Kâh hüzün şerbeti içeriz, kâh şevk iksiri. Kaybetmenin hüznü ile coşar, kazanmanın şevkiyle koşarız. Korkudan korkmaz, ümitten vazgeçmeyiz. Korku kalkanı kadar, şevk kılıcını kullanırız.
Sabır soluklar, asıl duruş sergiler, gayret atını kamçılarız. Bakir keşif sahraları ararız; düşüş de ve kalkışta. Düşüşün ve kalkışın bir birini tamamlayan iki adım olduğunu keşfederiz yürüyüşümüzde.
Sadırda samimiyet, akılda istikamet, vicdanda dirilik, kalpte bütünlük ararız. Bulduğumuzda yücelmişizdir, kaybettiğimizde arayışlarımız onadır.
Değerler bütünlüğünde derinleşir, hikmet ufkunda genişleriz. Tohumda ağacı, ağaç da tohumu görürüz. “an” dan sermede, sermetten “an” a gider geliriz ansızın.
Ağlarken gülmesini, gülerken ağlamasını biliriz; biliriz mevsimler sabit değildir; “an” da akar dururlar…
Geceyi besleyen gündüzü, gündüzü besleyen geceyi görürüz. Nefsini bilmeyi en büyük biliş ve erdem bilir, bir şey bilmediğimizi biliriz her yeni bilişte.
Bir evvelde bir ahirde, bir zahirde bir batında Nur arar durur doymak bilmeyen kalbimiz.
Karamsarlık yazmaz defterimizde, kötümserlik yoktur kitabımızda. Ümidin renkleri akar, şevkin tınıları çalar serencamımızda.
Mekânın dediğini dinler, zamanın şarkısını duyarız; mekânda asılı durduğumuz zaman müddetçe. Ömrü müddetçe ölüm ve hayat bilmecelerini çözmeye çalışırız.
Fırtınaların koynunda sekine devşiririz biz.
Kimiz biz?
Hikmet sevdalısı, hakikat aşığı…
O “biz” lerden olmak duasıyla.