Boş Çayırda Pehlivanlık
Çayır ağası, cazgırlar, davul, zurna senin olsa
Hakeme îtimâdım var; benden taraf sanki biraz.
Galibi alkışlar ekser, stadyum seyirci dolsa;
Hepsine bedeldir yalnız benim teşvikkârım İraz...
Bir pehlivan edâsıyla estim, savurdum, gürledim.
Boş meydanda peşrev çekip gölgelerle ettim güreş.
Filipinler'den ses geldi; kimse yokmuş, ben bilmedim.
Hem ziyaret, hem de hizmet için gitmiş Eyüp kardeş.
Filipinler'de fırtına oldu bu kuru gürültüm;
Bizim seyyahlar sanmış ki, tusunami geldi; vurdu.
Eyüp kardeşimin ise techizatı hazırmış tüm;
Kalkanıyla savuşturup gürzü tâ ordan savurdu.
Kendisi Uzak Doğu'da, aklı mahcûp misafirde:
“Baştan nazlandı. Zannettik davete icabet etmez.”
“Garip, orda aç kalmasın; günaha girmeyim bir de...”
“Hiç görmedim böylesini, Uludağ'ı yese yetmez!”
“Nerden çattık şu belâya? Düşman başına bu konuk!”
“İştahım yok diyor amma; kalmadı baklava, börek.”
“Titanik olsa batırır; iyi ki kaçtık, kurtulduk.”
“On misli su altındaymış; buzdağı gibi mübarek...”
“Pıtrak dikeni misali, yapışıverdi paçama.”
“İltifat ettik de güya, pes etmiş iken bulaştık.”
“Töbeler olsun bir daha takılırsam bu adama;”
“Merhametten maraz doğdu, memleketten uzaklaştık.”
Böyle düşünmez gerçi o, ben su-i zan ediyorum.
Bir hâtime vermek gerek, çok uzadı bu yârenlik.
Kucaklaşıp, helalleşip artık kapatsak diyorum;
Arz ederek selam, sevgi, mutluluk, sağlık, esenlik...