Erzurum’a 2015 Haziran ayı içinde bir sempozyum için gitmiştim, orada Kırkıncı hoca ile elli yıldır hizmette devam ettiği künbet mekanında konuştuk, bugünlere nasıl gelindiğini anlattı. Daha sonra Yavuz Sultan Selim hakkında bir de kitap yazmış olan Kırkıncı Hoca ile Yahya Kemal’in Selimname’sini okuduk. Kırkıncı Hoca kitabında ırkçılığın zararlarından bahseder.” Şunu hem en ifade edelim ki insanlarda istismara en müsait en zayıf damar kavmiyetçilik damarıdır. Bugün birtakım iç ve dış güçler insanımızın bu damarını kendi menfur emellerine alet etmek istemektedirler. Bu vatanda yaşayan vatandaşlarımız özellikle de Türkler ile Kürtler islam kardeşliği sayesinde böyle bir hataya düşmeyeceklerdir inşallah. Çünkü onlar biliyorlar ki bütün bunlar Türkiye’nin gelişmesini istemeyen ve onları bölmeye çalışan zındıkların planı ve sinsi oyunlarıdır. (M Kırkıncı , Y S Selim 15)
Selimname’yi Yahya Kemal Yavuz Sultan Selim için yazmış. Şöyle başlar;
Devr-i Sultan Selim’i yazmak izin
Seyf-i meslül kıldı hamesini
Sultan Selim dönemini yazmak için kalemini bir kılıç gibi kınından sıyırdı çıkardı
Halk Yahya Kemal’e rahmet okur
Guş ederken Selimnanesini
İnsanlar Yahya Kemal’in Selimnamesini okudukları zaman onu rahmetle anarlar. Yahya Kemal bu şiiri okuyucular tarafından rahmetle anılmak için yani dini bir endişe ile yazmıştır. Ne güzel bir niyeti varmış Yahya Kemal’in himmet Efendi değil mi ? evet hocam.
Başlayış
eflâkden o dem ki peyâm-ı kader gelür
gûş-î cihâne velvele-î bâl ü per gelür
Gökyüzünden kader fermanı , haberi geldiği zaman cihanda var olan herkesin kulağına kanat sesleri gelir, yani haberi getiren meleğin veya melekler grubunun sesleri cihana yayılır, meleklerin kanat çırpışları. Büyük bir haber gelmektedir yer yüzüne .Haber arşta düşünülmüş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Nasıl hayal etmiş himmet Efendi değil mi ? Ne kadar derin bir hayal.
devr-î fütûhu sûr-ı sirâfil* müjdeler
hak’dan nizâm-ı âlemi te’mîne er gelür
Fetihler döneminin başladığını İsrafil aleyhisselamın düdüğü müjdeler. Çünkü Allah alemin düzenini sağlamak için dünyaya bir er göndermektedir. Anadolu yanlış propagandalarla karışmış, milletin itikadı alevi yaygarası ile kötüdür. Yavuz Bunları görmektedir Trabzon valililiği sırasında , işte alemi düzeltmek için bir er yani Yavuz Sultan selim görevlendirilmiştir semada arşta
ebvâb-ı ravza-î nebevî’den firiştegân
cibrîl’i gördüler nice demdir gider gelür
Elbetteki Anadolu’da ki bu şerli olaylar üzerine Peygamberimiz rahatsızdır, bu yüzden Cebrail Ravza-yı nebiye gidip gelmektedir, ne demdir birçok keredir. Durum Habibullaha arzedilmiştir. Peygamber ve Cebrail bu olumsuzlukları düzeltmek için konuşmuşlardır. Hele bak himmet efendi neler neler söylemiş, bidaha oku.
derk ettiler ki merkad-i pâk-î muhammed’e
rûhü’l-kudüs’le arş-ı hudâ’dan haber gelür
Bu gidiş geliş manzarasını gören meleklek anladılar ki Peygamberimizin temiz kabrine Allah’ın arşından Cebrail aracılığıyla bir mesaj gönderiliyor.
rûy-î zemîni tâbi-i fermânı kılmağa
sultan selîm han gibi şîr-i ner gelür
Yeryüzündeki karışıklıkları düzeltmek için bir ferman ortaya konmuştur, o fermanı uygulamak için Sultan Selim gibi bir yiğit aslan dünyaya adım atıyor. Git ve düzelt diye bir emir veriliyor ve Yavuz seçiliyor. Ne mutlu adam değil mi himmet Efendi evet hocam, büyüklerin görevlendirmesi de büyük ve azametli evet.
râyâtının alemleri üstünde uçmağa
sîmürg-i feth hem-çü nesîm-î seher gelür
Sancağının alemi üzerinde uçmak için fetih kuşu seher vakti esen nesim gibi süzülerek geliyor. Yani haberle birlikte fetihin sancakları seher rüzgarı gibi geliyor. Burada fethin asaleti ve yumuşaklığı ve insaniliği anlatılmak için seher vakti rüzgarı kullanılmış. Hallbuki çok fetihler zulüm ve fırtınadır.
hâkan ki at sürünce bir iklîm-i düşmene
pîş ü pesinde mahşer-i tîg ü teber gelür
Sultan Selim öyle bir hükümdardır ki düşman üzerine atını mahmuzlayınca arkasından ellerinde kılıç ve balta taşıyan bir mahşeri kalabalık yani ordusu yürüyor.
ey gaasıb-ı diyâr-ı arab bekle vaktini
evvel cezâ-yı saltanat-ı sürh-ser gelür
Tebrizsonra sıra sana gelecektir.
kaç fâtih-î zaman gören iran-zemin bugün
görsün kiminle hangi cüyûş-î zafer gelür
Şimdiye kadar nice sayısız fetih hükümdarlarını gören iran ülkesi zafer ordularının hangi hükümdarla birlikte geldiğini görsün bakalım.
tekbîrlerle halka ıyân oldu tûğlar
sahrâ-yı üsküdâr’e revân oldu tuğlar
Tekbirsesleri ile yükselen tuğlar herkese göründü ve tuğlar öncülüğündeki ordu Üsküdar sahrasına doğru yola koyuldu.
Sefer
tebrîz’e doğru çıktı sefer şâhrâhına
ervâh peyrev oldu cihan pâdişâhına
Tebriz’e doğru sefer yoluna çıkınca ruhlar manevi muhafızlar padişahın ardında onunla birlikte yola koyuldular
at üzre geçtiğin göricek leşker-î guzât
râmoldu şîrler gibi yâvuz nigâhına
gazi askerler onun at üzerinde iken geçip gittiğini görünce onun arkasından itaatkarane tıpkı aslanlar gibi , onun heybetli ve haşmetli bakışının arkasından gittiler.
yekser gazâ kılıncı kuşanmış bir ümmetin
câlis budur erîke-i âlem-penâhına
Topluca savaş için kılıç kuşanmış bir ümmetin alemi himayesine alan tahtına oturan padişah ancak böyle bir insan olabilir.
münkaad edip serîrine maşrıkla mağribi
bir devlet ermegaan edecektir ilâhına
Doğu ile batıyı kendi tahtına ram edecek Allah’ına bir böyle devlet armağan ve Allah’ına böyle bir devlet armağan edecektir.
âhır ağardı tan yeri re’s-î cibâlden
serhad’de yol göründü acem tahtgâhına
Sonunda dağların üzerinden tan yerinin ağardığı görüldü ve Acem tahtının bulunduğu yere doğru sınır boyları r fermân-ı bî-eman kalkan hümâ gibi
tuğrâlu nâme gitti kızılbâş şâhına
Aman vermeyen bir emir ile padişahın tuğrasının bulunduğu ferman kızılbaş şahına doğru hüma kuşu gibi gitti.
hâkan-ı rûm leşkeri yaklaştığın görüp
iran gerektir ağlasa baht-ı siyâhına
Anadolu askerlerinin yaklaştığını gören İranlılar kara bahtlarına ağlasalar gerek
hengâm-ı remzi bildiren âvâz-ı hâtifî
aksetti her tarafta cibâlin cibâhına
Savaş zamanını bildiren hatifler,kendi görünmeyen sesler, her tarafa dağların cephelerine yankılandı.
sahrâ-yı çaldıran’da gazâ vardır erteye
ey berk müjde ver feleğin mihr-ü mâhına
Yarın Çaldıran ovasında büyük bir savaş vardır, ey şimşek bu müjdeyi gökyüzünün güneşine ve ayına ulaştır
meydân-ı cenge sâye-resân oldu tûğlar
rehyâb-ı milk-i nûşirevân oldu tuğlar
Tuğlar /askerler savaş meydanına gölgelerini saldılar ve Nuşirevan’ın ülkesi olan İran’a doğru yola koyuldular.
Çaldıran
her tûğ-ı pür-fürûğ verirken hücûma şan
her tîg-i bî-dirîg parıldardı hun-feşan
Her tuğ çok ışık saçar hücuma şan verirken her kılıç parıldardı, esirgemez kan saçardı.
meydân-ı haşr ü neşri karıştırdın ey kader
nin Ey kader haşir ve neşir meydanını karıştırdın, kimi ölüp kimi diriliyor, imtihan anı mahşer gününü andırdı.
saldırdı fart-ı gayz ile ifrît-i râfızî
tâli’ göründü bizlere sol kolda pek yaman
Alevi ifritleri, aşırı hiddet ile sol kolda bize göründüler.
garkoldu hûna rûmeli beğlerbeği’yle ceyş
üç malkoçoğlu eyledi bir bir fedâ-yı can
Rumeli beylerbeyi ve askerleri kana boğuldu, üç Malkoçoğlu canlarını feda ettiler.
uğrunda her gazâya atılmış mücâhidîn
lâyık mıdır felâkete ey rabb-ı müste’an
Uğrunda senin için her gazaya atılmış olan mücahidlere felaket layık, mıdır ey sesleri işiten Rab.
her yanda hûn içinde bu hengâmeden beri
hiç esmiyen nesîm-i fütûh esdi nâgehan
Her yan kan içinde hengamede iken , hiç esmeyen fetih rüzgarı ansızın esti
sağl kolda bozdu bozguna uğrattı düşmeni
şirâne bir taarruzu sevk eyliyen sinan*
Sinan paşa aslangibi bir taarruzu idare ederek sağ koldaki düşman askerini bozguna uğrattı
şâh-ı adûya karşı kopan sarsar-ı zafer
indirdi yıldırım gibi bir darbe-î giran
tâ arşa astı tîgıni sultan selîm han
Acemin taht ve tacını atlarının ayakları ile çiğnedi, kılıcını arşa astı.
sermest-i câm-ı vuslat-ı şân oldu tûğlar
tebrîz’e reh-nümâ-yı ‘inân oldu tuğlar
Tuğlar zafere kavuşmanın kadehini içerek kendilerinden geçtiler, tuğlar tebrizi gösteren rehberler oldular, o tarafa yürüdüler.
···
Toplayış
tebrîz’e uçtu feth-i celîlin hümâları
bir böyle hâli görmedi iran semâları
Fethin yüksek mevkili devlet kuşları Tebriz ‘e uçtu, İran semaları böyle hal görmedi
tevhîd içün bu halkı döğüşmüş yiğitlerin
yüz şehre rekzedildi muzaffer livâları
Bu halkın yiğitleri Allah yolunda , birlik olmayı Tevhid’ için döğüşmüş ,başarılarını yüz şehre diktikleri bayrak ile kutladılar.
bir kutba bağlı cümle gönüller bir olmalı
mâdâm kâinâtta bir hudâları
her kişverinde kırmağa zencir-i şîa’yı
azmetti askerin ulu kîşver-küşâları
şia zincirini kırdı , Aleviliği bozdu, askeri ile büyük ülkeler açmaya azmetti
mer’aşla kayserriye’yi fethetti bir dilîr
yükseldi rabb-ı izzet’e şükran duaları
Bir cesaretle Maraş ve Kayseri’yi fethetti, izzetli Rabbine şükran dağları yükseltti, ona bu zaferleri verdiği için
zülkadr’i sildi tîg-i selîmî harîtadan
engin göründü mısr ü hicâz’ın fezaları
Selim’in kılıcı Zülkadir oğullarını haritadan sildi , Mısır ve Hicaz çölü ilerdeydi.
···Serdar-ı namdara ki ram etti Amid’i
Azdır seramedan-ı kelamın senaları
Diyarbakır şöhretli kumandana boyun eğdi , onun methedecek sözler , söz söyleme ustalarının sözleri onu ifade edemez,
Tevhide koşmuş ehli cihadın birer birer
Zer-i hatla tak-ı arşa yazılsın gazaları
Savaşın ustaları birer birer Tevhide koşmuş , arşın tepesine altın hatlla yazılsın gazaları.
Her yerde remz i emn ü eman oldu tuğlar
Hem Hakk’a hem hayata zaman oldu tuğlar
Herkes onlara emniyet etti ve sığındılar, hem Hakkın hem da hayatın görüntüsü zamanı odular
Mercidâbık
seyreylesün felek kaderin şehsüvârını
fethetti bir seferde nebîler diyârı’nı
Gökyüzündeki yıldızlar ve içindeki melekler bu kaderin büyük şehsuvarını kumandanını, büyük süvarisini seyrettin ve hayret etsinler, çünkü onlar alemi ve olaylarını seyrederler.insan ve melekler kainat sinemasının seyircileridir. Çünkü o bir seferde peygamberlerin geldiği diyarları fethetti
sahrâ-yı mercidâbık’a nakş eylemiş kader
islâm fikr-i vahdetinin kârzârını
Kader Mercidabık sahrasına nakşetti, islamın birlik fikrini
memlûk pâdişâhı bu dâvâyı fasl içün
sarfetti azm ü cezm ile bilcümle vârını
Memluk hükümdarı bu davayı çözmek için bütün varını ve gayretini sarfetti
bir kaahirâne hırs ile memlûk leşkeri
gavgaaya saldı esliha-î bî-şümârını
Kahredici bir hırs ile Memluk askerini , kavgaya saldı
bâran misâli gülle yağıp kıldı hâksâr
hem gaasıbâne tâcını hem tâcdârını
Ona yağmur misal top gülleleri yağdırdı, yerle bir etti, tahtını ve tacını elinden aldı
eyne’l-meferr diyen çöle can attı sû-be-sû
bâkîsinin de tîg tamâm etini kârını
Huzur nerede diye kaçtı , kılıcını silahını tesirsiz hale getirdi
sahrâ-yı lâ’lgûne bakan şâhid-î zafer
görsün bahârının bu yaman lâlezârını
Zafer şahidleri onu meydana getirenler sahranın kanrengini görsünler, bahardaki bu lale bahçesini görsün.Kanlarla oluşan bu bahçeleri .
tevhîd-i milk ü millet içün cenk edenlere
sûriyye açtı cümle husûn ü hisârını
Millet ve mülk memleket için savaşanlara Suriye bütün güzellik ve hisarlarını açtı , onları kabul etti.
itmâm-ı gaalibiyyet içiün şanlı pâdişah
mısr içre kurmak istedi dârü’l-karârını
Galibiyetini tamamlamak için şanlı padişah, Mısır’ın içinde karar kılmak istedi.
şevk-i seferle pür-heyecân oldu tûğlar
bâd-ı zaferle mısr’a vezân oldu tûğlar·
Ridâniyye
memlûkler bakıyyesi pür gayz edüp kıyâm
mısr içre kalmasun dedi bir tîg der-niyâm
Memluklerden geriye kalan öfke ve isyanlar bir kılıç ve kılıç kını içinde Mısır’da kalmasın.
vadî-i nîl-i tuttu anûdâne ser-te-ser
ordû-yı fethe karşı sürülmüş nefîr-i âm
Baştan başa inatçılar nil vadisini tuttu, fetih ordusuna karşı tamamı karşı sürülmüş oldu.
pür-zûr saldıran kölemen fârisanını
saf saf guzât kıldı dilîrâne iktihâm
Çok kuvvetli saldıran Kölemen askerlerini saf dışı ederek askerlerini gazi kıldı
kat’î hücûma geçti nihâyet mücâhidîn
mutlak bu harbe vermek içün şanlı bir hitâm
Mücahid askerler mutlak bir harbe şanlı bir son vermek için hücumu geçtiler.
birden serildi hâke ridâniyye cephesi
bed’etti feth-i kaahire’den izhizâm-ı tâm
Ridaniye cephesi düşman tarafı birden yere serildi , dağılma Kahire’den başladı
gazî vezîr-i âzamı a’dâ şehîd edüp
gûyâ büyük zaferden o gün aldı intikam
on mısr’a bir sinan* bedel olmazdı ey kazâ
şevketlü pâdişâhı bu hâl etti telhkâm
On Mısır’a bedel olmazdı bir sinan, şevketli padişah kederini böyle ifade etti
fevkindedir zaferden alınmış ganâimin
mü’minler etti vahdet-i islâm-ı iğtinâm
Zaferden alınmış ganimetlerin ötesindedir, islamın birliğini temin etmek
hem şark’ı hem cenûb’u açan bir cihâddan
aksetti dehre nâ-mütenâhî bir ihtişâm
Hem doğuyu hem güneyi açan bu cihaddan dehre sonsuz bir ihtişam aksetti
hakka ki ser-firâz-ı cihân oldu tûğlar
ferman-dih-î zamân ü mekan oldu tûğlar
Hakikatki tuğlar başlar üstünde yükseldiler, mekan ve zamanı tesirleri altına aldılar
Rıhlet
bir gün çalındı nevbet-i takdir rıhlete
ukbâda yol göründü hudâ’dan bu dâvete
Takdirin öteye götürme nöbeti hükümdara gelmişti , ahirete yol göründü Hüda’dan gelen bu davete
doldukça doldu gözleri eşk-î firâk ile
kudretlü pâdişâh veda etti millete
Kudretli padişahın gözleri ayrılık gözyaşları ile doldu , millete veda vakti geldi
tevhîd maksadıyle geçirmişti ömrünü
ref’etti ermegaanını dergâh-ı vahdete
Ömrünü Müslümanları birleştirmek tevhid maksadı ile geçirmişti, vahdet dergahına yükseltti armağanını Akif de Yahya Kemal’de şiirlerinde bu ülkede birliği tevhidi savundular Kırkıncı Hoca Akif’ten nakleder kitabında. “Bütün hayatı vatan ve millete hizmetle geçen ve islamiyeti tavizsiz yaşayan Mehmet Akif milletin birlik ve beraberliğini anlatan ve kavmiyetçiliği telin eden şiirinde konuşur.
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize
Fikr-i kavmiyeti şeytan mı sokan zihninize
Birbirinden müteferrik bu kadar akvamı
Aynı milliyetin altında tutan islamı
Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir
Hani milliyetin islam idi.. kavmiyet ne
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine (M Kırkıncı Y S Selim 21)
râyâtı gölgesinde fedâ-yı hayat hayât eyleyen
ervâha pîşdâr olarak girdi cennete
Bayrakların gölgesinde hayatını feda eden ruhlara öncü olarak cennete girdi
yekser riyâz-ı huld-i berîn oldu cilvegâh
her cenkten getirdiği binlerce râyete
Ansızın yüce ebedi bahçeler göründü, her savaştan getirdiği binlerce bayraktarla
dîdâr-ı fahr-ı âlem-i görmekti gayesi
gark-ı huşû çıktı huzûr-ı risâlete
Fahri Alemi peygamberimizi görmekti gayesi , huşu utanç içinde risaletin huzuruna çıktı.
Kırkıncı Hoca Peygamberimizden de nakiller yapar. “Kavmiyet davasını çağıra n bizden değildir, kavmiyet uğruna savaşan da bizden değildir, keza kavmiyet davası üzerine ölen de bizden değildir. Kavmiyet davası güdenler cehennemde iki dizleri üzerine çökecek olanlardır. Dediler ki , Ey Allah’ın Resulü oruç tutsa namaz kılsa da mı , - Evet oruç tutsa namaz kılsa da , diye buyurdular. “(M Kırkıncı Y S Selim 26)
alnından öptü fahrederek fahr-ı kâinât
şabâş sundu sarfedilen bunca himmete
Fahri kainat onunlla övünerek anlından öptü, ona hediyeler sundu bunca yapmış olduğu ulvi gayretlere
divân-ı hak’da mağfiret-î kirdigâr’dan
şâyeste gördü cürm ü günâhın şefâate
Allah’ın hak meclisinde kusurlarının affına layık görüldü , ona şefaat edildi,
dûr olmasıyle böyle büyük pâdişâhdan
garkoldu nâs mâtem-i bî-hadd ü gayete
Ondan uzak olduklarından böyle bir büyük padişahtan nihayetsiz mateme boğuldular inszanlar
yer yer misâl-i bîd-i hazân oldu tûğlar
sultan selîm’e girye-künân oldu tûğlar
···Tuğların artık hazanı gelmişti, Sultan Selime gözyaşı döktüler
Şiiri Kırkıcı Hoca hazretleri dinledi birlikte mülahaza ettik, o hayret ettiğinde “ ola ola hele söze bak” der. Şiir bitince “ işte bele himmet efendi işte bele , cennetden bir gün yaşadık” dedi. Onun kadar metinden sözden cümleden etkilenen bir başka adam görmedim. Yahya Kemal’in Ezan-ı Muhammedi şiiri de odasında asılı idi, onun altında okuduk. Bediüzzaman Yavuz’un mezarına ziyarete gidermiş istanbul’da bir varisinden dinlemiştim. Ziyaretten sonra ona “ Biz farklı düşünüyorduk o bizi ikna etti” demiş , bu da gösteriyor ki onlar ölmemişler mukadderat-ı islam için yine görüşüyorlar.Ne mutlu görevini yapma cennetini dünyada yaşayanlara . Namık Kemal, Yahya Kemal, Bediüzzaman hepsi Yavuz Sultan selim hayranı, çünkü hedefleri birde ondan. Yine Yavuz’lara ihtiyaç var, Allah’ım bu Anadolu insanını zelil etme..
Hocamın şu ifadelerini alalım.
Kırkıncı Hoca Yavuz ile ilgili kitabında devlet konusunda konuşur. “ Devlet bir şahsı manevidir. En kötü devlet devletsizlikten binler kat daha iyidir. Dinimizde devlete karşı ayaklanmak kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeye çalışmak ve fitne çıkarmak kesinlikle yasaktır. Bir ayette mealen şöyle buyurulmaktadır. “Fitne katilden daha şiddetlidir” (Bakara ) Elbette ki devletin fitneyi defetmek için bazı caydırıcı müeyyideler uygulaması en birinci vazifesi ve hikmetin gereğidir. Başka bir ayette şöyle buyurur” eğer müminlerden iki grup birbiriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin , şayet onlardan biri hala ötekine saldırırsa Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın .Eğer Allah’ın emrine dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve her işte adaletle davranın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever. “( M Kırkıncı, Y S Selim s 220)
Elini öptüm ayrıldım hocamdan...