Üzerinde bulunduğumuz kuzey yarımküresinde yıl sonuna doğru yaklaşırken, ard arda gelen günler gittikçe kısalmaya başladı. İnsanın “Niçin kısalır ki şu günler? Hep bir kararda gitse ne olurdu?” diyeceği geliyor. Ard arda gelen günlerde gündüz vakitlerinin gittikçe daha kısa hale geldiğini, havanın daha erken karardığını görenlerin ve her gün kılınması gereken beş vakit namazın çoğunun gündüz vakitlerinde olması sebebiyle, gündüz vaktinin gittikçe daha kısa hale gelmesiyle namaz vakitlerindeki değişmeleri daha sık kontrol etmek ihtiyacını duyan insanların akıllarından bunu söylemek de geçebiliyor.
Fakat bu mevzuda bir istek veya temenni olarak değil de, ayni soruyu “meraklı bir sual” olarak tekrarlasak:
“Acaba günlerin uzunluğu artıp eksilmeden, bir yılın her gününde hep aynı kalsaydı ne olurdu?”
* * *
Günlerin uzayıp kısalması, mevsimlerin de değişmesiyle birlikte meydana gelir. Mevsimlerin değişmesinin ise, dünyanın kendi etrafındaki dönüş ekseninin 23 derece 27 dakikalık açısal eğimiyle ilgili olduğu coğrafya kitaplarında bildirilmektedir.
Demek ki günlerin uzayıp kısalması olmasaydı, mevsimler de olmazdı. Çünkü iki hadise de, dünyanın kendi etrafındaki dönüş ekseninin 23 derece 27 dakikalık açısal eğimi sebebine bağlıdır.
Bu açısal eğim olmasaydı meydana gelebilecek diğer bir hadise de, denizlerden hâsıl olan su buharının sadece kuzeye ve güneye gitmesi ve bunun neticesinde de, her iki kutupta muazzam buz kıtalarının teşekkülü olabilecekti!
Dünyanın dönüş eksenine bu eğimi veren ve muhafaza ettiren ve buna bağlı olarak da mevsimleri, günlerin uzayıp kısalmasını husule getiren Müsebbibü’l-esbâb (bütün sebeblere sahip olan, bütün sebebleri meydana getiren) Allah’tır.
Kur'an-ı Kerim'de günlerin uzayıp kısalması hadisesi üzerinde insanları düşünüp ibret almaya teşvik eden müteaddid âyetler vardır. O âyetlerin mealleri şöyledir:
“Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ‘birbiri ardınca gelip gitmesinde’ (ve uzayıp kısalmasında) akl-ı selîm sahipleri için (Allah’ın birliğine ve kudretine ait ibret verici) deliller vardır.” (Âl-i İmrân, 3/190)
“Gece ile gündüzün, (uzayıp kısalarak) birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde (düşünen ve) Allah'a saygı duyup, emrine uygun yaşamak isteyen bir toplum için elbet (O’nun birliğine ve kuvvetine dair) nice âyetler (ibretler) vardır.” (Yunus Suresi,10/ 6)
“Gece ile gündüzün, (aydınlık ve karanlık, kısa ve uzun vaziyetlerle) değişmesinde, Allah'ın gökten bir rızık (sebebi) indirip onunla, ölümünden sonra yeryüzüne can vermesinde, rüzgarları (türlü hallere) evirip çevirmesinde, aklı erip anlayan bir toplum için nice işaret ve (ibretler) vardır.” (Câsiye Suresi, 45/5)
“Geceden (bir kısmını) gündüzün içerisine katar (böylelikle gündüzler uzar). Gündüzden de gecenin içerisine katar (böylelikle geceler uzar). O sînelerin özünü hakkiyle bilendir.” (Hadîd Suresi, 57/6)
* * *
Fenlerin en önemli faydasının, yukarıda mealleri verilmiş olanlar gibi bazı Kur’an âyetlerinin işaret ettiği delillere dair açıklayıcı geniş bilgiler vermesiyle o bilgiler üzerinde akl-ı selîm ile düşünebilenlere, bir saati -farzlar dışındaki- bir sene ibadetin sevabını kazandırabilecek şekilde onların tefekkür ufuklarını genişletmesi olabileceği söylenebilir...
Bir Hadis-i Şerifte, “Tefekkür gibi ibadet yoktur”, diğer bir Hadis-i Şerif’te ise, “Yazık o kimseye ki, böyle âyetleri okur da, bunlarda tefekküre dalmaz” buyurulmuştur.
* * *
Gece ile gündüzün, büyüyüp küçülerek, arka arkaya değişip durmasındaki ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı bütün varlıklardaki O’nun varlığının, birliğinin, kudretinin ve diğer Esma-i Hüsnâsının bazı tecellîleri, fenlerin verdiği malumat ibret nazarıyla tetkik edildiğinde açıkça görülür; fakat o delillere dair verilen misallerin sayısıyla da tahdit edilemez.
* * *
Günlerin kısalması ve havanın erken kararmasıyla güneşin ısı ve ışığından daha az istifade edilebilmesi olayı, her yılın sonuna yaklaşılırken mevsimlerin değişmesiyle birlikte sürekli olarak tekrarlanır.
Günlerin kısalması, “gecelerin de uzaması” demektir. O uzun maddî gecelerde manevî güneşlerden aydınlanmağa çalışılabilirse; vicdanlar dinî ilimlerle ziyalandırılıp, akıllar da fennî ilimlerle nurlandırılarak bu ikisinin imtizacıyla Esma-i İlahiye’nin tecellîlerine ayna olunabilinirse, o kısalan günlerin ardındaki maddî karanlıklı uzun geceler en sonunda “ebedî, nurlu ve saadetli gündüzleri” semere verecektir, İnşâAllah...