajlarını dinlemiştim. Derler ya "Şiirin manası, Şairin karn'ındadır" diye. O semineri dinledikten sonra "ben o filmi anlamamışım, sadece seyirci kalmışım" demiştim.
"Kervan 1915" 6 Ekim'de sinemalarda..
Türkiye'nin gündemini 100 yıldır meşgul eden Ermeni Tehciri konusunda farklı bir anlatımı, gösterimi kaçırmayın derim.
Böyle güzel filmlere giderek destek olalım. Seyirci kalmayıp, seyirci olmak lazım. Gala gösterimi beni kesmedi. Bir daha para verip seyirci olacağım.
Siz de seyirci olmaya var mısınız?