Fiziki olarak göz ile dimağın (beynin) ittifakı, fizik ötesiyle akıl ile kalbin ittihadı ile gerçekleşen kıraat; tarif olarak basit görünse de tahkik olarak ilmin kıblesi, insan için bilgilenme vesilesi, idrak sarayının pencerelerinden gönle süzülen ışık huzmesi, anlama ve anlamlandırmanın da mebdesidir.
Kıraat; varlığın var ediliş hikmetine vakıf olmaya çalışma, varlığın maiyet ve mensubiyetine, yani esma ve sıfat cephesine kavuşma, varlık ile “Vareden” adına buluşma silsilesidir.
Tefehhüme sür’at, teceddüde vüs’at, tekemmüle kuvvet veren kıraat; zanna dayalı hissi dindarlığı terk, iz’ana ayarlı ilmî dindarlığı derk seyahati olup, cehaletten kaynaklanan tahminden uzaklaşma, tahkik ile tatmine ulaşma listesidir.
Aklın inandığı hakikatlerin izini sürmesi, kalbin tasdik ettiği hakikatleri görüp sevmesine medar olan kıraat; pasif bir görevi edâ değil, aktif bir ödevi ifa becerisidir.
Bu itibarla kıraat; satır üzerinde gözün gezinmesi değil, satır aralarına aklın girmesi, üzerinde düşünüp manayı sahiplenmesi, satır arkasını kalbin sezmesi, ruhun maksattan nasiplenmesidir.
“Oku” diye hitabına başlayan bir kitap, aslı ilim esası akıl olan bir din, hakiki ilimlere reis ve peder olan İslamiyet; kendine iman intisabıyla irtibat peyda eden müminlerin aklî ataletlerini ve bundan kaynaklanan cehaletlerini kabul etmiyor... Kıraat ile cehalet ve taklitten kurtulmalarını, ilim ve marifet ile akli ataletten uzaklaşmalarını istiyor...
Muhataplarını talebe olarak kabul eden, konuşmasına “İkra” diyerek başlayan, kâinat mektebinde bulunan hadsiz mevcudatın her birini bir mektup olarak gösteren Kur’an, yazılı/yazısız ayetlerin Rabbi namına okunmasını bekliyor...
İlk inen surede usulü talim, asılı takip için iki defa zikredilen “İkra” emriyle okumanın önemine dikkat çekiliyor... İlk “İkra” emriyle birlikte “Rabbinin ismiyle” denilerek kâinattaki eserlerin nasıl okunması gerektiği, ikinci “İkra” kelimesiyle “Kerem Sahibi Rabbin” için ifadesiyle okumanın niyeti öğretiliyor...
Afakî ve enfüsi okumanın usul talimiyle dolu olan nur külliyatında da; kâh afakî ayetler hayal ile akıl gözünün önüne, kâh enfüsi ayetler kalp gözüyle gönlün önüne seriliyor... Afakî okumalarla dış seyirden içe dönmenin; enfüsi kıraat ile iç geziden dışa ermenin yolları bildiriliyor...
Afakî kıraat ile eşyanın lisan-ı hal ile yaptıkları sessiz konuşmalar, doğuşlar ve batışlar, kışlar ve baharlar, eriyen karlar, yağan yağmurlar ve bunlarda tecelli eden Esma-i Hüsna nazarlara gösteriliyor...
Güneşten ve aydan, güzden ve yazdan, yokluktan ve bolluktan gözünü çektirip enfüsi okuma dairesinde hayat ile mevt, akıbet ile mahiyet, seyyiat ile hasenat usulleri ile birlikte talim ediliyor...
Doğruyu (Kur’anı ve hakikatlerini) okuyor olmamız maksada ulaşmamıza kifayet etmiyor, doğru okumayı da gerekli kılıyor. Asılın meşruiyeti yanında, niyetin de masumiyeti, usulün de makuliyeti gerekiyor...
Hakiki bir kıraat; doğruyu (Kur’anı) doğru okuma, doğru anlama, doğru anlamlandırma, doğru anlatmayı da zaruri kılıyor... Evet, sarih bilgiler veren tarih, doğruyu doğru okuyamamanın fikri ve fiili sapmalarıyla mazinin dolu olduğunu ispat ediyor...
Sırat-ı müstakimde müstakim yürümek, doğruyu doğru olarak okumayı katiyetle iktiza ediyor... Hidayet ve istikamette devam, saffet ve samimiyette kıvam, itaat ve ibadette kıyam doğru kıraat istiyor... Daralan ufkunu açmak, kararan umudunu nurlandırmak isteyen ayat-ı kâinatı dikkatle okuyor...
Doğruyu, doğru bir niyet, doğru bir usul ile okuduğumuz neticelerinden/semerelerinden anlaşılıyor. Doğru kıraat; doğrulama (tasdik), doğru ile olma (tatbik), doğrultma (tebliğ), doğrulma (temsil) olmak üzere dört külli semereleri ile kendini ispat ediyor.
Elhasıl; İslam ve iman, ilim ve marifet adına “kıraat” değişmez bir kural... Kitap ehli olmadan iman ehli olmaya çalışma, yiyip içmeden hayatta kalmaya kalkışma gibi muhal...