Hayatı tehdit eden ya da tehdit şeklinde algılanan bir çeşit alarm duygusudur korku. İçten ya da dıştan gelen tehlikeler veya tehlike beklentilerine karşı yaşanan bir tepkidir. Çok hafif gerginlik ve tedirginlikten panik derecesine varan değişik yoğunluklarda olabilir.
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde, bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü de onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakmış, ne yaparsa yapsın, farenin korkusunu yenmesine imkân yok. Onu tekrar eski haline döndürür. Ve der ki:
-Sen cesaretsiz ve korkaksın. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.
Dilimizdeki cahil cesur olur veya cahil cesareti gibi söz kalıplarına bakınca, korkunun kaynağı bilgidir dedirtecek sonuca varabiliriz. Boş veya dolu bir silah görünce takındığımız tavır, karşıdan karşıya geçerken yeşil ışığı bekleyişimiz veya uygun olmayan hava ve yol şartlarında mecbur kalmadıkça yola çıkmayışımız hep aynı sebepledir. Kimileri herhangi bir canlıdan, yaratıktan, kimileri de kendi kafalarında ürettiği ve çoğu zaman da tarif edemediği bir motiften, nesneden, karakterden korkar.
Kimi kardeş kavgasından, kimi ülkenin bölüneceğinden, kimi birileri gelirse kendisini kıtır kıtır doğrayacağından(!), kimileri pek dile getirmeseler de saltanatlarının biteceğinden korkar. Yıllardır dinlediği ve zaman zaman attığı sloganların ne anlama geldiğini düşünmeksizin o sloganı atamayacağından korkar.
Yıllarca emek verdiği güya yetiştirdiği insanların, gençlerin, filan şahsı tanıdığında, bir konferansını, dersini dinlediğinde birdenbire ona benzeyeceğinden korkar. Serada domates yetiştiriyormuş gibi davranıp kendi çapında setler örer etraflarına o insanların. Halbuki bu, kendini, emeğini, davasını inkar etmektedir aslında.
Hayatı boyunca kendisinden beklenen cesareti neredeyse hiç gösteremeyen bazı devletlülerimiz, kendi avenesinden olanı belki de söyleyeceklerinden korktuğu için havaalanına kadar gider ve uğurlar!
Yarından, gelecekten, bir yakınımızı kaybetmekten korkarız
Birkaç arayla babalarını ahirete uğurlamış iki arkadaş konuşuyormuş.
Biri : -Ah ah, artık milyarları versek geri getiremeyiz onları..! Deyince öteki:
- Ne gerek var dostum, sanki biz kazık mı çaktık bu dünyaya? Biz de gideriz yakında nasıl olsa oraya.
Hiçbirimiz kimsenin bize korkak demesini hazzetmeyiz.
Oysa Yaratıcımız bize: Ey insanlar, Rabbinizden korkun. buyuruyor. Birçok eserinde bu duyguya değinen Bediüzzaman Hazretleri Sözler(s.322)de: Evet, Halık-ı Zülcelâlinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup ilticâ etmek demektir. Havf(korku), bir kamçıdır; Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlûmdur ki, bir vâlide, meselâ, bir yavruyu korkutup, sînesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü, şefkat sînesine celb ediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lemasıdır. Demek, havfullahta bir azîm lezzet vardır. Mâdem havfullâhın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu mâlûm olur. Hem, Allahtan havf eden, başkaların kasâvetli, belâlı havfından kurtulur. İfadeleriyle korkunun neye karşı, kimden ve nasıl olması gerektiğini pek de güzel anlatır.
Belki de korkmamız gereken yerde cesur, cesur olmamız gereken yerde korkak gibi davranarak kendi kalemize mi gol atıyoruz, ne dersiniz?
Hariçten gazel:
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor,
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için,
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için,
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için,
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için,
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Shakspeare