Sessizlikten şiir çıkaran nadirattan…
Sükutun kumaşını ustaca kesip biçen bir terzi…
Gerçeğin kalbinin çarpıntılarını duyan bir bilge.
Risale-i Nur’un can damarlarına nabız oldu ömrü boyunca.
Muhakemenin zirvesindeydi her daim.
Risalece düşünmenin ilk safında yürüdü.
Yaşı ne olursa olsun, aklı hep delikanlıydı.
Parlak zekâsının ışıklarını cömertçe kalplere indirdi.
Beklenmedik bir yağmurdu çoraklaşmış vatan toprağına…
Çekinmesi olmadı“eller ne der?”lerden.
Bediüzzaman’a talebe olmayı âlim olmaya yeğledi.
Kalbî yürüyüşünden devşirdiği Hikmet Pırıltıları’nı gökkuşağı gibi indirdi arzımıza.
Hiç ölmeyecek hecelerin, hiç susmayacak cümlelerin intisabıyla sessizliğe büründü.
Suskusu bu yüzden, derin.
Sessizliği bereketti.
Sesini değil, sözünü yükseltenlerden oldu.
Nûr’un kahramanları içinde özel bir yerde durdu Kırkıncı Hoca.
Doğu nöbeti tuttu.
Vatan diye bekledi doğu ufkunu…
Nur’un doğumunun sancılarını çekti.
Yalnız.
Bazen anlaşılmandı.
Fikir işçisiydi; tefekkürün minderini kurdu loş köşelere..
Gönlünün köşesinde demledi Nur’un gizli sırlarını.
Kader’i anlatarak yaptığı iyilik, bir ömür ödenmez.
Üstadı’nın mesellerini açarken ustaca, yeniden sevdirdi Risale’yi..
Sözü kalbinden yakalayan nadir düşünürlerden Kırkıncı Hoca…
Onu bir ayna olarak buluyor kardeşleri, hep bir ayna.
Kur’ân’ın göğsüne koyduğu kalbini bir ömür Sözler’e çevirdi.
Bir ömür Lem’a’sı oldu Nur’un, bir ömür Şua’sı oldu gerçeğin…
Bize kırk ömürlük bir bereketle veda etti Kırkıncı Hoca..
Sonsuz ömrün eşiğine baş koyan nice kırklardan biri…
Kırk inci bıraktı ardı sıra…
Allah rahmet eylesin.