İnsanoğlu yaratılış olarak tembel bir yapıya sahiptir. Bu tembellik, insanlığı her işin kolayını, pratik bir çözümünü aramaya itmiştir. Dünya kurulduğundan beri çeşitli icatlar, insanlığın yararı ve rahatı için yapılmıştır. Her yeni bulunan icat, araştırmalar sonucu yerini yeni bir icada bırakmıştır. Günümüzde ise insanoğlu tarihinin en rahat döneminde yaşıyoruz. Bizler yorulmayalım diye bin bir çeşit icatlar yapıldı. Bize düşen sadece en son teknolojik aleti almak oldu. Böylece aşırı şekilde tüketime yönlendirildik.
Ancak şu bir gerçek ki zamanımızın yeniliklerini takip etmek son trendi yakalamak için insanoğlu eski zamanlardan daha çok çalışmak zorunda kalmasıdır. Her gün bir reklamla “Artık bunu evde üretmenize, uğraşmanıza, zaman harcamanıza hiç gerek yok. Bu ürün sizin ihtiyaçlarınıza çok güzel cevap verecek, aynı zamanda kullanımı pratik ve oldukça ekonomik” gibi spotlarla hanımları üretimden, bir şeyler yapmanın vereceği mutluluktan ayırmış oldular. İnsanlar yaratılış olarak kolaycılığa yatkın olduğundan bu pratiklik hoşlarına gitti. Elde çamaşır yıkayıp, kaynatan kadınlar, otomatik makinede yıkanan çamaşırları asmaktan üşenir, bulaşıkları makineye dizmekten şikâyet eder, yemek yapmaktan sıkılır hale gelmişlerdir. Artık hanımlar evde sucuk, reçel tarhana, erişte, salça, yapmanın, yufka açıp, ev baklavası ve böreği yapmayı bırakın, böyle şeylerin evde yapılabileceğini bile unuttular. Sıradan bir iş için bile hanımlar onunla “kim uğraşacak” diye itiraz eder oldular.
Bundan 30-40 sene önce kadınların, çocuklarının ve kendi kıyafetlerini diktiğini biliyoruz. Kısa bir zaman dilimi içinde dikiş bilen hanımlar dikmez oldu, yeni yetişen nesil ise söküğünü dikemez haline geldi. Bu durum birçok kadının işine geldi. Uğraşmaktan, yorulmaktan kurtuldular. Ama bir şeyler üretmenin verdiği pozitif enerjiyi kaybettiler. Önceleri dikiş diken, elde çamaşır, bulaşık yıkayan, kömür ve odun taşıyarak soba yakan, kışlık yiyeceklerini hazırlayan kadınlar, günümüzde tüm bu işleri yapmaktan kurtuldular. Kadınlar yorulmasın diye ev işlerini kolaylaştıracak o kadar çeşitli elektrikli aletler üretildi. Ayrıca hazır gıdalar, yiyecek ve içecekler ve sayamadığımız neler neler...
Peki zamanımızın getirdiği bu kadar kolaylık ve pratiklik bizlere neleri kazandırdı? Hanımlar bunlarla uğraşmaktan kurtulunca daha dinlenmiş ve aktif olarak neler yaptılar, hangi faaliyetlere katıldılar. (Çalışan bayanlar konumuz dışında). Günümüzün hanımlarını eski hanımlara göre daha pasif, yorgun, bıkkın ve bunalımlı olduğunu görüyoruz. Bu da demek oluyor ki, pasif ve rahat hayat insanın tabiatına uymuyor.
Aynı zamanda tüketilen her ürünün hazır alınması, evlerde üretimin kalkması, en basitinden sabah işe, okula giden ev halkının dışarıda kahvaltı etmesi; kazanılan gelirlerin yok olmasına ve bazı ailelerde borçlu bir yaşam tarzının benimsenmesine yol açmıştır.
Kişilerin gelirleri yetmese veya borçlu olsalar bile yaşantılarında hiçbir değişiklik gözlemlenmiyor, aynı şekilde tüketime ve gereksiz harcamalara ısrarla devam ediyorlar. Artık bu tür yaşantıdan başka bir çarelerinin olmadığına, inanmış durumdadırlar.
Bir arkadaş toplantısında ev sahibi mısır patlatıp, getirdi. O sırada misafirlerden bir hanımın şöyle demesi beni çok şaşırttı.” Patlamış mısırı çok severim, geçenlerde markette bu gaye ile satılan mısırdan almayı düşündüm, ama sonra kim onu alıp ta uğraşıp, patlatacak diye vaz geçtim” demişti.
Osmanlı hayatı yaşanan bir evde büyümüş, bir hanımefendi bana bu olayı şöyle değerlendirmişti; Kızım ben buna, “kim uğraşacak hastalığı” diyorum. Şimdi bu kadar basit bir şeyle uğraşmak zor gelirse, bunun tabii bir sonucu olarak hanımların bazılarında bu tür boşluklar onları bunalıma itmiş, depresyon etkisi yapmıştır. Millet olarak en çok televizyon seyreden ülkeler arasında ismimizi duyurarak birçok işler yapabileceğimiz değerli saatlerimizi televizyon karşısında pasif bir seyirci olarak harcar olduk. Halbuki bir hanım evde bir şeyler ürettiği zaman bundan mutlu olacak, bu ona canlılık kazandırıp, sıkıntılarını unutturmaya vesile olacaktır. Böylece evden üretimin daha sağlıklı ve ekonomik olduğunu görecektir. Bu arada erkekler de eskiye nazaran değişti. Eskiden erkekler kurbanlarını kendileri keser, hasıllayarak eşine yardım ederdi. Soba kurar, evin basit tamirlerini bilir, ufak bir işte bile tamirci çağrılmazdı. Evin ağır işlerinde eşlerine destek olur, pazar ve alışverişi de onlar görürdü.
Birçok ekonomistin ifadesine göre; bu kısır döngüden çıkmanın çaresi olarak hem devlet bazında, hem aile bütçesi açısından “Tüketim toplumundan üretim toplumuna geçiş” olduğu bilinmekte ve dile getirilmektedir. Bu hareketi ülke bazında başlatmak, devlet yetkililerini ilgilendirir. Bizi ilgilendiren bölüm her ferdin veya ailelerin neler yapabileceğidir. Herkes elinden geldiği kadar kışlık yiyeceğini hazırlayıp, katkı maddeli ürünler yerine evde üretim çabasına girebilir. “Hazır alınan şeyler daha güzeldir” tabusu yıkılarak evlerde üretim başlatılmalıdır. Umarım yakın bir gelecekte hanımlar ürettikleri şeyleri anlatarak, kıvanç duyar hale gelirler.