Kime karşı ve nasıl bir muhabbet fedaisi?

İsmail AKSOY

Kime karşı ve nasıl bir muhabbet fedaisi?

(Wikileaks olayına atfen)

 

Asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretlerinin zındıka komitesi ve onların destekçileri tarafından ortaya atılan ve Müslümanların, özellikle de Kur’ân talebelerinin zihinlerini bulandırmak ve nazarları yanlış istikametlere çekmek amacıyla maksatlı olarak ortaya atılan ve yanlış yorumlanan sözlerinden biri de, “Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur”(1) şeklindeki cümlesidir.

 

Üstâd Hazretlerinin yukarıdaki sözü  Âlem-i İslâm içindeki mü’minler hakkındadır. Çünkü hak olan meslek, meşrep ve mezheb sâhiplerine muhabbet etmek farz olduğu gibi; kâfirlere karşı ise husûmet göstermek farzdır. Bu sebeple Üstâd Hazretlerinin bu cümlesini, Yahûdî ve Hıristiyanlara muhabbet etmek şeklinde  te’vîl etmek fâsid ve bâtıl bir yorumdur. Çünkü Yahûdî ve Hıristiyanlara muhabbet göstermek harâmdır. Hattâ böyle bir muhabbet, sâhibini küfre kadar gütürür. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyet-i kerîmesinde kâfirlere özellikle de Yahûdî ve Hıristiyanlara dost olmayı ve onlara sevgi gösterisinde bulunmayı yasaklamaktadır. Konu ile alakalı pek çok âyet-i kerimeden bir kaçını örnek olarak birlikte takip edelim:

“Ey îmân edenler! Hem benim, hem de sizin düşmanlarınız olan kâfirleri dost edinmeyiniz. Siz, onlara sevgi ve muhabbet gösteriyorsunuz.  Halbuki onlar size gelen hakkı (Kur’ân’ı ve Risâlet-i Muhammediyyeyi) inkâr ettiler.”(2)

 

“Ey îmân edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin.”(3)  

 

“Allah’a ve âhiret gününe îmân eden hiçbir kavmi, Allah’a ve Peygamberine muhâlefet eden kimseleri sever bulamazsın. Velev ki o kimseler, babaları, oğulları, kardeşleri ve kabîleleri olsunlar.” (4)

 

“Ey îmân edenler! Yahûdîleri ve Hıristiyanları dost ittihâz etmeyin! Zîrâ onlar, birbirinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost ittihâz ederse, o kimse onların zümresinden ve Allah’ın sevmediği kullarından olur. Muhakkak Allahu Teâlâ, Yahûdî ve Hıristiyanları dost edinenleri hidâyete erdirmez. Çünkü onlar zâlimlerdir.”(5)

 

Daha bunlar gibi pek çok âyet-i kerîme, kâfirlerle bâhusûs Yahûdî ve Hıristiyanlarla dost olmayı, onlara sempati ve sevgi beslemeyi yasaklarken; hiç mümkün müdür ki Bedîüzzamân Said Nursî (ra) gibi bir müceddid “Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur” cümlesiyle, kâfirlere karşı muhabbet beslemeyi murâd etsin. –hâşâ– yüz bin defa –hâşâ–!

 

Tıpkı Yûnus Emre gibi bazı kâmil zatların “Yaradılanı sev, yaradandan ötürü”  gibi sözlerini de çarpıtarak, asıl maksadından uzaklaştırıp İslâm inancına aykırı bir biçimde yorumladıkları gibi…

“Müslüman, kâfir-mü’min ayırt etmeksizin herkesi sever.”

 

Aslında bu söz doğrudur. Evet, Müslüman, Allah’ın mahlûku ve san’atı olması itibariyle her şeyin yaratılma ve sanat yönünü sever. Ama aslâ ve aslâ kâfirin küfrünü, müşrikin şirkini, zâlimin zulmünü, fâsıkın fıskını sevmez. Bir insânı yaratılmış olması cihetiyle ve Rabbânî bir eser nazarıyla sevmek ayrıdır, bu tekvinî bir emirdir. Ama Şeriat-ı Garraya aykırı davranış ve sözlerini sevmek bütün bütün ayrıdır.  Kâfiri küfründen, müşriki şirkinden, zâlimi zulmünden, fâsıkı fıskından dolayı sevmemek Allah’ın teklîfî emridir.

 

Yani Mahlûkiyyet i’tibâriyle mevcûdâta buğzetmek câiz değildir.

“Vel-buğdu fillah= Allah için buğzetmek” düstûruyla küfür ehlini sevmemek vâcibtir ve mü’min için gereklidir ve teklîfî olarak Allah’ın emridir. Bu dini gönderen Zât-ı Akdes, Peygamberler ve semâvî kitâblar vâsıtasıyla îmân ile küfrü, helâl ile harâmı, iyi ile kötüyü beyân buyurmuş.  Îmânı ve ona dair  güzellikleri sevmiş, sevdirmiş ve helâl dâiresinde amel etmelerini ve hayra koşmalarını emretmiştir. Küfrü, çirkinlikleri, harâm ve şerri çirkin görüp göstermiş, insânlara uzak durmalarını emretmiştir. Bu noktada îmân, helâl, hayır ve ma’rûfu ve bu yolda gidenleri sevmek îmânın bir gereği olduğu gibi; küfür,şirk, dalâlet, harâm, şer ve münkeri ve bunların sâhiblerini sevmemek de îmânın bir gereğidir.

 

Bedîüzzamân Hazretleri şöyle buyuruyor:

“Şark husûmeti, İslâm inkişâfını boğuyordu; zâil oldu ve olmalı. Garb husûmeti, İslâm’ın ittihâdına, uhuvvetin inkişâfına en müessir sebebdir, bâkì kalmalı.”(6)

 

“Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et.” (7)

 

Müceddid-i Elf-i Sânî İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârukî, Mektûbât adlı eserinin 266. Mektûbunda şunu kaydeder:

 

“Îmân, zarûrî ve tevâtür yolu ile bize gelen dînî emirleri tasdîkten ibârettir. Bu tasdîkin alâmeti de küfür ve onun levazîmatından teberrî edip uzaklaşmaktır. Bu teberrî, ancak Hakkın düşmanları olan kâfirlere karşı düşmanlık beslemekle olur.”

 

“Allah ve Resûlüne muhabbet, onların düşmanları olan kâfirlere karşı adâvetsiz olamaz.”(8)

 

Hazret-i Abdullah b. Abbâs (ra) buyurur  ki:

“Kişinin ne kadar namazı ve orucu olsa da; o, bunlarla tam ma’nâsıyla Allah’ın dostluğuna kavuşamaz. Ancak ne zamân Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için dostlar edinir, Allah için düşmanlar edinirse, işte o zamân hakîkî ma’nâda Allah’ın dostluğunu elde eder.” (9)     

Son yıllarda hız kazanan ve İslâm âlemine yönelik ifsat ve yıkım projeleri çerçevesinde değerlendirilen “Ilımlı İslâm” projesi bağlamında sinsice oynanan ve dünya siyonizmi tarafından İttihad-ı İslâmı (İslâm Birliği) engelleme çerçevesinde her fırsatta sergilenen yeni lobilerin ve tuzakların hangi boyutlarda uygulamaya konduğunun göstergelerinden biri de son olayla açığa çıkmıştır.        

Seslendirilen iddialara göre :” AIPAC, rutin şekilde kendisine akan bilgileri topluyor, tasnif ediyor, sansürlüyor, yayınlanmasına karar verdiğini Wikileaks üzerinden servis ediyor.

Neye göre? Tabii İsrail'in ABD içinde ve dünyadaki çıkarları, önceliklerine göre. Türkiye'nin böylesine hedef gösterilmesinin nedeni de bu.

Yani Wikileaks tam bir istihbarat operasyonu ve Tel Aviv trafından yönetiliyor.

Wikileaks ile İsrail arasındaki bağlantıya ilişkin giderek somutlaşan kanıtlar çıkıyor ortaya.. İz sürenler Tel Aviv'e, ABD'deki Yahudi lobi kuruluşlarına uzanıyor..Açıkça söylemek gerekirse; en keskin iddia şu:

WikiLeaks'in patronu, ABD'deki Yahudi lobi örgütlerinin en büyüğü olan Amerikan-İsrail İlişkileri Komitesi AIPAC (American Israel Public Affairs Committe).

Bilgiler bu kuruluşun mensupları tarafından toplanıyor. Yüz binlerce bilgi buraya akıyor. AIPAC; ABD yönetiminin, Dışişleri'nin, Pentagon'un, ekonomi kuruluşlarının, uluslararası kurumların hassas yerlerinde bulunan üyeleri üzerinden dev bir casusluk şebekesini yönetiyor.”

 

Bu son gelişme ile de irtibatlandırılması halinde, ferasetli okuyucuların ne söylemek istediğimiz hususunda detaya ihtiyaçları olmadığını düşünüyorum. Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ândan aldığı bu dersi, günümüz hâdiseleriyle birleştirecek okursak; Zındıka komitesi iş başındadır. Dünyanın mevcut haliyle en önemli problemi ne şu, ne de budur. Ne şu ülke ve ne de bu ülkedir.  Şu anda dünya için en büyük tehlike bütün büyük güçlerin sinirlerini ele geçirmiş, bilişimden silah sanayiine, diplomasiden ekonomiye, finansa kadar her alanda global hakimiyet sahibi Siyonist kesimlerdir. Bu kesim dünya barışının ve İslâm Birliğinin  önündeki en büyük engeldir. Ve en büyük global tehdit ve tehlikedir!

 

Özetleyecek olursak; Üstâd Hazretleri “Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.”  cümlesiyle meâlen diyor ki: Bizler muhabbetimizi kitâb ve sünnet dâiresinde gösteririz. Nefsimizi öne çıkararak onun adına ve hesabına  kimseye muhabbet veyâ buğz edemeyiz. Şerîat ölçülerine göre  severiz veya buğzederiz. Şerîat-ı tekvîniyyeye göre herkesi severiz. Şerîat-ı teklîfiyyeye göre ise sâdece mü’minleri sever, kâfirlere ise husûmet ederiz. Çünkü kâfirin küfrünü sevmek küfürdür.

İnsanlığa yol gösteren tek hidayet kaynağı İslâm, her bir mes’ele için bir ölçü, bir kriter  belirlediği  gibi, makalemize konu olan muhabbet ve husûmet mes’elesi için de bir ölçü ta’yîn etmiştir. O ölçü de şudur:

“El-Hubbu lillah, vel-Buğzu fillah”

Ya’nî: “Allah için Allah’ın dostlarını, yani sırât-ı müstakîm ehli olan ve İlâhî nimetlere mazhar olan Nebîler, Sıddıklar, Şehidler, Sâlihler ve bunların izini takip eden mü’minleri  sevmek,  Allah için Allah’ın düşmanlarına, Onun saltanatına kafa tutanlara, sırât-ı mustakîmden yüz çevirip küfür ve dalâlet bataklığında debelenen kâfirlere, müşriklere, Siyonistlere, münâfıklara, Allah’ın gazâbına ma’rûz kalan Yahûdîlere ve (İsevî Müslümanlara değil) dâllîn gürûhu olan Hıristiyanlara buğzetmektir.”

 

Dipnotlar:

1.Nursî, Said, Dîvân-ı Harb-i Örfî, Hakìkat Makàlesi

2.K.K.,  Mümtehine, 1

3. K.K., Nisâ, 144

4.K.K., Mücâdele, 22

5.K.K., Mâide, 51

6.A.g.y.,  Târihçe-i Hayât, 125

7.A.g.y., 22. Mektûb

8. Mektûbât-ı İmâm Rabbânî, 266. Mektûb

9. Nevâdiru’l-Usûl, 1/229-338

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.