Kimimiz Zindan İçindedir; Kimimizin Zindan İçinde Hafız Ali

Mustafa ORAL

“Üç büyükler” denince ne geliyor aklımıza? Bu ifade, yolu hapse düşen Bediüzzaman ve talebeleri için Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerini getirir akla.

Hapis gâh Hak yolcuları, gâh yolu Hak’ka çıkacaklar için uğrak ve menzildir. Mahpusların piri Hz. Yusuf’tan bu yana tarihe yön veren birçok şahsın, en çok da Allah dostlarının yolları hapse düşmüştür.

Hapishaneler insanın kendisi ile baş başa kaldığı, hayatın anlamını sorguladığı inzivagâhlardır. Rabbiyle görüşme, konuşma ve halleşme yeridir. Şer gibi görülen olayların arkasındaki rahmeti görenler için zindan ebedi saraylar kazandıran çilehanedir.

Tohum toprağın bağrında zindana atılır. Karanlık ve soğuk bir âlemde kabukları soyulur. Bir süre aç, susuz, havasız kalır. Gün gelir, çile imtihanını kazanır. Üzerindeki ölü toprağını atar. Gün yüzüne çıkar. Dal, budak salar. Yaprak, meyve verir. Bir iken bin olur. Gövdesi insana dayanak, gölgesi varlığa sığınak, dalları kuşlara yuva, yaprakları hayvanlara, meyvesi insanlara gıda olur.

Tohum toprağa, Yusuf kuyuya, bebek rahme düşer gibi düşer zindana insan. Zindan bereketli ve feyizli bir okul olur. Rahimdeki süre dolar. Kaderde planlanan gün gelir. Gün yüzüne, dünya sarayına çıkar. Yusuf da zindandan mezun olarak saraya sultan olmamış mıdır?

Hapiste ömür bereketlenir. Saraylara layık servet elde edilir. Bazen bir evliyanın 90 yılda kazandığı makamı zindanda mahkûm 9 ayda kazanır. Bediüzzaman’ın talebeleri de 9 aylık Denizli Hapsinde aynı makama ermemiş midir?

İnsan şu garip dünyada gâh, nimetle gâh musibetle imtihan edilir. Nimeti de, musibeti de verenin Allah olduğunu bilen için dünya imtihan yeri olmaktan çıkar. Nimeti kendinden, musibeti Allah’tan bilen içinse dünya zindana döner. Değil mi ki musibetle imtihan nimetle imtihandan daha kolaydır. Varken şükredersin, yokken sabredersin; olur biter. “Yarın kara toprağın bağrında hepimiz ebedi zindana gireceğiz. Zindan ne ki”, deyip teselli olursun.

Nimetle imtihan zordur. Saraylarda yaşamak istersin. Hep bir adım ötesini istersin. Varlığa alıştıktan sonra darlığa gelemezsin. Sahip olduğun şeyleri kaybetmekten korkarsın. Şartlarını korumak için yakarsın, yıkarsın; yalan söylersin, iftira atarsın; yetmez, kendine de, başkalarına da dünyayı zindan edersin. Kazanayım, derken dünyayı da, ahireti de kaybedersin. Hâlbuki musibette ve zindanda mazlumsundur.

Hapis kabir hayatına alışmak için fırsattır. Mahpus “bu musibet bana nimet” deyip sabrederse kabrini ve ebedi âlemini saraya çevirir.

Hapis oruçtur. Oruçlu gönüllü olarak, mahpus zorunlu olarak haramlardan kaçar. Rabbimiz Kefh Ashabını mağarada günahlardan koruduğu gibi günümüzde de sevdiği kulunu zindanlara koyarak korumaktadır. Evet, zindan korunma, arınma demektir.

Hapis bazen yar ve yardımcılarla buluşmaktır. Her buluşmanın meyvesi vardır. Yıllardır birbirini göremeyen Bediüzzaman ve talebeleri de Denizli Hapsinde buluşmuşlardı. Bediüzzaman, mahpusların yüce ruhlarında Meyve Risalesi isimli eserini telif etmişti. Gerek hapiste, gerekse de dünya hapsinde bulunanlar için elbette bir Meyve Risalesi yazacak fırsatı Rabbimiz nasip edecektir. Bir gün hapishaneden ve dünya hapishanesinden çıktığımızda, meyvelerini düşünüp, “iyi ki de içerde kalmışım” diyebilmeliyiz.

Kimimiz zindan içindedir; kimimizin zindan içindedir. Şimdilerde hayatı kendine zindan eden, zindandayken sarayda gibi yaşayan o kadar çok insan var ki. Kimse kimsenin hayatını değiştiremez. Herkes hayatı kendi kendine zindan veya cennet eder.

25 Eylül 1943 tarihinde Hafız Ali, Denizli Hapsine girdi. Nur insan ile zindanı nurlandırdı, mahkûmları hayata döndürdü. Zindanı saraya çevirdi. Hapisten murat edilen meyvelere ulaştırdı.

Bir gün Bediüzzaman’ın zehirlendiğini, ölümle koyun koyuna yaşadığını fark edince kendini feda etme kararı verdi. Diğer zindanlardakilerin, dünya zindanındakilerin Nur İnsan Bediüzzaman’a daha çok ihtiyacı olduğunu düşünerek “Ya Rab! Şu kadar insan, biz çaresiz kaldık. Üstadımıza elimiz yetişmiyor. Eğer eceli geldiyse onun yerine benim canımı al, ona afiyet ver.” diyerek Rabbine gitti. 17 Mart 1944 tarihinde Üstadının yerine şehiden vefat etti.

Üstadının “Aziz, sıddîk kardeşlerim, ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor.” dediği gibi geçen 72 yıla rağmen biz de Hâfız Ali ve Üstadını unutamadık, acıları hala sarsıyor. 72 yıldır Hafız Ali’nin kabrinden yükselen Nur’lar başta Denizli Hapsindeki mahkûmlar olmak üzere, bütün mahkûmların, bilhassa da biz dünya mahkûmlarının ruhlarını aydınlatmaya devam ediyor.

Ruhlarına el-fatiha…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.