Bursa’ya has oyundur, kılıç-kalkan oyunu,
İnşallah çıkarmayız, bu işin de suyunu.
Bir taş geldi Ekrem’den, kerameti menkûldür,
Hadî bakalım ağabey, gel de bizleri güldür.
Beceremem sen gibi, ben bağlama çalmayı,
Yediremem kendime, hep çaresiz kalmayı.
Bam telinden çıkar ses, elliyi aştık artık,
Unumuzu eleyip, eleği astık artık.
Şaşırdım perdeleri, hangi durakta dursam,
Mızrabımı, cım’a mı? Bam teline mi? Vursam.
Her yer oldu, toz-duman, atlar kaçtı ahırdan,
Süvarisi Silivri’ye ağıt yakar, kahırdan.
Değerler tepe-taklak, nerde ehven, nerde şer,
Bu hamur çok su götürür, bunla çok keşkek pişer.
Kimi, ben değiştim der, kimi de hiç değişmez,
Değişim olmaz ise, hiçbir fikir gelişmez.
Yeni ictihâd lâzım, dört partinin tarifi,
Umûmî hey’et lâzım, hakîkatin Ârifi.
Gelelim şimdi size! Bir top atmışsın bize,
Mahcûb olurum inan, gelemem hiç, yüz-yüze.
Sanki ben bildiğimden, bilerek yazıyorum,
Alt-alta tesbih gibi, harfleri diziyorum.
Şikâyetin nazım’sızlık, bizde çoktur hazımsızlık,
Kimseden teşvik gelmez, güzel söz de söylenmez.
Bu siyasî mevsimlerde, ayrık otu çok olur,
Faydalı fidelerin, çıkmasını durdurur.
Evet! Parti değiliz, Nurculuktur fırkamız,
Biliriz ki; arkadan yırtıldı çok, hırkamız.
Millete fayda derken, cemaat heder oldu,
Mevsimler gelip geçti, geçmeyen, keder oldu.
Bizler ne muvâfıkız, ne muhalif olalım,
Nur’un müştâkları çok, biz onları bulalım.
Bu günler gelip-geçer, kalırız hep biz-bize,
Acı söz demeyelim, bakacağız yüz-yüze.
Hadî açtık perdeyi, Karagözler buyursun,
Atışıp duracağız, duymayana duyrulsun.