“...Zîşuurun en câmii insandır... ve bütün kâinat ise, hayata müsahhardır ve onun için çalışıyor...” [1]
“...Kâinat sultanının ism-i a'zamına mazhar ve bütün esmasına en câmi' bir âyinesi ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hâssı...” [2]
Bir kavram olarak “İnsan”’ı ele aldığımızda hangi açıdan bakacak olursak sayısal olarak fazla tahliller karşımıza çıkmaktadır. Çünkü kompleks bir yapıda olması pek çok tabir ve tahlillere sebep olmuştur.
İnsan, şuur sahibi olan diğer mahlûkata (melek, cin, hayvan) göre fıtratı en mükemmel olanıdır. İnsanı tam manasıyla anlamak mümkün olmamış ve olmayacakta. Ama anlamak için yapılan tahliller de devam edecektir.
Fıtratı mükemmel olan insanın maddi ve manevi ihtiyaçları için mahlukat seferber edilmiştir. Yumruk kadar midesi olan insan ömrü boyunca bu en şerli kabı doldurmaya çalışmaktadır. Ama bu kadar hacmi olmasına rağmen kırık bir testi gibi dolmak bilmemektedir. Belki de dolmaması sebebiyle insan, doldurmak uğruna dünyayı fesada vermektedir. Bunun farkında değil. Hayat o kadar kıymettar bir sermayedir ki, bunun çar çur edilerek iflas etmemek için en üstün çaba sarf edilmelidir.
Hayatın müddeti kısa, sermayesi az olması sebebiyle, sermayesine kuvvet verecek şeylerden bir tanesi de şefkat ve mehabetidir. Bunlar nispetinde, insan mutluluğu elde edebilir. Affedici, müsamahalı, hürmetkâr olacaktır. Kırık testiyi doldurmaya çalışan insan o testiyi ancak ve ancak bu yollarla tamir edebilecektir.
Bütün insanı değil ama en mükemmel insanı miraç merdiveniyle insanlık namına bir vekil, bir mümessil olarak Eşref-i Mahlukat olarak Hz. Muhammed Mustafa'yı (asv) huzuruna almıştır. Ve “Ettehiyyatü” burada vuku bulmuştur. Diğer şuurlu mahlukatı değil insanı seçmesi elbette ism-i azama mazhar olan nakş-ı azam olmasıdır. Elbette ki, nakş-ı azam insan, sermayesini israf etmemeli en mükemmel ve verimli şekilde değerlendirmelidir. yoksa kırık testinin dolmasını beklemekle eceli gelecektir.
Selam ve dua ile
[1]Şualar (54)
[2]Şualar (218)