Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur:
“İstihâre yapan hüsrâna uğramaz; istişâre eden pişman olmaz; iktisatlı olan fakir düşmez.”(Heysemî, II, 280)
“İdarecileriniz hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvet ehli (cömert) kimselerse, işlerinizi aranızda istişâre ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü, altından (yani hayat, ölümden) daha hayırlıdır…” (Tirmizî, Fiten, 78/2266)
İstişâre aynı zamanda, istişârede bulunulan kimselere bir değer verildiğini de gösterir ki bu, onların hizmete daha büyük bir şevk ve azimle omuz vermelerine vesîle olur. Diğer taraftan istişâre, hizmet ehlinin benlik duygusunu da asgarîye indirerek, kişiyi yaptığı hizmetle böbürlenme âfetinden korur. İstişâreye tenezzül edilmemesi ise kendini etrafındaki kardeşlerinden üstün görme mânâsına gelen kibir ve ucup hastalıklarının bir alâmetidir.
İSTİŞARE EHİL KİMSELERLE YAPILMALI
İstişârenin neticesi mutlakâ tatbik edilmelidir. Samimiyetsiz ve âdet yerini bulsun diye baş sallayarak yapılan istişâreler, fayda yerine zarar getirir. İstişâre, o işe ehil kimselerle yapılmalı, ayrıca herkes çekinmeden fikrini açıkça söylemelidir ki hakîkat ve rahmet tahakkuk etsin. Ancak istişâre edilecek şahıs, danışılacak mevzûda ehil bir kimse olmazsa, bu durumda netice, isâbetsiz ve yanlışlarla dolu olur. Dolayısıyla, tıbbî bir meselenin bir hukukçuya danışılarak halledilmeye çalışılmasındaki garâbet cinsinden, vebâli mûcip hatâlara meydan verilmemelidir.
Kendisine danışılan şahsın sadece istişâre olunan meseledeki dirâyeti de yetmez. O, aynı zamanda takvâ ehli, ahlâklı ve her türlü garazkârlıktan berî olmalıdır. Aksi hâlde muhâtabı yanıltma ihtimâli vardır ki, bu takdirde istişâreden umulan hayrın zıddı tahakkuk eder.
Ayrıca istişârede en hayırlı neticeye varabilmek için, saplantı hâlindeki peşin hüküm ve düşüncelerden sakınarak, muhâtapları sıhhatli bir muhâkemeyle dinlemek de zarûrîdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş