Kırkıncı Hoca İslam âlimi olduğu kadar, insan mühendisiydi

Merhum Mehmed Kırkıncı Hocaefendi‘nin yanında 1959 senesinden itibaren Arapça ve İslami ilimler tahsil eden Musa Şekerci hocamızla görüştük

Takdim

Kıymetli okuyucularımız, yeni bir nehir söyleşimizi hizmetinize sunuyoruz. Merhum Mehmed Kırkıncı Hocaefendi‘nin yanında 1959 senesinden itibaren Arapça ve İslami ilimler tahsil eden Musa Şekerci hocamızla görüştük ve hatıralarını rica ettik. Hocamız da Allah razı olsun bizi kırmadı ve bu söyleşi vücut buldu…

Hekimoğlu İsmail beyin tabiriyle diyecek olursak; “Hiç şüphe yok ki İslam âlimi olduğu kadar, insan mühendisi de olan Hocamızın en kıymetli eserleri, yetiştirdiği talebeleridir. Çoğu “Hoca” oldu amma, hocalık unvanlarıyla Kırkıncı Hocamın önünde diz çöküp, elini öpmeleri, faziletin mahyalaşmış hâlidir.”

Geçen Aralık ayında Katre Uluslararası İnsan Araştırmaları Dergisinde yayınlanan yazısında Prof. Dr. Halil Ahmet Kırkkılıç bey şöyle yazmıştı; Kırkıncı Hoca manevi bir kuluçka makinesi gibiydi. Binlerce öğrenci yetiştirip ülkenin yedi iklim dört köşesine göndermiştir. Ölümüyle her şey bitmemiş, arkasından bıraktığı kitaplar, öğrenciler ve müesseseler vasıtasıyla hâlâ etkinliğini sürdürmektedir.”

Bu talebeler iki kısma ayrılıyor; birinci kısım, kendilerinin Risale derslerinde yetişmiş ve o sohbetlerin boyasıyla boyanmış mümtaz şahsiyetler. Bir diğer kısmı ise hocamızdan Arapça ve İslami ilimler tahsil eden halka. İşte onlardan birisidir Musa Şekerci hocamız. Biz de bu söyleşimizde bu durumun gereği olarak daha çok Mehmed Kırkıncı Hocamızın ilmi şahsiyeti üzerinde durduk. Bu arada Erzurum’un ilim halkalarından bazı şahsiyetlere de bilvesile değinmiş olduk. Musa Hocamıza bize zaman ayırdığı için teşekkür ediyor, merhum Mehmed Kırkıncı Hocaefendi’yi de bir kere daha rahmetle anıyoruz.

Salih Okur/cevaplar.org

– Hocam tevellüdünüz kaç acaba?

Benim tevellüdüm 1947. Nüfus cüzdanında 1949 yazıyor ama aslen 1947.

-Hocamdan yirmi yaş kadar küçüksünüz o zaman.

-21 yaş. Çünkü hocamın da esas doğum tarihi 1926‘dır. Ama kimlikte 1928’dir.

–Bildiğim kadarıyla hocamla akrabasınız değil mi?

-Hocamın anasıyla benim babam dayı hala çocukları. Babasıyla benim babam da teyze çocukları.

-Hocamla nasıl tanıştınız?

-Hocamgilin bizim komşu köyde çayırları vardı. O çayır biçim zamanı geldi mi, ya hocam gelirdi, ya babası gelirdi ya da hocamın kardeşi Hacı Musa ağabey gelir, o otu satarlardı. İşte hocam da bir gelişinde -takriben 1957-58 idi- bizim eve gelmişti. Babamla oturdular, konuştular, sohbet ettiler.

Ben de o sırada Kur’an elimde hafızlığa çalışıyordum. Biliyorsunuz hocam evliydi ama çocuğu olmamıştı. Babam “ne olacak senin bu durumun?” dedi. Hocam; “dayı, benim durumumda bir şey yok. Benim çoluğum, çocuğum çok. Medrese talebe dolu. Aha bunu da götüreceğim” diyerek beni gösterdi. İlk tanımam böyle oldu. 1957-58 yılları…

-Siz ne zaman Erzurum’a gittiniz?

-1959’un 11. ayında gittim. Hafız Nazif Efendi vardı, Kurra. Ondan kıraat, tecvid filan okudum. Hocamdan da Arapça okumaya başladım.

BEDİÜZZAMAN’IN VEFATI

-Siz medreseye gittiğinizde Bediüzzaman daha hayatta imiş?

-Evet, o sırada hayatta idi. 1960 Ramazanında hocam bizim okuduğumuz Mahallebaşı Taşmescid camiinde vaaz yapıyordu. Kadir Gecesinden bir gün evvel hocam Üstadın cenazesine gitti. Bizim de bir şeyden haberimiz yoktu. Caminin imamı cemaate; “Bediüzzaman hazretleri vefat etmiş. Hocaefendi cenazesine gitti. Dolayısıyla vaaz yok” dedi. Öylece Üstadın vefatını duymuş olduk.

HOCAMIN DERS OKUTTUĞU MEKANLAR

O Taş mescidin yanında tek odalı bir yer vardı. Hocamın talebeleri orada kalırdı. Hocam oraya gelir, dersini okutur, giderdi. Daha sonraları Kümbet alındı. Hocam Kümbet’e oturdu. Biz Kümbet’e gitmeye başladık. Kümbet sobayla ısınıyordu. Biz iki arkadaş sabah namazından önce Kümbet’e giderdik. Sobayı yakardık. Namazımızı kılardık. Çayı demlerdik. Hocam gelirdi, namazını kılardı. İlk dersimizi okurduk. Kahvaltı yapar, biz ayrılırdık. Daha sonra merhum Vahdet ağabey Kümbet’te kalmaya başlayınca, artık o hizmetleri o yaptı.

Biz o sırada küçüktük. Bizden büyük ağabeyler vardı. Hatta askerliğini yapmış, evli ağabeylerimiz vardı; geliyor, ders okuyorlardı. Hocam Taşmescid medresesinde ders okuttuğu sırada Kurşunlu medreselerine de gidiyor, orada da ders okutuyordu. Ama biz o talebeleri tanımıyorduk.


(Mehmet Kırkıncı Hocaefendi)

1960 ihtilali olunca hocamı Sivas Caner kışlasına götürdüler. Biz de köyümüze döndük. Aradan 5-6 ay geçtikten sonra hocam geri döndü. Biz de medreseye geri döndük ve okumaya devam ettik.

Taşmescid medresesinde 11 kişi kalırdık. Bir tane ranza vardı. Dört beş talebe orada yatardı. Bizler yere serdiğimiz döşeklerde yatardık. Bir de sobamız vardı. Kışın sobanın üzerinde tencerede yemeklerimizi nöbetleşe yapardık. Banyo için de hamamlara giderdik.

-Hocam size maddi destek bulabiliyor muydu?

Maddi destek şöyle; Mahallebaşında Hacı Hamza Özoltulu diye bir zat vardı, Allah mekanını Cennet eylesin. Hocam okumaya gelen talebeleri ona gönderirdi. Mesela ben gittiğimde Hacı Hamza beni bir esnafa götürdü, aynen şöyle dedi; “ula bana bak, buna günde bir tane ekmek vereceksin. Ben fırına götürüyor, yazdırıyorum, ayın sonunda parasını öde.”

Hacı Hamza da herkesin sevdiği, saydığı bir adamdı. Kimse onu kırmazdı. Böylece kalan her talebenin günde bir ekmek fırında alacağı olurdu. Diğer şeyleri de köyden yanımızda getirdiğimiz şeylerle filan idare ederdik.

Bu Hacı Hamza efendi yaşlı hanımına zaman zaman yemek yaptırır, bize getirirdi. Veya bazen bizi eve götürürdü. Enteresan bir adamdı. Allah kendisinden razı olsun.

O sırada Vahdettin Hızıroğlu ağabey vardı. Belediyede çalışıyordu. Onun ilk başlangıç dönemleri idi. Kendisi hocamı hiç bırakmazdı. Biz ders okuduktan sonra hocamın yanına oturur, risalelerden okur, sorar, hocam da izah ederdi. Bir müddet sonra “hocam hele bir dur” der, bir sigara çıkarır, içerdi. Hocam da sabırla onun yüzüne bakardı. İşte Vahdettin ağabeyle o şekilde ilgilendi hocam.

SAKIP DANIŞMAN HOCANIN MEDRESEMİZİ ZİYARETİ

Bizim Arapça okuduğumuz Taşmescid medresesinden mahalle muhtarı bir ara şikayetçi oldu. Bizi oradan çıkartıp orayı yazıhane yapmak istiyordu. Karakola gitmiş, oradan çıkınca da müftülüğe gitmiş. Müftü de, merhum Sakıp Danışman Efendi. Bir akşam üzeri dışarıda kar yağıyor. Akşam namazını camide kılmışız, medreseye geçmişiz. Günlük rutinimiz şu; camiden çıkıp medreseye girmek ve çorbamızı içip, sonra dersimizi çalışmak. Fakat o gün ne sofra konmuş, ne yemek yenmiş. Herkes kitabı elinde, dersini mütalaa ediyor. Ben de kapının karşısında oturup, dersimi mütalaa ediyorum. Sakıp Efendi dışarıdan gelmiş, avluya girmiş. Yüzü filan sarılı… Ben gözlerinden tanıdım. Hemen fırladım, “hoşgeldiniz hocam” dedim. Büyük arkadaşlar da hemen kalktılar, “hoşgeldiniz hocam” dediler. Hocaefendi sağa sola baktı. Benden daha küçük biri vardı, onu sordu; “bu nereli” dedi. “İspirli” dedik. “Tamam evladım.” dedi. Dışarı çıkarken kapıdaki karı işaret ederek “evladım buraları temizleyin” dedi. “Tamam hocam” dedik. Öyle gitti.


(Müftü Sakıp Danışman Hocaefendi)

Ertesi sabah hocam geldi; “fesubhanallah, siz Sakıp Efendiye ne ettiniz” dedi. “Hocam bir şey olmadı” dedik. “Ehh siz nasıl rahat durdunuz?” diye sordu. “Ne oldu ki hocam” dedik. Meğer Sakıp Efendi demiş ki; “Yahu ben bir sürü medrese gezdim de, böyle talebe görmedim Mehmed Efendi. Ya avluya girdim de, içeride çıt ses yok. Herkes başını eğmiş, kitap üzerinde ders mütalaa ediyor. Bunları sen nasıl eğitmişsin, nasıl öğretmişsin” demiş. Hocamı tebrik ve takdir etmiş. Hocam gülerek; “Allah etti, sizin uslu duracağınız yoktu, siz durmazdınız. Ben sizi biliyorum, durmazdınız. Allah etti bu işi” dedi.

Sakıp Efendi bizden çıktıktan sonra o mahalle muhtarına gitmiş. Demiş ki; “O oda sana lazım mı?” “Lazım” demiş muhtar. Sakıp efendi de bunun üzerine; “şimdi o talebeleri alıp mahalleye çıkacaksın. Mahallenin sınırları dışına çıkmayacaksın. Hangi evi beğenirlerse, o evi boşaltacaksın. Oranın bir senelik kirasını vereceksin. Talebeler oraya taşınacak. Sen de o odayı ne edeceksen et” demiş. Muhtar bu işe yanaşabilir mi? Böylece Sakıp Efendi bizi muhtardan kurtardı.

HOCAMDAN OKUDUĞUM BAZI ESERLER

Sarftan; Emsile, Bina, Maksud’dan başladık. Avamil‘i Tuhfe ile beraber, İzhar‘ı Netaic ile beraber yani gözetiminde okudum. Kafiye’yi okuduk. Biliyorsunuz onun şerhi Molla Cami’dir. Molla Cami‘yi de Muharrem nezaretinde, yani onunla karşılaştırmalı olarak okuduk.

Fıkıh olarak Halebi okuduk. Sonra Nuru’l İzah okuduk. Merah’ul Felah‘ı Tahtavi ile beraber okuduk. Mülteka‘yı şerhi Damad ile kontrollü olarak okuduk.Hidaye kitabını şerhleriyle karşılaştırmalı okuduk. Durer‘i şerhi Gürer nezaretinde okuduk. İbn-i Abidin‘i okuduk.

Fıkıh meselelerinden, ismi Türkçe olan ama okuması hayli zor olan Ömer Nasuhi Efendi’nin Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu‘ndan Büyuat bahsini hocamla bereber okuduk, Talak bahsini okuduk.


(Mehmed Kırkıncı Hocaefendi ve Musa Şekerci Hoca)

Usul ilminden Molla Hüsrev’in “Mir’atu’l Usul” adlı kitabını okuduk.

İlm-i Beyan‘dan Alaka’yı okuduk, onu okurken Meani-i Muhtasar‘ı da gözden geçirdik.

Akaid ilminden Şerh’ül Akaid‘i okuduk.

Tefsir’den biliyorsunuz başta Celaleyn tefsiri okunuyor. Sonra Nesefi’nin Medarik tefsirini okuduk. Diğer tefsirleri, mesela Hazin tefsiri, Fahr-ı Razi‘nin tefsiri gibi tefsirleri mütalaa şeklinde baktık. Hatta hocam Allah rahmet eylesin, Elmalılı‘nın tefsirinden bazı yerleri bize mütalaa şeklinde okuturdu. “Şu ayetin tefsirini Elmalılı’dan okuyalım, bu ayetin tefsirini Elmalılı’dan okuyalım” der, okuturdu. Biliyorsun Elmalılı’ya çok hayrandı. Onun tefsirinin çok yerlerini okuduk.

Hadis kitaplarından Tac adlı hadisi kitabını okumuştuk. Son olarak Münavi‘nin Feyzu’l Kadir adlı hadis kitabının 6. cildinin yarısına kadar gelmiştik ki, hocam hastalandı ve bir süre sonra vefat etti. Feyz’ul Kadir’de 10.031 hadis var. Biz sonra hocamın hatırası diyerek onu okumayı tamamladık.

Mantık‘tan İsagoci‘yi okuduk, onun şerhi Muğni’t Tullab‘ı okuduk. Kavlu Ahmed’i okuduk. Şemsiye‘den bir miktar okuduk. Molla Fenari‘den bir miktar okuduk.

Devam edecek

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Nur Talebeleri Haberleri