Bismillahirrahmanirrahim
Acaba, muciznümâ bir kâtip bulunsa, hurufları ya bozulmuş veya mahvolmuş üç yüz bin kitabı tek bir sahifede, karıştırmaksızın, galatsız, sehivsiz, noksansız, hepsini beraber, gayet güzel bir surette, bir saatte yazarsa; birisi sana dese, “Şu kâtip, kendi telif ettiği, senin suya düşmüş olan kitabını yeniden, bir dakika zarfında hafızasından yazacak”; sen diyebilir misin ki, “Yapamaz ve inanmam?"
Veyahut bir sultan-ı mucizekâr, kendi iktidarını göstermek için veya ibret ve tenezzüh için, bir işaretle dağları kaldırır, memleketleri tebdil eder, denizi karaya çevirdiğini gördüğün halde, sonra görsen ki, büyük bir taş dereye yuvarlanmış, o zâtın kendi ziyafetine davet ettiği misafirlerin yolunu kesmiş, geçemiyorlar. Biri sana dese, “O zât, bir işaretle, o taşı, ne kadar büyük olursa olsun, kaldıracak veya dağıtacak; misafirlerini yolda bırakmayacak.” Sen desen ki, “Kaldırmaz veya kaldıramaz.”
Veyahut, bir zât, bir günde yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde, biri dese, “O zât, bir boru sesiyle, efradı istirahat için dağılmış olan taburları toplar; taburlar nizamı altına girerler.” Sen desen ki, “İnanmam”; ne kadar divanece hareket ettiğini anlarsın.
İşte, şu üç temsili fehmettinse, bak: Nakkâş-ı Ezelî, gözümüzün önünde kışın beyaz sahifesini çevirip, bahar ve yaz yeşil yaprağını açıp, rû-yi arzın sahifesinde üç yüz binden ziyade envâı, kudret ve kader kalemiyle ahsen-i suret üzere yazar. Birbiri içinde, birbirine karışmaz. Beraber yazar; birbirine mani olmaz. Teşkilce, suretçe birbirinden ayrı, hiç şaşırtmaz, yanlış yazmaz. (Sözler, Onuncu Söz, Mukaddime)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ahsen-i suret : en güzel şekil
arz : yer
ayniyet : aynılık, aynı oluş
derc etmek : yerleştirmek
divanece : akılsızca
efrad : fertler
envâ : çeşitler, türler
fehmetmek : anlamak
galatsız : yanlışsız, hatasız
halk etmek : yaratmak
hâşâ : asla öyle değil
haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
huruf : harfler
ibret : ders çıkarma
icad : yaratma, var etme
ihya : diriltme, hayat verme
iktidar : güç, kudret
istirahat : dinlenme
kabil : mümkün, olabilir
kâtip : yazar
kemâl-i imtiyaz ve teşhis : mükemmel bir seçme ve ayırma
kemâl-i intizam ve mizan : mükemmel bir düzen ve ölçü
kudret ve kader kalemi : Allah’ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip yazması, takdir etmesi ve yaratması
mahvolmak : yok olmak
mani : engel
misliyet : benzerlik
mu’ciznümâ : mu’cize gösteren
muhafaza : koruma
Nakkaş-ı Ezelî : herşeyi zâtına has olarak nakış nakış işleyen ve evveli olmayan Allah
nizam : düzen, kanun
rû-yi arz : yeryüzü
sayha : sesleniş
sehivsiz : yanılmadan, şaşırmadan
semâvât : gökler
suhulet : kolaylık
sultan-ı mu’cizekâr : mu’cize gösteren sultan
suret : şekil
suretçe : şekilce
sür’at : hız
tabur : bir askerî birlik
tebdil etmek : değiştirmek
telif etmek : yazmak
temsil : analoji; kıyaslama tarzında benzetme
tenezzüh : gezinti
teşkil etmek : meydana getirmek
teşkilce : meydana gelişiyle, oluşuyla
vüs’at : genişlik
Zât-ı Hakîm-i Hafîz : herşeyi koruyup saklayan ve hikmetli bir şekilde yapan Zât, Allah
ziyade : çok, fazla