İnsan hayatında mutlu rastlantılar vardır. Babam şairane mizaçlı doğaçlama türü konuşan bir köylü idi. Erzurum’da Ramazanlarda havelerde gider halk hikayeleri dinlermiş. Kerem ile Aslı Yusuf ile Züleyha’dan pasajlar bilir ve anlatırdı. Hele Kerem ile Aslı hikayesi nedense bizim evde de bir nüshası vardı, ben de zaman zaman okurdum. Kerem bir seyyahtır, bizde layıkıyla temsil edilememiş, bir seyyahtır, bir halk hikayesi olarak kalmıştır. Ama Kerem’in seyri bir kainat ve insan tasarımıdır. Bir Finlandiyalı ülkesini dolaşıp elde ettiği hikayelerden masallardan ortaya Nibelungen diye bir büyük eser çıkarmış. Evliya Çelebi nereden aklına gelmişse bütün Anadolu ve ön Asya’yı herhalde Avrupa’yı dolaşmış ünlü seyahatnamesini yazmış. “Erzurum’da üçyüz altmış dört gün kaldım yazı görmedim benden sonra gelmişse bilmiyorum” demiş.
Yahya Kemal hep büyütüp ama ondan birşeyler üretemediğimiz bir inanılmaz büyük muhayyile.
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Onun şiir ve yazılarından bir İstanbul romanı çıkarabilirdik. Biz hep abartılı sevgilerin insanlarıyız. Sayısız edebiyat profesörü ve araştırmacısı çıkardık ama milletinin, kültürünün aşığını yetiştiremedik, ucuz vatanseverlikle geçti ömrümüz. Mithat Efendi’ye çok çalıştım bütün Tercüman’ı gözden geçirdim. İki büyük çalışma yaptım, onlara harcadığım parayla bir ev alabilirdim. Iğdır’da bir tez yaptıracak oldum onu da sabote ettiler. Elif Şafak “Türkiye’de herkes birbirini aşağı çekmeye çalışıyor ama Amerikada herkes birbirine yardım ediyor, ortaya büyük çalışmalar çıkıyor” diyor. Bediüzzaman’ın bir elif ile başlayan bir örneği var birlikte çalışmayı özendiren. Hani nerede? Bu kadar insan notaları düşmüş piyano gibi.
Muhaddislerin bütün coğrafyayı dolaşıp büyük titizlikle hadisleri toplamaları ne kadar harika bir iş. Yeni bir medeniyet dairesine girmişiz Avrupalı olmak. Ama Avrupalı olamamışız arafta kalmışız. Sıradan insanlar hayranlık bilmez, hayranlık bilenler de orda kalır.
Bu yüzden kendimi bahtlı kabul ediyorum. Koca Erzurum’da birtek Rüveyda hocanın oğlu olarak Kırkıncı hocanın yanında entel büyüme devresi geçirdim. Bir yandan doktora yapıyor edebiyatın özellikle yine ikinci bahtım Orhan Okay ile görüşüyordum, çalışıyordum. Aklıma dünyevi hiçbir şey gelmedi. Nabizade Nazım’ın bütün hayatını gözden geçirdim İstanbul, Ankara kütüphanelerinde. Bir gün İbrahim Hakkı Konyalı merhum ile Nabizade’nin mezarını aramaya gittik. Miskinler Tekkesi’nin ordaymış fakat mezarın itfaiye yapılırken kaldırılıp götürüldüğünü duyunca üzülmek ne kelime… Bir büyük edip kim bilir nerelere taşınıp serpilmişti. Beyazıt’ta Belediye Kütüphanesinde İnci Hanım’ı tanıdım. Büyük bir gayretle hanımefendi çalışıyordu. Ömer Faruk Akün hocamızı da Hakkı Tarık Us kütüphanesinde görüyordum. Namazına çok sadıktı hemen yandaki Beyazıt camiine giderdi ezan okununca. Muşikaf ve müdekkik bir zattı. Çalışkandı demek bana düşmez, harika bir çalışmaya kapanışı vardı.
Büyük yazarları hep merak etmişimdir. Balzac’ın hayalhanesinden o kadar romanlar nasıl çıkmıştı, dünya kadar hayranı var ve hala yaşıyor.
O kadar büyük bir düşünce görmedim. Fatih’in İstanbul’u Fethini bir denemesinde anlatır. Bizden kimse onu yazamaz. Onun intihar öncesi bıraktığı mektubu büyük adamın nasıl küçük hesaplar uğruna heba edildiğini gösterir.
Zweik, Brezilya’nın küçük dağ kenti Petropolis’in Rua Gonçalves Dias adresindeki bahçeli küçük evde, sabaha karşı intihar ederek yaşama veda eder, arkasında ise şu satırları bırakır: “Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum. Bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanımın konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim başka bir yer yoktu. Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuz göçüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması her zaman en büyük sevinci, bireysel özgürlüğü dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor. Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek sabahı görebilirler! Ama ben aşırı sabırsızım, bekleyemeyeceğim o sabahı.”
Erzurum da romanı yazılacak bir büyük şehir. Hiç bir şehir Erzurum kadar bu ülkenin bekasında önemli rol oynamamıştır. Erzurum doğudan Osmanlıya gelen bütün akınlara özellikle Rus saldırılarına karşı durmuştur, serhat şehri denmesi de bu yüzdendir. Erzurum sınırları beklemiş başka şehirler de kalenin içinde yaşamışlardır. İstiklal savaşında da başrol oyuncusudur. Bu yüzden Alvarlı Efe çok yerinde olarak orasını “mülkü İslamın kilidi“ olarak görür. Kazım Karabekir nasıl Anadolu’nun kurtuluşunda serdar görevi yapıp unsurları Erzurum’da bir araya getirmişse Kırkıncı Hoca da yorumculuğu ile sadece dinlemekle yetinilen bir metinler zincirini anlaşılan ve yorumlanan metinler haline getirmiştir, onun rolü de öncekilerinden geri kalmaz. Karabekir Paşa nasıl milli mücadelenin toparlayıcısı ise Kırkıncı Hoca da Risalelerin akli ve mantıki yorumlarını yaparak herkesin anlayacağı bir yorumculuk getirmiştir. Bediüzzaman ile birlikte bir kurtuluş hareketinin önemli öznelerindendirler. Bu onun metinlere son derece mantıki ve akli yorumculuğundan ileri gelir. Onun yorumculuğu çok özel bir öğrenci yetiştirmiştir. Ünlü İtalyan postmodernisti Calvino‘nun interpretation isimli eseri yorumun edebi eserdeki önemini anlatır. Bediüzzaman da aşırı yoruma “ihtilalcildir” der. Bugün Kırkıncı hocanın yorumculuğundan tesir alanlar bütün ülkede Bediüzzaman’ın okuyup geçmeyen bir sınıf ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla özel bir yorumcudur.
Kırkıncı Hoca Bediüzzaman’ın eserlerinin bazı bahislerini yeniden gözden geçirerek topluma sunmuş ve çok okunmuştur. Bir filozoftur, Niçe’nin Aforizmaları nasıl büyük yıkımlara neden olmuşsa Kırkıncı Hoca’nın aforizmaları yani Hikmet Parıltıları da ülkemizin düşünce ufkunda büyük savunma alanları meydana getirmiştir. Özellikle hazır cevapları, en çetrefilli bahisleri bir anda çözümlemesi noktasında olağanüstü bir bakış açısıdır. Onun Hikmet Parıltıları kainat ve hilkat, insan ve ibadet yorumlarıdır. Daha ideal bir şekilde genişletilse bir büyük felsefi ve dini roman haline getirilebilir ve çok insanı çıkmazlardan kurtarır.
Bütün doğu anadolu bölgesine hayatını vermiş, dolaşmış, her gittiği yere tohumlar ekmiştir. Bu yüzden özellikle doğu ve ülkenin tamamı ondan esinlenen büyük yorumcular yetiştirmiştir. Birçok yorumcunun değerlendirmeleri ve izahları onun ikinci, üçüncü elden yorumlarıdır, tahkiye ve mizahi metinleridir.
Kırkıncı Hoca din yorumuna mizahı getiren ve mizah ile hem güldüren hem de ikna eden özel bir insandı. Çarpık uluhiyet telakkilerini ani mizahi benzetmelerle gündemden atardı. “Allah kullarını bu kadar emekle ve kainatı hizmetine sunarak besleyip en estetik şekilde yaratır da sonra kapının önüne bir satır ile kütük koyup onların başlarını uçurur mu?” deyişi büyük bir trajik mizahdır. Onu rahmetle anıyoruz, Allah gani gani rahmet etsin.
Onun ülkenin siyasi birlikteliği konusundaki fikirleri de ayrı bir bahistir. Bediüzzaman gibi hayatı boyunca siyasi istikrar fikrini benimsemiş. Bu yönü ile Bediüzzaman gibi o da Yavuz Sultan Selim gibi aynı yolda hareket etmiştir. Kendisi de Yavuz Sultan ile ilgili bir kitap yazmıştır, bunlar büyük yol gösterici metinlerdir. Bediüzzaman’ın eserlerindeki isimler, bunlar onun tercihler dünyasında ortak düşüncelerini yansıtırlar ama talebeler bunlarla ilgilenmezler. Namık Kemal, Ziya Paşa, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet, Sultan Abdülhamit ve daha başkaları onun düşünce ufkunun açıldığı noktalardır. Onlar tanındıkça daha farklı bir Bediüzzaman ortaya çıkar. Ancak Bediüzzaman’ın dediği gibi “Dar düşünceler dar görüşler…” Pencereleri kapatıp bir evde dört duvar arasında yaşamak sadakat değil nedir bilemem? Kırkıncı Hoca bu pencereleri genişleten insandı, İstanbul’a her gittiğinde muhakkak Yavuz Sultan Selim’i ziyaret ederdi. Ben de en son Vahdet Abi rahmetli olmadan birlikte gitmiştik, Yavuz, Fatih, Eyüb El Ensari hazretlerine...
Ne güzel geçti bir ömür güzel insanlarla
Uzun bir bahardı inşallah devamı uhrada
Allah’ım sen kötülerin şerrinden ayağımızı kaydırma
Bizi haktan ayırma hakikatten caydırma